Bekleme salonundaki sıra ekranına bakıldığında bu mahpusların her birinin ülkenin farklı bir hapishanesinden (Erzurum, Van, Adana, Antalya vb.) ring aracında onlarca saat süren yolculuktan sonra buraya ulaştıkları anlaşılıyor. Hastalık durumu ne olursa olsun hiçbir mahpusun yanında ailesinden bir refakatçi yok
Vedat Ece*
Tarih 28 Ağustos 2023 Pazartesi, Saat 08.30. Boynundan aşağısı tamamen felç olan ve 2020 yılının Aralık ayında Anayasa Mahkemesi’nin tedbir kararıyla infazı ertelenerek Metris R Tipi Kapalı Hapishanesi’nden tahliye edilen müvekkilim Abdullah Turan’ın her yıl yenilenen rapor işlemleri için Adli Tıp Kurumu’nun ihtisas dairelerinin bulunduğu bekleme salonundayız.
Yaklaşık 100 metrekarelik salonda mesai saatinden çok daha önce adım atabilecek yer yok. Her köşede veya bir bankın etrafında, ihtisas dairelerinin kapılarının önünde birer jandarma veya sivil polis öbeği, aralarında da hasta bir mahpus. Kimisi yaşı ve sağlık durumundan dolayı ayakta zor durabiliyor, kimisi tekerlekli sandalyede, kimisi de sedye üzerinde yalnızca nefes alabilir durumda…
Bekleme salonundaki sıra ekranına bakıldığında bu mahpusların her birinin ülkenin farklı bir hapishanesinden (Erzurum, Van, Adana, Antalya vb.) ring aracında onlarca saat süren yolculuktan sonra buraya ulaştıkları anlaşılıyor. Hastalık durumu ne olursa olsun hiçbir mahpusun yanında ailesinden bir refakatçi yok. Çünkü mahpusların hangi gün Adli Tıp Kurumu’na sevk edileceği bilgisi ne aileleri ne de avukatlarıyla güvenlik gerekçesiyle paylaşılmıyor.
Saatler ilerledikçe daha da yoğunlaşan kalabalıkta sırası gelen mahpuslar tek tek çağrılmaya başlıyor ve toplanan kurullar önüne çıkartılıyor. Biz de Abdullah’la beklemeye devam ediyoruz.
Beklerken birçok şeyi düşüyor insan. O salonda yaşanılanları bütün mesleki unvanlardan, politik filtrelerden arınarak yalnızca insan olarak değerlendirince, hele bir de tıbbın insan yaşamını ve onurunu önceleyen ilkelerini göz önüne alınca “sanırım tekerlekli sandalyede, 80 küsur yaşında olan ve vücudunda gözle görülür yaralar olan karşı çaprazımdaki amcanın veya sedyeyle heyete getirilen diğer mahpusun herhalde heyete son gelişi olur, tahliye edilirler” diye düşünüyor insan. Tabi bu düşünce ne yazık 1 dakika bile sürmüyor. Niye mi? Sebebi bu yazının yazılma sebebi aslında. 5275 Sayılı İnfaz Kanunu’nda politik sebeplerle tutuklanan ve infazı devam eden hasta mahpuslara uygulanan ayrımcılık, Adli Tıp Kurumu ve yerel hastanelerin sağlık kurulları tarafından düzenlenen insan yaşamını ve onurunu hiçe sayan “Ceza Tehiri Gerekmez” şeklindeki sağlık raporları.
Erzincan L Tipi Hapishanesi’nde tutulan 70 yaşındaki Şakir Turan hakkında da Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Mengücek Gazi Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından 10 Ağustos 2023 tarihinde oy birliğiyle hazırlanan sağlık kurulu raporuyla “Ceza Tehiri Gerekmez” şeklinde karar verilmişti. Ailesi; kendisiyle yaptıkları son görüşmede durumunun çok kötü olduğunu, boğazından kan geldiğini, çocuklarıyla tek tek vedalaştığını açıkladı.
Şakir Turan, 30 Ağustos Çarşamba Günü tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. Şakir Turan, hapishanede eşitsiz infaz yasasından, akıldan, vicdandan ve tıbbi etik ilkelerinden uzak sağlık raporları nedeniyle hapishanede yaşamını kaybeden son mahpus fakat ilk mahpus değil. Yalnızca 2022 yılında sayısı 70’i aşkın hasta mahpus hapishanelerde yaşamını yitirdi. Yine basına yansıyan verilere göre 2023 yılının ilk 6 ayında 26 mahpus hapishanelerde yaşamını yitirdi.
Peki Şakir Turan, hapishanede yaşamını yitiren son mahpus mu olacak? 5275 Sayılı Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun’daki politik mahpuslara uygulanan Anayasa’ya ve AİHS’e aykırı eşitsiz ve ayrımcı hükümler bulunduğu sürece, Adli Tıp Kurumu ve yerel hastanelerin sağlık kurulları tarafından insan yaşamını ve onurunu hiçe sayan raporlar hazırlandığı sürece ne yazık ki hayır.
İnfaz kanununun hastalık sebebiyle infazın ertelenmesini düzenleyen 16/6. Maddesinde kişi hakkında Adli Tıp Kurumu tarafından “cezaevinde kalamaz” şeklinde rapor dahi verilse şahsın tahliye edilmesi halinde toplum güvenliği açısından bir riskin bulunmaması halinde infazının erteleneceği belirtilmektedir. Bu sebeple, politik nedenlerle yani kanuni lafzıyla “Terörle Mücadele Kanunu” kapsamında tutuklanarak hüküm giyen mahpuslar ağır hastalık ve kalıcı engellilik durumları olması nedeniyle hapishanede tek başına yaşamını devam ettiremeyecek durumda olsa, bu durum Adli Tıp Kurumu tarafından tesçil de edilse dahi tahliye edilmemektedir. Çünkü infazlarını erteleyecek olan savcılık mahpusun ceza aldığı ildeki ilgili Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne müzekkere yazarak şahsın tahliye olması halinde toplum güvenliği açısından bir risk olup olmadığını sorar; mahpus hakkında soruşturma yürüten, mahpusu tutuklatan TEM Şube Müdürlüğü de cevaben “Elbette risk vardır” der ve mahpusun infazı ertelenmez. Bu döngü politik mahpuslar için yıllardır bu şekilde devam eder.
Sonuç olarak bir Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nün 3 yıl önce boynundan aşağısı tamamen felçli olan Abdullah Turan, Metris R Tipi Hapishanesi’nde halen tutulan ve belden aşağısı tamamen felçli olan Serdal Yıldırım, iki eli bilekten ampute olan Ergin Aktaş hakkındaki “tahliye olması halinde toplum güvenliği açısından risk vardır” şeklindeki görüşü Adli Tıp Kurumu’nun politik hasta mahpuslar hakkında cezaevinde tek başına yaşamını sürdüremeyeceğini açıklayan mütalaasının önüne geçmekte ve hasta mahpusların tahliyesini engellemektedir. Düşünün ki Adli Tıp Kurumu’ndaki 7 uzman doktor bir araya geliyor ve “bu şahıs hayatını tek başına idame ettiremez” diyor, bir başka kurum ise “aynı şahsın tahliye edilmesi toplum açısından tehlikelidir” diyor.
Hasta mahpusların hapishanelerde yaşamını yitirmesinin son bulması için kanun koyucu meclisin, tüm siyasi partilerin ve sivil toplum örgütlerinin, hukuk örgütlerinin yukarıdaki paradoksu göz önüne alması ve sadece eşit, ayrımcılık yasağını ihlal etmeyen, mahpusun yargılandığı suç türüne göre yaşamasına veya yaşamamasına karar vermeyen bir infaz yasasının düzenlenmesi gerekmektedir.
Yine bir başka elzem örneğe bakacak olursak Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Hapishanesi’nde hükümlü olarak bulunan Abdulkadir Kuday hakkında 01.12.2021 yılında ALS hastalığı teşhisi konulmuş ve Tekirdağ Fehmi Cumalıoğlu Şehir Hastanesi Sağlık Kurulu raporunda önce “mahpusun 5275 Sayılı Kanun kapsamında ağır hasta olup engellik halinin olduğu, bu sebeple infazının 6 ay geri bırakılması gerektiği” belirtilmiştir. Ancak hemen akabinde hastaneden yeniden verilen sağlık kurulu raporunda; “R Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’na nakli gerektiği” belirtilmiştir. Adli Tıp Kurumu 24.12.2021 tarihli raporunda da yine mahpusun tam teşekküllü bir eğitim araştırma ya da üniversite hastanesi nöroloji kliniğine sevkinin sağlanması gerektiği ve R tipi ceza infaz kurumu şartlarında infazına devam olunabileceği ifade edilmiştir. Adli Tıp Kurumu’nun raporu üzerine mahpusun Metris R Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’na sevki yapılmıştır. Devamında, Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi 16.01.2023 Tarihli Sağlık Kurulu raporunda; mahpusun günlük işleri için tam desteğe ihtiyacının olduğu, mevcut hastalığında gerileme olmayacağı, mahpusun 2 kişinin desteği ile ancak yürüyebileceği, yutma sorunu için mama kullanım ihtiyacı olduğu, bu nedenle mahpusun cezasının infazının ertelenmesi gerektiğini açıklamıştır. Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu ise 30.01.2023 tarihli raporunda mahpusun Motor Nöron Hastalığı (ALS) olduğunu, kronik ve progresif (sürekli ve ilerleyici) seyirli bir hastalık olduğu ve bir tedavisinin bulunmadığını açıklamıştır. Sağlık kurulu raporuna rağmen ATK tarafından 01.03.2023 tarihli raporda mahpusun R tipi hapishanede kalabileceğini yinelemiştir.
Hem Tekirdağ Fehmi Cumalıoğlu Şehir Hastanesi hem de Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi 16.01.2023 Tarihli Sağlık Kurulu raporunda ALS hastası olan ve bugün itibariyle 45 kiloya kadar düşen, tekerlekli sandalyede oturmakta dahi zorlanan Abdulkadir Kuday hakkında infazın ertelenmesinin gerektiğine ilişkin rapor hazırlarken Adli Tıp Kurumu ise mahpusun infazının ertelenmemesi gerektiğini ifade etmiştir.
Abdulkadir Kuday son olarak 10.07.2023 tarihinde tutulduğu Metris R Tipi Hapishanesi’nde bir kalp krizi geçirmiş ve 2 gün sonra anjiyo edilerek tekrar tutulduğu hapishaneye geri gönderilmiştir. Son olarak 17 Ağustos tarihinde kendisiyle görüşmek için Metris R Tipi Hapishanesine gittiğimde, oda arkadaşı diğer hasta mahpus Serdal Yıldırım, kendisinin avukat görüşme odasına dahi gelebilecek durumda olmadığını ve çok yorgun olduğunu görüşme sırasında bana iletti.
Metris Hapishanesi’nde Abdulkadir Kuday, Serdal Yıldırım, Ergin Aaktaş ve ülkenin dört bir yanında binlerce hasta mahpus hapishanelerde ölüm sınırında tahliye edilmezken, Sivas Katliamı davasında aldığı idam cezası ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına dönüştürülen Hayrettin Gül, 6 Eylül 2023 tarihli Cumhurbaşkanlığı Affı Kararı ile serbest bırakıldı. Bu durumda siyasi iktidar ve ülkenin cumhurbaşkanı aslında kendi yönetim şeklini benimsemeyen, kendisine oy vermeyen muhalefete şunu demiş oluyor: “Eğer benim iktidarımla aynı düşünceyi paylaşmıyor, bu iktidara biat etmiyorsanız sosyal, dini veya cinsel tercih ve yönelimleriniz bir kenarda dursun ne kadar hasta, yaşlı ve bakıma muhtaç olursanız olun, ne kadar hastane raporunuz olursa olsun; ben sizi bu halinizle tahliye etmiyorum. Sizlerin yaşam hakkına, sağlığa erişim hakkına, Anayasa’da belirtilen işkence yasağı hakkına saygı duymuyorum. En temel hak olan yaşam hakkında dahi benim için eşit yurttaş değilsiniz! Seçim meydanlarında ‘Biz yaratılanı yaradandan ötürü seviyoruz’ diyorum ama siz o yaratılanlardan değilsiniz.”
*Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Üyesi