Yerel seçimlerin gözde kavramı “beka sorunu”. Tıpkı bir önceki gibi bu yerel seçimi de adeta bir genel seçime dönüştüren AKP-MHP ittifakının tüm söylemi bu mühim kavram üzerine kurulu. İçteki ve dıştaki kahrolasıca düşmanlar karşısında “vatanın bekası için” onlara oy verilmesi gerektiği yönünde telkinler her perdeden dile getiriliyor.
Beka sorunu nedir? Var olma kalıcı olma sorunudur. Bu basit çerçeveden bakınca Türkiye’de varlık yokluk savaşı veren bambaşka milyonlar yok mu? Üstelik bu milyonlara yönelik en büyük tehdit en büyük düşman şimdilerde “beka sorunu” lafını diline dolayanlar değil mi?
Mesela Türkiye’de şu anda 7 milyon 153 bin yurttaşın yaşamsal bir sorunu var. Sayının bu kadar net olmasına şaşırmayın. Ben saymadım DİSK-AR saydı. 15 Mart’ta yayımlanan DİSK-AR’ın Mart 2019 raporunda işsiz sayısının son bir yılda 1 milyon kişi arttığı, aralık ayında işsiz sayısının 7 milyon 153 bine ulaştığı belirtiliyor. İşgücü içerisindeki her 10 kişiden ikisi yaşamını idame ettirecek bir işe sahip değil. Bu 7 milyon 153 bin işsiz ve onların bakmakla sorumlu olduğu yakınları adeta bir varlık yokluk savaşı içinde. Alın size beka sorunu
Mesela Türkiye’de toplumsal olarak yukarıdan aşağıya örgütlenen kadın düşmanları sorun değil mi? Kadınların varlığına, yaşamına dair tehditleri nasıl anlamalıyız? Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verilerine göre, 2018’de duyabildiğimiz, görebildiğimiz 440 kadın erkekler tarafından öldürüldü. Sadece 2019 Ocak ayında erkekler 43 kadını öldürdü. Kadınlar ölürken iktidarın, kadın cinayetlerinden çok kadınların 8 Mart yürüyüşünü bir beka sorunu olarak tarif etmesi de körüklenen kadın düşmanlığının en şiddetli göstergelerinden birisi. Nafaka hakkı karşıtlığı, boşanmaların azaltılmasına yönelik iktidarın açık ajandası da bu düşmanlığın yakın dönem aksiyon planının parçası. Kadınların canlarını kurtarsalar emeklerini kurtaramamaları da işin diğer boyutu. Çünkü biliyorsunuz istisnasız tüm kadınlar ev içi emek sömürüsüne maruz kalıyor. Ücret karşılığı çalışma durumunda da büyük bir ayrımcılığa uğruyor. Her 10 kadından 3’ü iş bulup çalışabiliyor. Kadınların yüzde 44’ü ise kayıt dışı istihdam ediliyor. Çalışanların yaşadığı çocuk bakımı, taciz, ayrımcılık gibi sorunlarsa katmerlenmiş durumda. Mazbut kadın, makbul eş ve aile müessesesi dışında ayakta kalmak isteyen kadınlara yaşam hakkı tanınmıyor. Alın size beka sorunu…
Dönüp bakıyoruz kurulan yağma düzeni yüzünden kentlerimiz, ormanlarımız, köylerimiz yok ediliyor. Yaşanılamaz hale getiriliyor. Her köşesi ranta açılan yaşam alanları içindeki canlılarla ölmeye mahkûm edilirken kurdun, kuşun, ağacın, ormanın bekası tehlikede.
Halkların, kadınların, emekçilerin, çiftçilerin, doğanın, ezcümle yaşamın varlığını tehdit edenler şimdi ortaya düşmüş beka sorunu diyorlar. Onları neredeyse açtığınız her TV kanalında, çevirdiğiniz her gazete sayfasında görüyorsunuz. Boğazları yırtılırcasına bağırıyorlar. Hakaretler ediyor, tehditler savuruyorlar. Çizgili ceketleri, incecik bıyıkları ile her yerde karşımıza çıkıyorlar. Büyük bir telaş içinde olduklarını belagatleri ile saklama çabasındalar. Habire parmak sallıyorlar. Bizi, en eski iktidar meziyeti olan kendi çıkarlarının hepimizin çıkarı olduğuna inandırmaya çalışıyorlar. Bunun için yalanı, dolanı, manipülasyonu devreye sokuyorlar. Kendi elleri ile yaratıp büyüttükleri ve yaşamlarımızı tehdit eden bu yıkımı kendi beka sorunu ile özdeşleştirerek yırtmak için uğraşıyorlar. Oysa memleketteki bu iki cephenin durumu adeta bir tahterevalli denklemi gibi. Kadınlar, emekçiler, yaşam savunucuları, barış isteyenler kazandığında onlar kaybedecek. Bu yüzden iktidar için bir beka sorunu olduğu kesin. Fakat “beka” yaygarasıyla sesini boğmak, görünmez yapmak istedikleri ezilenlerin her zulüm çağında söylediği ve gösterdiği bir gerçek var: “Vardık, varız, var olacağız”.