Gözler Behdînan’da. Herkes bu coğrafyada neler olup bittiğini merak ediyor. Bizim de gözlerimiz yüzleri hüzne boğulan insanları arıyor. Yüzleri hüzünlü bu insanlar değil miydi dağı taşı sallayıp Saddam askerlerini ülkelerinden kovanlar?
Sergelê’de yaşananları yaşlı bir amcanın anlatmasını istiyoruz. Ne oluyor Behdînan’da? Göğe yükselen bu dumanlar da neyin nesi? Köyünden birkaç kilometre uzakta kaydediyor kameralar yaşlı amcayı. Titrek ve ağlamaklı bir ses tonuyla arkadaki dumanın yükseldiği köyün kendi köyü olduğunu ifade ediyor. Tarihi yanıyor arkasında. Hafızası, emeği, tüm maneviyatı… Boğazı düğümleniyor ve sözlerini tamamlayamıyor. Köyü ile birlikte yüreği yanıyor. Tanığıyız. Şahidiyiz. İhanete kahrol, direnişe yaşa der gibi bakıyor dağların zirvesine.
Behdînan, binlerce yıllık tarihiyle sadece bir coğrafya değil, aynı zamanda direnişin ve işgalin kesiştiği bir hikayenin merkezi. Bu topraklar, bir yandan direnenlerin kararlılığına diğer yandan ihanet edenlerin ve işgalcilerin zulmüne tanıklık ediyor. Bu coğrafya, kalbi direnişten yana atan ancak yakılıp yıkılan köylerini gözyaşları içinde izleyen garibanlar ülkesinin adıdır. Bu gözyaşları, ellerinden bir şey gelmiyor oluşlarının yarattığı hüznün dışavurumudur.
Zaferi ilk omuzlayanlardır bu coğrafyanın garibanları. Onlar, hainleri on yılların biriken öfkesiyle kovalayacaklarının sözünü vermişlerdir kendi içlerinde. Şimdi sessiz ve çaresiz görünseler de Behdînan’ın dağları bu garibanların direnişiyle sarsıldı onlarca yıl. Saddam’ın ordusunu kovalayanlar, kalpleri dağlarda direnenlerle atanlar ve bir torba unu, bir litre yağı hainlerden saklayarak direnenlere götürenler işte bu insanlardır. 40 yıldır bir kez olsun direnenleri ihbar etmemişlerdir. 40 yıldır ‘dağlarının anahtarını kaybetmemişlerdir’. 40 yıldır öfke bilemiş, inanç işlemişlerdir yüreklerinde. Boyun eğmeyen bu garibanlara yönelik öfke de buradan geliyor işte.
Behdînan’da direniş, tarihin derinliklerinde kök salmış bir gerçeklik haline gelmiştir. Her bir tepesi, her bir vadisi bu mücadelenin izlerini taşır. O izler ki, her garibanın yüzünün nakışlarıdır. İnsan toprağına, dağına, direnişine benzer. İşte Behdînan’da direnenler de böyledir. Direnirken sadece topraklarını savunmakla kalmazlar, aynı zamanda kimliklerini, kültürlerini ve geleceklerini korurlar. Bu topraklar, sadece özgür bir ülke düşü değil, aynı zamanda özgürlük mücadelesinin simgesi haline gelmiştir. Behdînan halkı için direniş, bir yaşam biçimi ve onur meselesidir. Onlar için, her kayıp yeni bir kararlılık doğurur ve her zorluk yeni bir direniş hikayesinin başlangıcı olur.
Bu direniş hikayesi, sadece fiziksel bir mücadele değil, aynı zamanda manevi bir yolculuktur. Direnen ve direnişe olan inanç, kalplerinde Behdînan dağları gibi heybetlidir. İnsanlar sevdiklerini, topraklarını ve özgürlüklerini korumak için her türlü fedakarlığı yapmaya hazır bekliyorlar. İhanet, bu direnişin en büyük düşmanı olmuş durumda ve bu ihanetin bedelini ise en ağır biçimde Behdînan halkı ödüyor. Kalplerinde asılı duran dağlıların direnişi, onların direnişidir. Kendinden olana bağlılık ve kendini yeniden yaratmadır direniş kültürlerinin beslendiği o kutlu kaynak.
Behdînan halkı için direniş, aynı zamanda kültürel bir mirasın korunmasıdır. Dillerini, geleneklerini ve yaşam tarzlarını yaşatarak işgalcilere meydan okurlar. Bu kültürel direniş, işgalcilere karşı verilen en etkili cevaplardan biri şu an. Çünkü onlar, kültürlerini kaybettiklerinde direnişlerinin de anlamını yitireceklerinin farkındadırlar. Yaşamın direnmek olduğu bu coğrafyada, elbette binlerce zorluğa rağmen amansızca yaratılan anlamlara sahip çıkanlar yine onlardır.
‘Anlamı hisseden direnir’ cümlesi öfkesini biler, inancını tazeler, dağlarına bahar getirir. Bilir hepsini Behdînanlılar. Bu direnişi iyi tanırlar çünkü. Her yenilmezliğin ardından bu direnişin sesini duyarlar doğdukları ilk andan itibaren. İhanetin cılız sesini boğan bir zılgıttır direniş. Tarih boyu dağlarında kesintisiz yankılanmıştır. Şimdi hangi ihanet o akışı bozmaya kalkışabilir? Buna inanan varsa aşk olsun.
Sonuç olarak, Behdînan’ın hikayesi, direnişin ve işgalin iç içe geçtiği bir destandır. Bu topraklarda, direnenlerin kararlılığı, ihanet edenlerin yüz karalığı ve işgalcilerin zulmü bir arada yaşanır. Ancak Behdînan halkı son sözünü hala söylememiştir!