Yüksekova’daki sokağa çıkma yasağında 16 yaşındaki çocuğunu kaybeden baba Cengiz Ertaş, ‘Acıları olanlar, bedel verenler de acısıyla tatlısıyla ayaktadır. Bizlere, boyun eğdirtemezler. Kimse boyun eğmez’ dedi
Hakkari Yüksekova’daki “özyönetim direnişi” üzerinden 6 yıl geçti. Gever Demokratik Meclisi’nin 13 Ağustos 2015 tarihindeki “özyönetim” ilanının ardından ilçede 2015-2016 yılları arasında toplamda 5 kez sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Kentteki en uzun sokağa çıkma yasağı, 13 Mart-31 Ekim 2016 tarihleri arasında yaşandı. İlçenin Cumhuriyet, Güngör, Orman, Kışla, Mezarlık ve Dize mahallelerinde şiddetli çatışmalar yaşanırken, ilçenin yakın noktalarındaki Vezirli (Vezirava), Kuruköy (Mexsudava), Altınoluk (Elver), Güçlü (Peylan), Güçlükonak (Darê), Yoncalık (Pirzala), Güllüce (Sekran) ve Bulgurlu (Navdiyan), Akalın (Bajêrge) ve İnanlı (Xalane) köyleri ile Çimenli mezrası da yasaklardan etkilendi. İlçedeki yasak sırasında 90’ı aşkın kişi yaşamını yitirdi. Yaşamını yitirenlerden bazılarının cenazesi uzun yıllar sonra ailelerine verilirken, birçok cenaze ise Erzurum’da kimsesizler mezarlığına defnedildi.
Tüm çocukların acısı yüreğimde
16 Ekim 2015’te ilçenin Eski Cezaevi Kavşağı’nda çıkan olaylar sırasında zırhlı araçlardan açılan ateş sonucu 16 yaşındaki Diyar Ertaş isimli genç yaşamını yitirdi. Yasaklar boyunca kentte olan Ertaş’ın babası Cengiz Ertaş (56), o dönem kentte yaşananları anlattı. O süreçte çok ağır bedellerin verildiğini belirten baba Ertaş, çocuğunun yaşamını yitirdiği olayı hatırlatarak, “Şehadetler insanları zorlayan en büyük duygudur. Oğlum, sivil itaatsizlik eyleminde şehit düştü. Çarşı’daki olaylarda gaz bombaları, silahlar kullanıldı. Çocuğum vurulduğunda hastaneydim. Mahalleye gelince haber verildi. Günde 2 veya 3 genç katlediliyordu. Sadece çocuğumun acısı değil, diğer çocukların acısı var yüreğimde. Katledilenler de benim çocuğumdu, onların acısı da benim acımdır. Aynı acıyı yaşıyorduk” diye konuştu.
Lisedeyken iki sefer cezaevine gönderildi
Yürüttüğü mücadeleden kaynaklı 90’lı yıllardan bugüne kadar bedel ödediğini dile getiren baba Ertaş, “Cezaevine girdim, iki çocuğum katledildi. Diğer çocuğum, lisedeyken iki sefer cezaevine gönderildi. Çok zor bir süreç geçirdik. Bireysel düşünürsek, psikolojik olarak altından kalkamaz insan. Hiçbir zaman bireysel düşünmedim. Orada canını veren her çocuk benim evladımdır. Her gün o acıyı yaşadık. Devlet bize zulüm yaptı, bu devletin zulmüydü. Benim çocuğum silahlı değildi, sivil itaatsizlik eylemindeydi. Her taş atan çocuğu öldürecek misiniz?” diye sordu. Ertaş, olayı yargıya taşıdıklarını, ancak dosyanın kapatıldığını söyledi.
‘Düşmanın da olsa insan da ahlak olur’
Çocuğunun yaşamını yitirdiği anı hatırlatan Ertaş, “Çocuğumun cansız bedenini görmemem için arkadaşlar her türlü engellemeyi yaptılar. Ama ben çocuğumun üzerindeki battaniyeyi kaldırdım ve baktım. Aradan 6 yıl geçmiş. O acılar hala aynı. Yüzüstü yere düşen birini gördüğümde hala o anlar canlanıyor gözümde. Unutulmuyor, keşke unutulsa. O duygu çok zordur ve Allah kimseye o duyguyu yaşatmasın. Cizre’de bodrumlarda insanlar yakıldı, bizim acımız onlarınkine göre hafiftir. Düşmanın da olsa insan da ahlak olur” diyerek yaşananlara tepki gösterdi.
‘En ağırı o kuyruklardı!’
O dönem şahit oldukları şeyleri anlatan baba Ertaş, “Benim için en öldürücü şeyi söyleyeyim. İnsanlar öldürüldü, evleri boşaltıldı, yakıldı ve yıkıldı, sürgün edildi. O süreçten sonra gittik bir yerlere ve geldik. Dönüşte, kentin her tarafına noktalar kuruldu. Belki bu çatışmalarda zarar görmemiş insanlar, devletin verdiği yardımı almak için kuyruktaydılar. Benim evim yıkıldı, yandı. Hani derler ya, kasap et derdinde koyun can derdinde. Bizler can derdindeydik. Kuyrukları görüyordum, bu bana çok ağır ve saçma geliyordu. Bizim kanımız üzerinden, o gençlerin kanı üzerinden nasıl ev alıyorsunuz? O kuyrukları görünce tiksindim” diye konuştu.
‘Neden baş eğeyim ki?’
“Özyönetim direnişi”nin ardından kentteki İran ve Irak ulaşımı sağlayan sınır kapılarının kapatıldığını belirten baba Ertaş, şöyle konuştu: “Bunlar bilinçli kapatıldı. Daha önce insanların geçim kaynakları vardı ve onlar da ortadan kaldırıldı. Devlet, herkesi kendisine mecbur bırakmak istiyor. Acıları olanlar, bedel verenler de acısıyla tatlısıyla ayaktadır. Bizlere, boyun eğdirtemezler. Kimse boyun eğmez. Mesela bana nasıl boyun eğdirtecekler, kaybedecek neyim kaldı? Cezaevine girdim, işimi kaybettim, iki tane çocuğumu kaybettim, daha ne kaldı? Ben baş eğmem ve hiçbir kaygım da yoktur. Kendi haklarımı istiyorum, neden baş eğeyim ki?”
Yozlaşma politikası devreye koyuldu
2016’dan sonra kentte özel politikaların devreye konulduğuna dikkati çeken baba Ertaş, “İşitiyoruz, torbacılar ve fuhuşlar türemiş. Değerlerinden uzaklaştırılmak için politikalar yürütülüyor. Devlet bunların hepsini de biliyor. Devlet, benim evden çarşıya gittiğimi biliyor da bunları mı bilmiyor? Halkımızın bu tür durumlara karşı duyarlı olmaları ve yaşadıklarına bağlı kalmaları gerekiyor” dedi.
HAKKARİ/MA