Eski medreseler ilim irfan merkeziymiş ve bu medreselerde yetişen seyda, mela ve feqiler de kendi çağının entelektüelleri… Eli Heriri, Melayê Cizîrî, Feqiyê Teyran ve Ehmedê Xani bunun en güzel nişaneleridir. Xani’nin demesiyle Kürtçenin pazarının kesat, alıcısının olmadığı zamanlarda halklarının dertlerini, inatla, şiire, divana, destana nakşetmişler.
İşte bu geleneğin temsilcilerinden biri olan Mela Mehmudê Bazidi ile hasbihaldeydim birkaç haftadır. Bazidi, Xani’nin ebedi istirahatgâhından başladığı hakikat yolculuğunda öyle bir derinleşip vefa gösteriyor ki minnettar olmamak elde mi; kendinden çok önce yaşamış seleflerinin eserlerinin kaybolmaması, unutulmaması için hayırlı bir işe önayak oluyor, bununla da yetinmeyip dil, edebiyat, tarih, etnoloji ve kültür alanlarında eserler yazıyor. Kendisine gelinceye değin nazımda pik yapan Kürt edebiyatında nesirde bir nevi milattır Bazidi.
Bazidi’nin yaşadığı yıllar Osmanlı’nın Kırım Savaşı’nda kırıma uğradığı, kıtlık ve kıran yıllarıdır. Bu vesile ile geçimini sağlayamayan Bazidi, Bazit’ten Erzurum’a taşınınca Rus konsolos Aleksander Jaba ile tanışıp dost oluyor. Entelektüel bilinci yüksek Kürt melası ile aydın ve oryantalist Rus diplomatının dostlukları büyük işlere imza atıyor.
Osmanlı yıkılmaya doğru gidiyorken büyük devletler pay peşindedir ve bölgede yaşayan halkları tanımaya çalışıyorlar. Tarihine, kültürüne, örf ve âdetlerine dair araştırmalar yaptırıyorlar. Jaba’nın bu minvaldeki çalışmalarının vesile olduğu Bazidi ve Jaba dostluğundan en büyük katkıyı Kürt edebiyatı ve kültürü görüyor.
Dostlukları takdire şayandır; birbirine katkı sunan, eğiten, geliştiren vefalı ve örnek bir dostluktur. Jaba’ya Kürtçe öğreten Bazidi ondan metodolojiyi öğrenir ve içinde bulunduğu maddi sıkıntıları bir anda atlatır. Altmışından sonra medrese medrese dolaşıp üstatlarının mirası el yazmalarını toplar. Bu çalışma sonucu Bazidi ve Jaba, St. Petersburg’daki Kürdoloji arşivine elli dört eser ulaştırırlar. Bunların kırk dördü Kürtçe, dördü Fransızca, üçü Farsça ve üçü de Türkçedir.
Şerefname’yi de kayıt altına alan Bazidi bununla yetinmez, Şerefhan Bitlisi’den kendi dönemine kadar olan tarihi süreci de kendisi yazar. Kürt örf ve âdetleri üzerine yazdığı eser dönemine dair sosyolojik bir incelemedir; toplumundaki hassasiyet ve hastalıklı yanları ve de yaşanmışlıkları kaleme alır. O çalışmadan bahtsız bir sevdaya kulak vermeye ne dersiniz.
Hoşap tarafında Qesrik ve Pagan isminde iki köy var. Pagan’da yaşayan güzeller güzeli Barnik ile yiğit mi yiğit Polo birbirini çok sevmekteymiş. Polo, Barnik’e görücü göndermiş lakin babası, fakir olduğu için kızını vermemiş. Bunu duyan ve Barnik’in dillere destan güzelliğinden haberdar olan, komşu Qesrik köyünden Şemas, Barnik’e görücü göndermiş. Hali vakti yerinde olduğundan, babası kızını istememesine rağmen vermiş.
Bu yapılan Polo’nun çok zoruna gitmiş. Şemas’ı öldürmek için fırsat kollar olmuş. Bir gün Polo, Şemas’ın Heşete köyüne gittiğini öğrenince yola pusu kurmuş. Lakin Şemas atlı, kendisi yaya olduğundan gözü yememiş, yardan aşağı inmemiş ama lafını da esirgemeyip uzaktan bağırmış “Sen canımı yaktın, ben canını alacağım ama bugün sen atlı, ben yayayım, şartlarımız eşit değil, günü geldiğinde görüşeceğiz ve göreceğiz Barnik kime yâr oluyor.” Dedikleri Şemas’ın zoruna gitmiş, atından atlayıp Polo’yu dövüşe davet etmiş. Hançerler öyle bir konuşmuş ki onlar ebediyen susmuşlar. Her iki köye de haber ulaşmış, yan yana düşen cansız bedenlerden Şemas’ı Qesrik’e, Polo’yu da Pagan’a götürmüşler. Acı haberi duyan Barnik, “Polo’dan sonra bana yaşam haramdır” deyip kılıfından çektiği hançeri yüreğinin üstüne oturtmuş. Şemas’ı Qesrik’te, Polo ve Barnik’i de Pagan’da yan yana defnetmişler.
1856 – 1797