Türkiye destekli Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin (UMH) İçişleri Bakanı Fethi Başağa, geçtiğimiz hafta Türkiye’ye gelerek Savunma Bakanı Hulusi Akar’la görüştü. Libya hakkında soru sormak sakıncalı olduğundan görüşmenin içeriği hakkında herhangi bir açıklama yapılmış değil. Fakat bu toplantının hemen ardından Başağa’nın görevden alınması, UMH içinde Türkiye güdümlü bir darbe planlandığı söylentilerini de beraberinde getirdi.
Başağa bu kararı duyduğunda hemen bir uçağa atlayarak Libya’ya döndü ve dönüşü “muhteşem” oldu. Havaalanında yüzlerce araçlık bir konvoyla karşılandı. Binlerce silahlı içişleri memuru kendisine tezahüratta bulundu. Oradan Trablus’a geçerek Başbakan Serrac başkanlığındaki bir heyet tarafından birkaç saatlik bir “idari soruşturma” geçiren Başağa’nın görevine iade edildiği açıklandı.
Rastlantı bu ya, aynı günlerde Türk İçişleri Bakanına da yakın zamanda başından geçen benzer bir vaka hatırlatılıyordu. Olay, bir genç kadının ölümüne neden olan tecavüzcü çavuş Musa Orhan’ın tahliye edilmesi üzerinden gelişti. Milletvekili Barış Atay, İçişleri Bakanının tecavüz uzmanı çavuşa sahip çıkan beyanlarını kınayan bir açıklama yaptığı günün akşamı beş kişilik bir grubun saldırısına uğrayarak darp edildi. Polis, olay hakkında Atay’a “bir hasmınız var mı?” sorusunu yönelttiğinde “Evet, Süleyman Soylu” yanıtını aldı. Saldırının hemen öncesinde Atay’ın mensup olduğu Türkiye İşçi Partisi (TİP), “İstifa etmeyi bile beceremeyen İçişleri Bakanı haddini bilmelidir” açıklamasında bulunmuştu. Belki de Soylu’nun dengesini, tecavüzcüye dokunulmazlık kazandırma eleştirisinden çok bu gönderme bozmuştu
Soylu, geçtiğimiz Nisan ayında yaşanan sokağa çıkma yasağı karmaşası nedeniyle istifa ettiğini açıklamış, daha sonra da tıpkı şimdi Başağa’nın yaptığı gibi bir uçağa atlayarak İstanbul’a girmiş ve Erdoğan’la görüştükten sonra istifadan vazgeçtiğini açıklamıştı. Soylu’nun dönüşü de “muhteşem” olmuştu. Çünkü istifanın duyulmasının ardından sosyal medyada bir destek mesajları fırtınası başladı. Belli ki Soylu, bu mesajlar sonucu ne kadar çok seveni olduğunu anlamış, Erdoğan’ın da ısrarı sonucu İçişleri Bakanı görevine iadesine razı olmuştu. İki bakan arasındaki benzerlikler burada bitiyor çünkü Başağa’nın Libya’da Serrac hükümetine karşı Türkiye güdümlü bir Müslüman Kardeşler (İhvan) darbesi hazırlığı içinde olduğu kuşkusuyla görevden alındığı iddia edilirken Soylu’nun da Türkiye için benzer bir planı olduğu konusunda herhangi bir veri mevcut değil.
Öyleyse, Başağa’nın darbe tecrübeleri malûm emekli general Hulusi Akar ile görüşmesinin içeriği hakkında bazı tahminlerde bulunmak zor olmayacak. Öncesine bakarsak, Türkiye’nin askeri desteğiyle Haziran ayında Trablus ablukasını kırmayı başaran UMH güçleri, stratejik öneme sahip Sirte ve Cufra kentlerini ele geçirmek üzere karşı saldırıya geçmişti. Bunun üzerine Mısır yönetimi devreye girerek Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi hükümetine desteğini açıkladı ve ateşkes çağrısı yaptı. Fransa başta olmak üzere Rusya, kısmen ABD ve İhvan karşıtı geniş bir Arap koalisyonu tarafından desteklenen Tobruk hükümeti, geçtiğimiz Ağustos ayında Türkiye destekli UMH ile bir ateşkes anlaşmasına vardı. Türkiye, bu anlaşma karşısında sessizliğini sürdürüyor.
UMH başbakanı Serrac’ın Türkiye’nin rızası hilafına ateşkese razı olduğu anlaşılıyor. Serrac ile Başağa arasında İhvan’la iltisaklarının derecesi açısından bir farklılık söz konusu. Fethi Başağa, Libya İhvan’ının lideri; Serrac ise, örgüt tarafından desteklenen bir devlet adamı konumunda. Erdoğan’ın kendi rızası dışında “darbeci general Hafter’le” ateşkes imzalayan Serrac’ı devirerek İhvan içi hiyerarşik ve örgütsel organik bağlar nedeniyle kendisine itaatte kusur etmeyeceğini düşündüğü Başağa’yı Trablus hükümetinin başına geçirmeyi düşünmüş olması akılcı görünüyor. Tabii ki Serrac da boş durmuyor; İçişleri Bakanı ile Hulusi Akar’ın baş başa görüşmesinden işkillenerek darbe kokusu alınca harekete geçiyor ve Başağa’yı azlediyor. Başağa’nın Libya’ya dönüşü “muhteşem” oldu fakat Soylu vakasında olduğu üzere bu beceriksiz azil/istifa girişiminden hangi tarafın daha zayıf, hangi tarafın ise kârlı çıktığı bir süre tartışılacak. Türkiye’nin Katar parası destekli İhvan enternasyonali sevdası bozguna uğradıkça Erdoğan’ın Libya, Suriye ve Doğu Akdeniz alanlarındaki hezimeti artarak devam edecek. Bu durumun sonuçlarını, Libya’dan sonra Suriye başta olmak üzere bölge siyasetinin birçok alanında görmeye devam edeceğiz.