Cumartesi Anneleri, 26 yıl önce gözaltına alınan ve bir daha haber alınamayan Nihat Aydoğan’ın akıbeti sordu. Aydoğan’ın kızı Nejbir Aydoğan, ‘Bir bayramda babamızın mezarına gidip çiçek bırakmayı istiyoruz’ dedi
Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin cezalandırılması için her hafta düzenledikleri eylemlerinin 818’incisini gerçekleştirildi. Koronavirüs nedeniyle sosyal medya hesapları üzerinden gerçekleştirilen eylemde bu hafta 30 Kasım 1994 tarihinde Midyat’ta kaldığı evde basılarak gözaltına alınan ve bir daha haber alınamayan Nihat Aydoğan’ın akıbeti soruldu.
‘Hala bir iz bulamadım’
İlk olarak konuşan Nihat Aydoğan’ın eşi Halime Aydoğan, 26 yıl önce eşinin kaybedildiğini hatırlatarak, “Ben 60 yaşına geldim hala arıyorum. Hala bir iz bulamadım. Ne zaman bu kemikleri bulacağız? Kemikleri bulsam bir mezara koysam gitsem mezarı başında bir fatiha okusam. Cuma günleri herkes ölülerine akşam yemeği çıkarıyor. Ben neyi çıkaracağım bilmiyorum ki. Ben devletten rica ediyorum. Artık bu kemikleri meydana çıkarsınlar, bizim de bir mezarımız olsun. Benim de çocuklarım bir Cuma günü gitsin babalarının mezarına. 26 senedir ben hep bunu diliyorum” dedi.
‘26 senedir mücadele veriyoruz’
Ardından söz alan gazetemiz çalışanı Nihat Aydoğan’ın kızı Nejbir Aydoğan, 2 yaşında iken babasının evden alınıp götürüldüğünü belirterek, o zamandan beri hiçbir haber alamadıklarını ifade etti. 28 yaşında olduğunu ve babasını hiç görmediğinin altını çizen Aydoğan, “Babamın torunları oldu onlar da hiçbir zaman dedelerini göremeyecek. 26 senedir biz bu mücadeleyi veriyoruz. Ama elimizde olan bir şey yok. Biz sadece bir mezarımızın olmasını istiyoruz. Bir bayramda babamızın mezarına gidip çiçek bırakmayı istiyoruz. Tek talebimiz budur. Adalet bekliyoruz” ifadelerini kullandı.
Haftanın basın açıklamasını ise Cumartesi İnsanlarından Birgül Şahin okudu.
‘Akıbetlerini açığa çıkartmalı’
Şahin, 818 haftadır, kayıp yakınlarının kuşaklar boyunca karşılaştıkları inkâra, adaletsizliğe, baskıya rağmen gerçeğe ve adalete ulaşmak için yürüttükleri ısrarlı mücadeleyi görünür kılmaya çalıştıklarını belirtti. Devleti yönetenlere ve kamuoyuna seslenen Şahin, “Devletin kendi koruması altındaki bir insanın akıbetini açıklığa kavuşturmaması o insanın ailesine karşı insanlık dışı bir muamele ve kesintisiz bir işkencedir. Bu işkence son bulmalı; devlet etkili olmayan, formalite niteliğinde yürütülen soruşturmalara son vermelidir. Ciddi ve kapsamlı soruşturma yürüterek gözaltında kaybedilen insanların akıbetlerini açığa çıkartmalı ve ceza adaletini sağlanmalıdır” dedi.
Koruculuğu reddetti
Aydoğan ailesinin 3 kuşaktır kayıplarını aradıklarını ifade eden Şahin, sözlerini şu şekilde sürdürdü: 39 yaşındaki Nihat Aydoğan Midyat/ Doğançay köyünde yaşıyordu. Korucu olmak istemeyen Doğançaylılar üzerinde yoğun bir baskı vardı. 30 Kasım 1994 tarihinde sabah 05.00 civarı Aydoğan Ailesi’nin evi çok sayıda özel tim, asker ve korucu tarafından basıldı. Nihat Aydoğan dövülerek yataktan kaldırıldı. Elleri ve gözleri bağlı, kanlar içinde önce Midyat Jandarma Karakolu’na, daha sonra da Mardin Jandarma Merkez Komutanlığı’na götürüldü. Evde yaşanan şiddet o kadar ağırdı ki Aydoğan’ın çocuklarından birinin dili tutuldu, yıllarca konuşamadı. Resmi makamlar Nihat Aydoğan’ın gözaltına alındıktan 20 gün kadar sonra nöbetçi savcılığa sevk edildiğini ve ifadesi alındıktan sonra da serbest bırakıldığını iddia etti. Ancak bu iddia hiçbir zaman güvenilir kanıtlarla desteklenmedi. Nihat Aydoğan’dan bir daha haber alınamadı.
‘Dosya halen açık’
Nihat Aydoğan’ın ölüm kaydının nüfus kütüğüne uzun yıllar sonra kaydedildiğinin altını çizen Şahin, ailesinin yetkililere sorduğu “Öldüyse mezarı nerede?” sorusunun cevapsız bırakıldığını söyledi. Şahin, “26 yıldır Aydoğan Ailesi’nin yaptığı tüm başvurular sonuçsuz bırakıldı. Etkin bir soruşturma yürütülmedi. Aydoğan Ailesi, bölgede açığa çıkan tüm toplu mezarlar için Nihat Aydoğan’a ait kalıntılar da olabilir diye girişimlerde bulundu, dosyayı canlandırmaya çalıştı. İçinde Nihat Aydoğan’ın da olduğu Midyat kayıpları ile ilgili İHD aracılığı ile tekrar başvurular yapıldı. Yapılan başvurular üzerine Midyat Savcılığı bir fezleke hazırladı. Savcılık bu kişilerin kaybedildiklerine dair bilgi olmadığını iddia ederek dosyayı kapatılması talebiyle Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdi. Dosya halen açık ve çeyrek asırdır gerçekleşmeyen adaletin tecellisini bekliyor” şeklinde konuştu.
Ayşenur Şimşek’in failleri bulunsun
İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şubesi, 28 Ocak 1995 yılında Ankara’da katledilen eski Sağlık -Sen Ankara Şubesi Kurucu Başkanı Ayşenur Şimşek’in faillerinin yargılanmasını istedi. Haftanın açıklamasını yapan İHD şube yöneticilerinden Deniz Bayrak okudu.
Bayrak, şunları söyledi: Tüm yasal girişimleri sonuçsuz kalan aile, 21 Mart 1995 tarihinde yaptıkları basın açıklaması ile arama kampanyası başlattı. Kampanya devam ederken bir gazetede yayımlanan haber üzerine savcılığa başvuran ailesi 79 gün sonra Ayşenur’un izine ulaştı. Otopsi raporuna göre 28 Ocak 1995 tarihinde öldürülen Ayşenur Şimşek’in bedeninde işkence izleri vardı. Kafasından ve göğsünden ateşli silahla yakın mesafeden vurulan Ayşenur Şimşek 29 Ocak 1995 tarihinde Kırıkkale yolunda bulunmuştu. Ailesi devletin tüm kurumlarına başvurmasına rağmen, Ayşenur’un cansız bedeni üç hafta boyunca morgda bekletildikten sonra ‘kimliği meçhul kişi’ olarak Kırıkkale kimsesizler mezarlığına defnedilmişti. Ayşegül Şimşek, Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar ve Ankara Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar’ın emrindeki Terörle Mücadele Şubesi ekipleri tarafından gözaltına alındı, işkence gördü ve kaybedildi. ‘Tansu Çiller’in Başbakan, Nahit Menteşe’nin İçişleri Bakanı olduğu 50’nci hükümet, ailenin başvurularına rağmen Ayşenur Şimşek’in gözaltında kaybedilmesini engelleme yükümlülüğünü yerine getirmedi.
Herkes yargılansın
Şimşek’in öldürülmesine ilişkin dosyadaki cezasızlığın son bulması talebini yineleyen Bayrak, “Ayşenur Şimşek’in kaybedilmesinde sorumluluğu olan, kaybedilmesini engelleme yükümlülüğünü yerine getirmeyen herkes yargılanmalıdır” dedi.
HABER MERKEZİ