ayşe düzkan
gezi, 9’uncu yıldönümünde birçok yerde, ağır polis şiddetine ve gözaltılara rağmen anıldı, geçtiğimiz günlerde esir alınanlar unutulmadı. çünkü bu ülkede dirençli ve kararlı insanlar var, vazgeçmeye de niyetleri yok. ama türkiye’nin 79 ilinde, üç milyona yakın insanın sokağa çıktığı, muhalefet bir yana ülke tarihinin en pırıltılı, en muhteşem hareketinin anmasına katılanların, en büyük illerde bile bini bulmamış olması üzerinde durulmaya değer bir konu bence. bunu baskıyla açıklamak mümkün değil, bugün dayak yiyerek gözaltına alınma, tutuklanma gibi riskler var ama geziciler gözlerinden, canlarından olmayı göze alarak çıktı sokağa. çünkü o eylemlerle bir şeylerin değişebileceğine inanıyorlardı. şimdi onlara bekledikleri değişim için seçimlere kadar sabretmeleri söyleniyor; haliyle aynı şey değil. Diğer yandan gezi’yi anmanın bu türden bir etkisi yok, solculara, siyaseti hayatının merkezine koymuş olanlara mahsus bir ilginin, onların takip ettiği bir takvimin parçası oldu 31 mayıs. bu da, haliyle aynı şey değil.
oysa iktidar, çoğunun hiçbir radikal planı ve özlemi bulunmayan o üç milyonu, yolun sonuna kadar gitmeye niyetli olan bizlerden daha tehlikeli buluyor. o kadar tehlikeyi buluyor ki, 15 temmuz’da kendi karşı efsanesini, her adımda karşı anlatısını, karşı kahramanlarını oluşturdu: eren bülbül, ömer halis demir gibi… ama ışid’in yakarak öldürdüğü sefer taş ve fethi şahin’in adı hatırlanmıyor!
isimler, kahramanlar siyaset değil, hamaset için gerekli. başka egemen ülkelerin topraklarını işgal etmek için, bir kere daha ateş düşürülen, kapısına bayrak asılan evlerin yoksulluğu, çaresizliği değişmiyor. iktidar, toplumun sorunlarının merkezinde duran olağanüstü yoksullaşmayı, olağanüstü güvensizleşmeyi –yani geleceksizliği, çaresizliği, bütün bunların artıracağı suçu ve erkek şiddetini- ve sürekli savaş halini hamasetle ve baskıyla silikleştirmeye çalışıyor. hukuk rehin alındı ve lütfen kendimizi teselli için böyle şeylere sığınmayalım: baskı korkudan değil, sınırları gün be gün genişletilen bir güçten kaynaklanıyor; aklına eseni, işine geleni yapabilme gücü. iktidar, hukuku gereksiz bir yük gibi geride bıraktı ve büyük düşme de göstermeyen oylarını yanına alıp yoluna devam ediyor; adım adım sertleşme, adım adım pervasızlaşma. üç temel hedefi var; chp’nin hdp ile birlikte hareket edebilmesinin bütün yollarını tıkama, kendi seçmenini konsolide etme ve seçimlere, kendisi için her şeyin mümkün olduğu bir ortamda girme.
elinde güçlü ideolojik/politik araçlar var. hani sokak röportajlarında, zamlardan kılıçdaroğlu ve akşener’i sorumlu tutan insanlar var; bunlar gülünç olabilir ama fıkra kahramanı değiller! biz de gülmeyip akıllarını başlarına getirmekle uğraşsak hiç fena olmaz. evine ekmek götüremeyen insanların, parlamenter sisteme dönmek gibi bir vaatle umutlanacağını sanan yoktur, umarım.
erdoğan’ın ağzını bozduğu oluyor, evet. ama bu toplumun küfür düşkünlüğünü solcu sosyal medya hesaplarına bakarak da görebiliriz. küfrettiğinde ona bayılanlar oluyor, evet. berbat bir durum bu, muhakkak ki. ama solculuğun, halkı hizaya sokmak, halka küsmek gibi olguları içermediği gibi halkın durumundan sorumluluk duymak anlamına geldiğini de unutmayalım.
biliyorum, memleketin kapısında h ve d harflerinin yer aldığı bütün binalarına girilmiş, bütün kadroları dağıtılmış, kürt’ün ve komünist’in k’sı, feminist’in f’si, lgbti’nin hepsi alfabeden silinmiş dahi olabilir. yine de her çirkin ve yanlış şeyin sonu gelir.
ama bekleyerek değil. seçimi ya da zulmünün artmasıyla zeval bulmasını falan bekleyerek değil. batı cephesinde bir şeylerin değişmesi gerekiyor.
hukukun geri gelmesi, adilleşmesi için mücadele etmek başka, yokluğunda hukuk varmış gibi davranmak başka.
basın açıklaması, miting, yürüyüş vb. demokratik mücadele araçları çok değerli ama çok özel durumlar dışında, etkili olabilmeleri için geniş kitlelerce yürütülmeleri gerekiyor.
önümüzdeki süreçle ilgili en akla yakın beklenti, sertleşme olabilir. o yüzden belki demokratik mücadele yöntemlerinin sonuna yaklaşıyoruz ve acaba diyorum, bugünü aratması muhtemel olan gelecek günler için tedbirli olsak çünkü tarihimiz bize, tek stratejinin meydan okumak olmadığını, uzlaşmadan da tedbirli olmanın mümkün olduğunu, kendini koruyarak ilerlemenin mümkün olduğunu gösterdi. yirmi yıldır hazırlıksız yakalanıyoruz, bu sefer hazırlıklı olsak…