Baskı birleştirir. Tıpkı kontraplakta olduğu gibi. Nereden geldiğinin ise bir önemi yoktur. Yukarıdan mı, aşağıdan mı? Sağdan mı, soldan mı? Anayasa Mahkemesi’nden mi, PKK’den mi? Farketmez. Farketmiyor nitekim. Baskı birleştiriyor.
Baskı birleştiriyor. Tıpkı kontraplakta olduğu gibi. Neyi nasıl bir araya getirdiğinizin de bir önemi yok. Maun ağacı mı, kiraz ağacı mı, kayın ağacı mı? Demokrat mı, milliyetçi mi, işçi mi, işveren mi? Farketmez. Farketmiyor nitekim. Baskı birleştiriyor.
Bilir misiniz ağaç levhalarından kontraplak yapabilmek için bir şeye daha ihtiyacınız vardır. Bu şeyin adı “reçine”dir, yani “acı”dır. Acı olmadan yalnızca “baskı”yla kontraplak yapamazsınız. Acı mutlaka olmalıdır. Ancak o zaman farklı lifler birbirlerine tutunup kontraplak olabiliyor.
Bu ülkenin Kürt vatandaşlarından sözediyorum tabii ki.
Yıllar yılı var olmadıklarını düşündüğümüz.
Daha doğrusu olmasalardı daha iyi olurdu diye düşündüğümüz.
Yıllar yılı yalnızca “jandarmayla” muhatap olmayı uygun bulduğumuz.
Sanki tüm coğrafyalarını “dağlık” adı altında kadastrolandırdığımızdan yol falan yapmadığımız.
Kendi aralarında konuştukları dili yok sayıp bizim gibi konuşmaya zorladığımız.
Çocuklarına bizimkiler gibi isimler vermelerini istediğimiz Kürt vatandaşlarından söz ediyorum tabii ki.
Bir partileri vardı kapatıldı. Üstelik bunu daha önce beş-altı kere yapmıştık. En son boyunlarından tutarak parlamentodan çıkarmıştık onları. Şimdi ise en ulu mahkememizin “Siz yok hükmündesiniz, o nedenle de derhal yok olunuz!” demesiyle hallettik işi.
Mahkeme Başkanı’nın ise “Vicdanı rahatmış.” Kimbilir, tatillerde birlikte dolaştığı- nasıl bir tezatsa- “Çiçek” kod adlı bakan dostuyla daha çok konuşabilir artık. “Batasuna” kararı üzerine yani.
Baskı birleştirir. Onlar da birleşiyorlar artık. Beklenenin aksine “demokratlar” bir yana “ötekiler” bir yana gibi olmayacak. Kimilerinin beklediği gibi “İyi Kürtler-Kötü Kürtler” olmayacak. Nasıl olsun ki? Gün birleşme zamanı…
Tabii ki hepsi aynı değil, hepsinin gönlünde başka başka rüyalar var. Maunun çiçeği, kirazınkine benzer mi? Ya da kayınınki, gülünküne? Ama ne yaparsın “baskı” birleştiriyor. İşin içinde bir de “acı” var tabii ki. “Acı” da koyulaştırarak güçlendiriyor iç dayanışmayı. Kürtler tortop oluyorlar aralarında. Ya da olacaklar yakında.
Hadi “acı” neyse, bari “baskı”yı kaldırabilseydik. O zaman belki her “lif” kendi çiçeğini büyütürdü. O zaman belki “acı” yani “reçine” çiçeklere gübre olurdu da onları geliştirir, onları güçlendirirdi. Ama öyle olmadı. Beceremedik bunu yapmayı.
Kelimeler beni yukarıdaki benzetmeye götürdü. Ağaçtan daha güçlü olan, üstelik de insan yapımı “kontraplak” benzetmesine… “Hakim ulusun demokrasisi bu kadar “nobran” olunca, içine kapanmak da o kadar güçlü ve o kadar sert tepkiler üretir” demek için.
Barışa bu kadar yaklaştığımızda, en çok barıştan söz eden partiyi ve en çok barıştan söz eden Ahmet Türk’ü ve Aysel Tuğluk’u siyasetin dışına itmenin nasıl bir mantığı vardır dersiniz? Anlaşılabilir mi bu mantık?
Doğrusu eğer bu durum birkaç siyasetçi ya da bürokratın basiretsizliği ile ilgili değilse korkarım çok ciddi çoraplar örmek isteyen birileri var bir yerlerde başımızın üzerinde.
Bizim topumuz tüfeğimiz, bankalarımız, şirketlerimiz, sermayelerimiz, gazetelerimiz, televizyonlarımız yok. Bizim ulaşabileceğimiz insanlar da bizim gibi. Yalnızca gönülleri ve hayalleri var.
O nedenle de yapacaklarımız sınırlı. Daha iyi bir Türkiye olsun, daha özgür, daha eşit ve daha adaletli bir Türkiye olsun demeyi sürdürmekten başka…Ve bütün mağdurları bu bayrak altında birleştirmeye çalışmaktan başka…
Not: Bu yazı Taraf Gazetesinde 15/11/2009 tarihinde yazdığım bir yazı. Aradan onca yıl geçmiş olmasına rağmen bu ülkeyi yöneten kafanın hala hiçbir şey anlamadığını gördüğüm için yeniden paylaşmak istedim. Hala Kürtlerin taleplerini baskıyla yok edebileceğini sanıyor. Yazık!