Şimdiye kadar uluslararası finans kuruluşları şirketlerin koruyucu melekleri oldular. Onlar söyledi, hükümetler yaptı. Bu politikaların sonucunda geleneksel tarım yapımız dağıldı. Küçük çiftçilerin günlük nakitleri, tavukları ve tavuklarından elde ettikleri yumurtalarıydı. Hükümet bir takım şirket yanlısı düzenlemelerle market sistemini pazara egemen kıldı. Çiftçiler için bu gelir yolu tıkandı.
Çiftçiler;
1- Temmuzda buğday hasad eder, buğday parası alırdı.
2- Ekim sonu Kasım boyunca şekerpancarını hasat eder, Ocak ayında eline pancar parası geçerdi.
3- Nisan- Mayıs ayında kuzularını satar, eli bir kez daha para görürdü.
İşte yılda üç kez çiftçiyi nakit para ile buluşturan bu yararlı üretim geleneğimiz yerle bir edildi.
Oysa ki yılda üç kez bu nakit paraya erişebilme sayesinde küçük aile çiftçilıği yapan çiftçiler bankalara muhtaç olmazdı.
Bu üretim geleneğinde ayrıca;
– Pancarın küspesini hayvanına yedirirdi. Baş ve yaprakları gübre olsun diye toprakta bırakılırdı.
– Buğayın sapını samanını arpaya karıştırır koyunlara yem olarak verirdi. Koyunun gübresini toprağına saçardı.
– Çiftçi ekolojik, yaşar, üretir, beslenir ve halkı sağlıklı ürünlerle besler; “bir tas aşım, kaygısız başım” der, ailesini geçindirir ve yaşardı. İşte bu gelenek dağıtıldı.
Ya şimdi?
Çiftçiler, geçinmeye muhtaç. Vatandaş, sağlıklı gıdaya hasret.
Çözüm?
Eski geleneksel tarımsal yapıyı güncellemek ve uygulamak. O zaman çiftçiler, geçimini yeniden sağlayabilir. Bankalara muhtaç kalmaz. Halk da, eski sağlıklı ve lezzetli gıdasına kavuşur.
Peki, geçmiş nereye gidiyor derseniz? Hükümetin yönü ve yönelimi bu çözüm doğrultusunda değil. Şimdi ulusüstü tarım, gıda ve ecza şirketler için, ulusüstü danışma şirketi söyleyecek, hükümet yapacak!
Başka alanları bilmem, ama tarımda işler iyi gitmiyor. Tarımda geride kalan son geleneksel kalıntılar da yok edilmek üzere. Kalan geleneksel kalıntılar tümden yok edilmeden, küçük aile çiftçiliğini güncelleyip uygulamak tek çıkar yol!
Yoksa, kaçarı yok; başkasının aklına mendil açarız!