Marx’ın döndüğü söyleniyor. Zaten hiç gitmedi ki! Ama gerçek olan kavranması ve kullanımının başkalaşmasıdır. Bu başkalaşım seçimleri zorunlu kılıyor, imkânlar açıyor, yeniden gözden geçirmeyi istiyor. Ben de birkaç şey söyleyeyim.
İki yüzüncü yıldönümü gösterilerinde, iki tanesi, Marx’ı okumanın gerçekleştiği koşulların değişimini ve bugün içinde bulunduğumuz beklenmeyen konjonktürü açığa vuruyor. Bunlardan en görüneni Komünist Parti Manifestosu yazarının doğum yeri olan kentte dünyada Komünist Parti ile yönetilen büyük bir ülke ve küreselleşmiş kapitalizm dünyasında egemen güç olan Çin Halk Cumhuriyeti’nin hediye ettiği dev bir heykelin büyük törenle açılmasıydı. Çin’de Kapital’in çok okunduğundan emin değilim ama okunmadığı da kesin değil. Her halükarda, bu referans, bu Marx “gerçek olanı” değil denerek elin tersiyle itilip atılamaz.
Açığa vuran bir başka olgu ise, Londra’dan The Economist ve Financial Times gibi büyük basın organlarının neoliberal konsensüse dair dokunaklı görüş birliğidir: Marksist politikaların uygulanmasının felaketle ve kâbusla sonuçlandığını ama bununla birlikte birikim modelinin çelişkileriyle ilgili tanısının ve dolayısıyla bunalımın kaçınılmazlığının ciddiye alınması gerektiğini vurgularlar. Bu da Marx’ın dilimlere bölünebileceğini varsayar: Ekonomi bir yerde, politika, felsefe bir yerde ki ben buna inanmıyorum. Öte yandan bunlar Marx’ın analitik düşüncesinin ve XX. yüzyıl devrimlerinin ve karşıdevrimlerinin trajedilerine göğüs geren kapitalizme eleştirisi ilkesinin gücünü de teslim etmektedir.
Mantığı günlük yaşamımızın tüm yönlerine giren bugün yaşadığımız kapitalizm sadece küreselleşmiş ve finansallaşmış bir kapitalizm değil; Marksizm’i de bünyesinde barındıran tarihsel sosyalizmden sonra gelen bir kapitalizmdir. Bir yönden, o’ndan şiddetle ayrılır, bir diğer yönden ise, sürekli dengesizlik riskiyle beslenir. Gereksinmesini duyduğumuz Marx okuması (ki kuşkusuz değişik yönlerden taslaktan çok ötedir ve çok sayıda iç açıcı yorum biçimi altındadır) “sosyalizm sonrası” bir okuma olarak tasarlanmalı ve örgütlenmelidir, Marx’ın sosyalizminin eleştirel bir raporu da dahil olmak üzere. Bu da komünizminin eleştirel bir raporunu da zorunlu kılar. Marx’ın komünizmi sosyalizmiyle karıştırılmamalı çünkü insanlığın ideallerinin tarihinde daha uzaktan gelir. Ama basit bir kararla ayrılamaz. Çünkü Marx kapitalizme içkin “sosyalizasyon yasasında” komünizm anlayışının temellerini bulmuştur. Marx’ın yazdığı ve düşündüğünden (bugün bunlara/eserlerine, yaşadığı dönemden daha fazla erişme imkanı var ve Althussser ile Kapital’i okuyoruz), soruları korumak ve yanıtları yeniden düşünmek gerektiğini düşünüyorum.
Bu, sanayi devriminin iktisatçılarına bağımlılığın yarattığı sınırlamaların üstesinden gelerek ve burjuva ekonomisinin savunmacı doğasına mahkumiyetinin engellerini kaldırarak, ekonomi politiğin eleştirisi için de geçerlidir. Devrimci süreçlerin şemaları için de geçerlidir ve bunlar aracılığıyla, potansiyel evrenselliğinin inkârı pahasına ve kendi çelişkilerini küçümseyerek burjuva devrimlerinin sürekliliğinde işçi devrimini kaydetmeyi aramıştır. Bu sınıf mücadeleleri için de geçerlidir. Hiçbir toplumsal ilişkinin kararlılığından kaçmadığı ve egemenlik ve direnişin yapılarından biri olduğu açıktır ve “dünyayı dönüştürmek” ve “yaşamı değiştirmek” düşüncelerinin sürekli güncelliğini buradan alır.
Bunu şöyle özetleyebiliriz: Doğumundan iki yüzyıl sonra Marx hem öğrettiği hem de öğrendiği bir söyleşi içindedir. Bu devrimci düşüncelerin demokrasisidir ve tatmin olduğuna inanıyorum. Görüşmek üzere sakallı ihtiyar!
*Bu metin Slavoj Žižek, Etienne Balibar ve Alain Badiou’nun “Bugün Marx’a başvurmak ne anlama geliyor?” sorusuna yanıt olarak yazdıkları yazının Balibar tarafından kaleme alınan ikinci bölümüdür. Devamında Badiou’nun kaleme aldığı üçüncü bölümün çevirisi de yayımlanacaktır.
İsmail Kılınç tarafından çevrilen bu yazı Sendika.Org’dan alınmıştır.