Babadan kalma bir miras olsa gerek, yapraklı duvar takvimlerini hep sevmişimdir. Eski kuşaklar hatırlar, o küçücük yapraklarda güne ve geçmişe dair kısa bilgilerin yanında kıssalar ve öğütler bile bulunurdu.
Şimdilerde o eski takvimler tadında olmasa da masa takvimleri yerine hâlâ o tip takvimleri arar bulurum yıl başlarında.
Bayram hangi gün diye bakarken daha bir gün sonraki yaprakta önemli günler başlığı altında başka bir bayramdan, “Basın Bayramı”ndan söz ediyordu… Bir gün sonra koparılması gereken yaprağı koparıp masaya koydum. Yürek burkan bir şeydi. Elimdeki takvim yaprağı, gayriihtiyari masaya, bilgisayarın başına yöneltti beni.
Türkiye’de basında sansürün kaldırılmasının yıl dönümü olarak kutlanması gereken bu bayram ne yazık ki kaç zamandır basının katledildiği buruk günlere dönüşmüş vaziyette.
Diğer özgürlükler gibi basın özgürlüğünün de yerlerde süründüğü gazetelerin zapturapt altına alındığı, gazetecilerin soruşturmalardan geçirilip, gözaltılar yaşadığı tutuklanıp hapislerde tutulduğu böyle bir dönemde basın ve bayram kavramlarının yan yana telaffuz edilmesi en hafif söylemle insana hüzün veriyor. Dahası sözüm ona ‘günün anlam ve önemi’ni dile getiren söylev ve hamasetlerin verdiği acı.
***
Basın özgürlüğü; bir haberi, fikir ya da düşünceyi çoğaltıcı araçlar kullanarak açıklayabilme özgürlüğüdür. Bilgi ve düşünceyi serbestçe toplayarak, yorum ve eleştiriler yaparak çoğaltabilme ve de bunları serbestçe yayınlayarak dağıtabilme haklarını kapsar. Bu haklardan herhangi birine getirilen kısıtlama ya da yasak basın özgürlüğüne vurulan bir darbedir.
Gazetecileri zindana koymak kendine hukuk devletiyim diyen bir ülke için en hafif deyimiyle bir demokrasi ve hukuk ayıbıdır. Basının, hatta tek bir gazetecinin bile özgürlüğünü yitirmesi-halkın gerçek ve doğru haber alma hakkı düşünüldüğünde- bütün bir halkın özgürlüğünü yitirmesi anlamına gelir.
Her şeye rağmen bedel ödemekten çekinmeyen, halka her koşulda gerçek ve doğru haber vermeyi şiar edinmiş, kalemini cebinde değil yüreğinde taşıyan özgür basın ve gazeteciler var. Onlar da her gün mahkeme koridorlarında, gözaltlarında, cezaevinde.
***
Evet. Türkiye’de ifade özgürlüğü giderek artan düzeyde ve sürekli bir saldırıyla karşı karşıya. Muhalif medya organlarının kanun hükmünde kararnameler (KHK) uyarınca kapatılması sonucunda, 2500’den fazla gazeteci işsiz kalmıştı.
Türkiye, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün “Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi”nde bu yıl 180 ülke arasında 154’üncü sırada yer aldı. Türkiye, geçen yıl raporda 157. sırada yer alıyordu. Açıklamada ayrıca ‘Türkiye sansürü ve sansüre tabi olan konuların kapsamını genişletti. Yargı sisteminin siyasi amaçlar için kullanımını artırdı.’ ibaresi yer alıyor.
Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın hazırladığı rapora göre de son bir yıl içinde medya özgürlüğüne yönelik korkunç ihlâllerin özeti bile içinde bulunduğumuz durumun vahametini gözler önüne seriyor:
‘Yargı Reformu’na rağmen 85 gazeteci hâlâ hapiste. Son bir yılda 103 gazeteci gözaltına alındı.
Gazeteciler en az 239 günü gözaltında geçirdi. Son bir yılda 28 gazeteci cezaevine girdi. 11 gazeteci gözaltındayken darp edildiğini beyan etti. Son bir yılda gazetecilere en az 76 yeni soruşturma açıldı. Gazetecilerin sanık veya davalı olduğu en az 166 yargılama yapıldı. 48 gazeteci beraat etti. Gazeteciler aleyhine en az 148.380 TL tutarında adli para cezası verildi. Son bir yılda en az 37 gazeteci fiziki saldırıya maruz kaldı. Son bir yılda RTÜK’ten medyaya 20 idari yaptırım kararı çıktı. RTÜK toplamda 16 defa yayın durdurdu. RTÜK ayrıca medyaya 1.033.864,00 TL idari para cezası kesti… Liste uzayıp gidiyor.
TGS anketine göre gazetecilerin yüzde 80,8’i sansüre uğradığını düşünüyor, yüzde 78,7’si otosansür uyguladığını belirtiyor. TGS verilerine göre medya sektöründe işsizlik oranı yüzde 25-30 arasında.
…Ve yarın “Basın Bayramı”… Bu durum ve gidişatta, bu kara tabloya rağmen ‘Kutlu olsun’ demek geliyor mu içimizden.