Fark ettiyseniz, basınımız dedim; yani bu yazıda yandaş ya da havuz medyasından söz etmeyeceğiz. Kendi kendimizi eleştireceğiz. Çünkü bu hatayı çokça yapıyoruz. Daha bir-iki hafta önce Vedat Aydın cenazesindeki yanlışımızı hatırlatmıştım. Ona benzer bir durumu geçen hafta yine yaşadık.
Belki de kendi davalarıma ancak yetiştiğimden olsa gerek,mahkemelerde dava izleme konusunda son yıllarda biraz tembelleştim galiba. Ancak geçen hafta iki gazeteci arkadaşımız, bir dağıtımcı arkadaşımız ve eşimin yargılandığı 12 kişilik bir davaya en önce koşanlardan biri ben oldum.
Dava,her yanıyla tuhaf bir şeydi. Afrin operasyonunun başladığı günlerden bir gece, Ankara’da 12 kişinin evi basılmış ve evlerinde arama yapılmıştı. Birbirini tanımayan, her meslekten, her kesimden 12 kişi gözaltına alındı. Sonra çıkarıldıkları savcılık (ki kendisi sanıkları görmeden-sorgulamadan tutuklama istemiyle mahkemeye sevk etti) ve mahkemede üçü tutuklanırken, diğerleri-yurtdışına çıkış yasağı- konularak, serbest bırakıldılar.
Yine de bilahire hepsine birden dava açıldı. Aylar sonra hazırlanan iddianamenin Ankara 15.Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmesi ardından, davanın ilk duruşması 6 Eylül 2018 günü görüldü. Dosyada bulunan Kemal Bülbül, Antalya’dan HDP milletvekili seçildiği için daha önceden davadan tefrik edilmiş ve yargılanması dönem sonuna bırakılmıştı. Bu yüzden, üçü tutuklu olmak üzere, 11 kişiyi yargıladı mahkeme o gün
Ancak davanın ilk duruşması yapılmadan, hep iki gazeteciden söz edildi. Oysa dava 11 kişilikti. Üstelik bunlardan üç kişi tutukluydu. Yani yargı onları daha ‘tehlikeli’ görmüştü. Verilebilecek cezanın yatılması gereken kısmını yatmışlardı hatta. Dahası “kaçarken Artvin’de yakalandı” denilen dağıtımcı arkadaşımız, hayatında Artvin’i hiç görmediği gibi, arandığını duyunca, ifade vermek üzere, avukatıyla birlikte, savcılığa kendisi gitmişti.
Barış yanlısı birkaç sosyal medya paylaşımı yüzünden insanlara dava açılması,bunlardan üçünün tutuklanması,hatta dağıtımcı arkadaşımızın aylık itiraz dilekçelerine ısrarla, “kaçma tehlikesi olduğu” için ret cevabı verilmesi, habercilerin en çok değinilip -sorgulanması gereken konular iken, biz gazeteciler, “gazeteci arkadaşlarımıza, böylesi uyduruk nedenlerle nasıl dava açarsınız” babında haberler yaptık.
Gazetecilerle ilgili haberlere, özellikle mesleki dayanışma bakımından gazeteciler olarak özel önem vermemiz elbette çok anlaşılır bir durum ama tuhaf bir şekilde bir araya getirilmiş kişilere -özellikle de tutuklu olanlara- dikkatimizi yöneltmemiz daha doğru olmaz mıydı?
Hatta HDP’nin Antalya milletvekili olarak seçilen Kemal Bülbül’ün dosyasının tefrik edilip, yargılanmasının dönem sonuna bırakılması konusu, yaptığımız haberlerde, halen içeride olan milletvekilleri Leyla Güven ve Enis Berberoğlu’na ısrarla örnek olarak gösterilemez miydi?
CUMHURİYET: Bu gazetedeki ‘patronun’ değişmesi konusu, uzun tahlilleri gerektirecek çok ciddi bir mesele. Ancak hemen söylenebilecek bir şey var ki, içeridekilerin okumak isteyebileceği gazetelerden biri daha eksildi galiba…
OKUR TEMSİLCİSİ
e-mail: aykol267@gmail.com
Adres: Hüseyin Aykol
Posta Kutusu: 253
Yenişehir -ANKARA