Gazeteciler, 24 Temmuz Basın Özgürlüğü İçin Mücadele Günü’nü sansür, şiddet, gözaltı ve tutuklamalarla karşılıyor
Meşrutiyetin ilan edildiği 24 Temmuz 1908 tarihinde gazeteciler, gazetelerini sansür kuruluna göstermeme ve sansür memurlarını bürolarına almama kararı aldı. Söz konusu durumun yaşandığı tarih olan 24 Temmuz, 1948 yılında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından “Basın Özgürlüğü İçin Mücadele Günü” olarak ilan edildi. Ancak söz konusu tarihten bu yanda ne baskı ne sansür ne de gazetecilere dönük hak ihlalleri son bulmadı.
Dicle Fırat Gazeteciler Derneği’nin (DFG) Haziran ayı raporuna göre; 1 Temmuz itibariyle 75 gazeteci tutuklu bulunuyordu. 11 Temmuz’da görülen duruşmada tutuklu gazetecilerden 15’i tahliye edildi. DFG raporunda yer alan sayı son tahliyelerle birlikte düşerken, aralarında DFG Eşbaşkanı Dicle Müftüoğlu ve Mezopotamya Ajansı (MA) editörü Sedat Yılmaz ile TELE1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağı’ın da olduğu çok sayıda gazeteci halen mesleki faaliyetlerinden kaynaklı tutuklu.
Gazeteciler, sansür ve baskıyla karşıladıkları 24 Temmuz Basın Özgürlüğü İçin Mücadele Günü’ne dair Mezopotamya Ajansı’ndan Ferdi Bayram’a değerlendirmelerde bulundu.
‘Devletin gözetiminde cinayetler işlendi’
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na (DİSK) bağlı Basın Yayın Matbaa Çalışanları Sendikası (Basın İş) Genel Başkanı Faruk Eren, Türkiye’de basının hiçbir zaman özgür olmadığını vurguladı. Eren, muhalif basın ve gazetecilerin tarih boyunca iktidarlar tarafından kontrol altına alınmaya çalışıldığını kaydetti. Katledilen gazeteciler ve bombalanan gazete binalarını hatırlatan Eren, “Türkiye’de devletin gözetiminde cinayetler işlendi” dedi. Eren, AKP döneminde katledilen Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink ve Kürt gazeteci Kadir Bağdu’yu hatırlattı.
Hakikati yazan gazetecilerin iktidar tarafından sürekli hedef haline geldiğini söyleyen Eren, “Her gün ülkenin bir yerinde gazeteciler yargılanıyor” diye kaydetti. PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi eleştirdiği için tutuklanan gazeteci Merdan Yanardağ’ın durumuna değinen Eren, “Bütün hukukçular biliyor ki tutuklanmasını gerektirecek bir durum yok. Sözlerinde bir suç unsuru yok. Sırf gözdağı olsun diye tutukladılar” dedi.
Terör suçlaması
Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) Eş Direktörü Barış Altıntaş, basının sürekli susturulmaya çalışıldığını kaydetti. İktidarın muhalif gazetecilere karşı “daralma hareketi” başlattığını ifade eden Altıntaş, gazetecilerin sürekli “terör” suçlamasıyla karşı karşıya kaldığını kaydetti. Altıntaş, Kürt gazetecileri hedef alındığına işaret ederek, Amed merkezli soruşturma kapsamında 13 ay boyunca tutuklu kalan gazetecileri hatırlattı.
‘Otoriter rejimler ilk önce basını ele geçirdi’
İktidarın sansür uyguladığını dile getiren Altıntaş, “Bu ülkede Kürtler, Ermeniler ve diğer milletler her zaman baskı altındaydı. Fakat otoriter rejimler ilk önce basını ele geçirdi. Devletin muhalif gazetecilere her zaman tepkisi var. Bunun nedeni devletin parti devletine dönüşmesinden kaynaklıdır. Bunun örneklerini verebiliriz; Suruç anmasında haber takibi yapan gazetecinin parmağı kırıldı. Cumartesi Anneleri’ni takip eden gazeteciler darp edilip gözaltına alındı. Başka bir gazeteci arkadaşımızın boğazı sıkıldı. Kolları ve her yerleri morluklar içinde kaldı. Ayrıca devletin işlediği suçları takip eden gazeteciler darp ediliyor. Bu baskılara rağmen özgür basın haberleri takip etmeye devam edecektir” diye konuştu.
‘Kürdistan’da gazetecilere dönük baskılar arttı’
Artı TV muhabiri Umut Taştan, iktidarın çıkardığı son “Sansür Yasası” sonrası özellikle Kurdistan’da gazetecilere dönük baskıların arttığını söyledi. Taştan, tahliye olan 15 gazeteciye işaret ederek, “Hepsinin mahkemede altını çizdiği tek bir nokta vardı: ‘Burada hedef biz değiliz, hedef Kürt halkı, Kürt halkının talepleri ve gazeteciliktir.’ Onlar, gazetecilikle Kürt halkının ve bu toplumun taleplerini dile getirdiler. Şu an ‘Basın Bayramı’ demek mümkün değil. Çünkü kutlayabileceğimiz ya da sevinebileceğimiz hiçbir şey yok” ifadelerini kullandı. Taştan, Şenyaşar ailesine dönük saldırılar ve ailenin mücadelesi ile Kemal Kurkut’un katledilmesini Özgür Basın çalışanlarının kamuoyuna duyurduğuna dikkati çekti.
En son Cumartesi Anneleri’nin düzenlediği eylemde gazeteci Fatoş Erdoğan’ın şiddete uğradığını söyleyen Taştan, iktidarın “çürümeye” karşı halkın tepki vermesinden korktuğunu ve bu yüzden engellemelere başvurduğunu söyledi. Kendisinin de Pirsûs anması sırasında gözaltına alındığını ve parmağının kırıldığını aktaran Taştan, polislerin kendisine küfür ettiğini anlattı. Taştan, saldırı sırasında ölümle de tehdit edildiğini ifade etti. Taştan, “Hem sözlü hem fiziksel işkence emniyette de devam etti.
‘Ülkede faşizm yükseliyor’
Hakikatte ısrar eden gazetecilerin işkence, gözaltı ve tutuklamalarla cezalandırıldığını söyleyen gazeteci Zeynep Kuray, yıllardır gazetecilik yaptığını ve sürekli baskıya maruz kaldığını aktardı. Kuray, ülkenin basın özgürlüğü anlamında her geçen yıl daha da kötüye gittiğini vurguladı. Kuray, “Ülkede faşizm yükseliyor. Faşizm yükseldiği oranda baskılar ve kısıtlamalar artıyor. Ama halka doğruyu ulaştırma kaygımız her zaman sürecek. Artık devletin şiddet uygulaması bir terfi ettirme durumuna ulaşmış. Kim daha kötüyse o terfi ediyor. Böyle bir sistem. Taviz vermeden kendi bildiğimiz doğrudan devam etmemiz gerekiyor. Bizim görevimiz tarihe not düşmektir, doğruları aktarmaktır. Hiçbir baskı, tehdit, tutuklama bunu engelleyemez. Hakikatin peşinden gitmeye devam edeceğiz” şeklinde konuştu.
İSTANBUL