Hiranur Vakfı’nda yaşanan çocuk istismarı olayının ardından gözler dini vakıflara ve tarikatlara çevrilirken, HDP Kadın Meclis Sözcüsü Ayşe Acar Başaran bütün bunlara karşı örgütlü mücadele vurgu yaptı
İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı’nda 6 yaşındaki çocuğun “evlendirilmesi” ve yıllarca tecavüze uğraması ile tekrardan gündeme gelen çocuk istismarı ile, yargı-devlet işbirliğinin cemaat ve vakıflar içerisinde yaşanan istismar, taciz ve tecavüz olaylarının üstünün kapatıldığını bir kez daha ortaya çıkardı. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın olaydan haberdar olduklarını itiraf etmesi, ancak her hangi bir yargılamanın yapılmaması ise kadın örgütlerinin sık sık dile getirdiği devlet mekanizmalarının el birliği ile yaşananları sünmen altı ettiğini bir daha doğrular nitelikte oldu.
HDP Kadın Meclis Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, tarikatlardaki istismar olaylarını, çocuğa yönelik şiddet biçimlerine ilişkin JINNEWS’ten Melek Avcı’ya değerlendirmelerde bulundu.
İktidarın denetimde istismar
İktidarın din temelli yaklaşımının erkek egemen zihniyetten bağımsız ele alınamayacağını söyleyen Başaran, “İktidara göre makul kişilik tipi var bu da Türk, Sünni ve erkek tipolojisidir. Diğer tüm ezilmişler, onların emrinde ve hizmetindeymiş gibi bir yaklaşım söz konusu. İktidar 6 yaşındaki kız çocuğunun evlendirilmesini ‘münferit’ bir mesele gibi lanse etti. Sanki bir defaya mahsusmuş, ‘her yerde olur, buralarda da olur’ gibi yansıttı. Bu mekânlar iktidar ile bir şekilde bağlantısı olan yerler, bağımsız, kendi hallerinde yerler değil. İktidar ve iktidarın denetiminde olan vakıflar ve tarikatlarda bu vakaların olması esas tartışılması gereken meseledir” ifadelerini kullandı.
Şiddet verileri yok
Çocuk istismarı vakalarının çok az bir kısmının kamuya yansıdığını kaydeden Başaran, “Kamuoyuna yansıdığı kadarıyla daha çok yurtlarda, okullarda, vakıflarda, tarikatlarda ve daha çok çocukların korunması gereken ortamlarda istismar görüyoruz ya da aile içerisinde tıpkı kadınların şiddet gördüğü gibi çocukların da istismara maruz kaldığını görüyoruz. Bu sadece kamuya yansıyanlar ama ne olduğunu toplumun da bilmesi lazım ve buna göre bir önlem paketi, yaklaşım ve politika geliştirmek gerekiyor. İktidarın bir politika geliştirme iddiası olmadığı için ve tam da bunu çocuklara reva gördüğü, çocuklara istismar, kadınlara şiddet, topluma yoksulluk, Kürtlere kölelik tahayyül ettiği için bu verileri de paylaşmıyor, üstünü örtüyor.”
Adalet Bakanı ‘örnek’ alınıyor
İktidarın, istismar ve şiddet yokmuş gibi davranarak bunu meşrulaştırdığını belirten Başaran, “ Türkiye’de yasayı, anayasayı, uluslararası sözleşmeleri esas alan, uluslararası belgelere göre yaklaşan bir yargı mekanizması yok. Yasalar zaten yetersiz ama var olan yasaların uygulanması da söz konusu değil. Doğalında kendini iktidara göre kurgulayan bir yargı iktidarın politikalarına göre hareket ediyor. Bir Adalet Bakanı aynı zamanda Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun (HSK) başkanı, adaleti sağlamakla görevli ve çocukların, kadınların, işçilerin, Kürtlerin adalet arayışına cevap olması gereken bakan çıkıp çocuğun rızasından bahsederse doğalında yerelde hakim şöyle anlıyor ‘bu çocuğun rızası vardır’ ve çocukların ‘rızası’ tartışması başlıyor dosyalarda” dedi.
Savaşa bütçe, çocuğa işçilik!
Başaran, “Bütçenin büyük bir kısmı savaşa aktarılıyor hatta sadece Milli Savunma Bakanlığı üzerinden değerlendirmeyelim bunu neredeyse bütçenin bütün kalemleri buna göre dizayn ediliyor; savaşa göre dizayn ediliyor ve buna göre yürütülüyor. Çocuklar bir taraftan istismarla ve şiddetle karşı karşıyayken, sokakta işçilik yapmak zorunda kalan çocuklar görüyoruz. Tarım alanına gittiğimizde çocuk işçilerle karşılaşıyoruz, sanayilere gittiğimizde yine çocukların ev ekonomisine katkı sağlamak için okuldan uzakta çalıştıklarını görüyoruz. Çalışmayan çocuklar da bu yoksullukla yüz yüze. Çocukların okula giderken bile beslenme ihtiyaçlarını gideremediğini, bir çocuğun bu ülkede açlıktan yaşamını yitirdiğine şahitlik ettik. Bunun üstüne söylenecek söz var mı?” diye konuştu.
Mekanizmalara güvensizlik var
Çocuk izlem merkezlerinin yetersizliği üzerine de konuşan Başaran, iktidarın çocukları koruma yaklaşımı taşımadığını söyledi. Başaran, “Çocuk izlem merkezlerine başvuru sayısına baktığımızda çok düşük ve sadece il bazlı düşünmemek lazım. Bu, toplumun devlete güvensizliğiyle de ilgilidir. Kadınlar için de bu böyle, şiddete uğradıklarında devlete başvururken kendilerini çok güvende hissetmiyorlar. Karakola ve sığınma evine gittiklerinde yeterli bir destek alabileceklerini düşünmedikleri için bu mekanizmalara çok başvurmuyorlar. Kadın şiddet sonucu karakola gidiyor bir de orada polisin psikolojik şiddetine maruz kalıyor ya da çocuklar defalarca yaşadıkları şeyi anlatmaya zorlanıyor. Tam bu nedenle sadece mekanizmaları açmak yetmez. Bunları güvenli ve uzmanlaştırmak gerekir ama maalesef bu yok.”
‘Örgütlü mücadeleye güvenelim’
Çok karanlık tablolar çizilmesine rağmen buna karşı çok güçlü bir direnişin olduğunu vurgulayan Başaran, son olarak “Örgütlü tavrın, örgütlü mücadelenin ve örgütlü refleksin sonuç aldığını da gördük. 6 yaşındaki kız çocuğunu yıllarca istismar eden erkek ile babasının tutuklanması bence kadınların verdiği mücadele, demokratik güçlerin verdiği mücadele sonucunda oldu. Demek ki ısrarlı bir biçimde bunları teşhir ettiğimizde, bunun üzerinde durduğumuzda sonuç elde edebiliyoruz. Bence buna da güvenebilelim. Evet, iktidar bize yaşam alanı sunmuyor olabilir, çocukları, bizleri yani toplumu nefessiz bırakma siyaseti yürütüyor olabilir ama biz bunun karşısında örgütlülüğümüzü büyüterek genişleterek ve alternatifler açığa çıkartarak mücadele edebiliriz. Bunu değiştirebiliriz bu gücümüz var” değerlendirmesi yaptı.
ANKARA