“Su uyur, fakat çoğulcu kültür düşmanı tekçi düzen uyumaz”. Çoğulcu kültürün yaşam alanı olan “Kadim Antakya’yı”, riskli alan ilan ederek insansızlaştırma ve kültürsüzleştirme uygulaması kararı alanları seçime giderken unutmayacağız
Mevlüd Oruç
Asbest ve diğer zehirli maddelerin; Akdeniz kıyı bölgesine ve deniz suyuna yayılması ve kirletmesi; “Akdeniz’in Deniz Ortamı ve Kıyı Bölgesinin Korunması Sözleşmesi, Barselona Sözleşmesi” ihlalidir. Yıkıntıların içinde; asbest, boya, floresan, kurşun, plastikler, yalıtım malzemeleri, kimyasallar, vb. canlı sağlığına ve ekolojiye zarar veren, zehirli maddeler de vardır. Depremden kaynaklı yıkıntıların; Akdeniz kıyısında vahşi bir şekilde dökülmesi ve deniz suyunun kirlenmesi nedeniyle, bütün Akdeniz deniz suyunun ve su ürünlerinin asbest ve diğer zehirli madde kirliliği ölçümü yapılmalıdır.
Hatay ili, Samandağ deniz kıyısı ile DSİ drenaj kanalı arasındaki sulak alanda, yıkıntılardan dağlar yükselmeye devam ediyor. Asbest ve diğer zehirli maddeler; toz ve yağmur sularıyla birlikte deniz suyuna, DSİ drenaj kanalı suyuna ve yeraltı sularına hala karışmaya devam etmektedir. Yeraltı suyu ve DSİ drenaj kanal suyu, tarımsal sulamada yoğun kullanılmaktadır. Tarımsal sulama başlamadan, acilen asbest ve diğer zehirli madde kirliliğinin ölçümü yapılmalıdır. Yıkıntıların döküldüğü mevki; yüzlerce ailenin barındığı iki çadır yerleşkesinin ortasında, 30-40 metre yanındadır. Yıkıntılar; spor salonunun, stadyumun, okulların, resmi dairelerin, polis ve jandarma karakollarının yakınında dökülüyor. Yıkıntıların; vahşi kaldırılması, vahşi taşıma ve yaşam alanlarına vahşice dökülmesi sırasında, asbeste maruz kalan herkesin, zaman sürecinde başta kanser olmak üzere, kalıcı hasar yaratan hastalıklara yakalanma riski artmıştır. Yıkıntı döküm yerlerine, yıkım yapılan bölgede ve yıkıntı taşıma güzergâhında yaşayanların en azından maske takmaları sağlık sorunları riskini azaltacaktır. Hiçbir şekilde yıkıntı, çöp, moloz vb. dökülmemesi gereken mevkide, yıkıntıların aylarca bekleyecek olması, felaketi daha da büyütmeye davet etmektir. 1986 yılında, Çernobil Nükleer Santrali’nin patlaması sonucu, radyasyon bulutları ülkemize de yoğun bir şekilde yayıldı. Nükleer yağmurla yıkanan çaylar için Cumhurbaşkanı Kenan Evren, “Bize radyasyondan madyasyondan bir şey olmaz” demişti. Ama doğru söylemiyordu. Çünkü o günden bugüne, kanser vakaları ülkemizde artarak devam ediyor. Yalan, algı operasyonları, samimiyetsizlik, laçkalık, vurdumduymazlık, toplum sağlığını hiçe sayma, kibir ve ukalalık artarak devam ediyor. 1980’lerin tek adam rejiminin başı Kenan Evren’in; toplum sağlığını hiçe sayan, “Radyasyon Madyasyon” uygulaması ile, bugünün tek adam rejiminin, asbestin doğaya daha çok yayılmasını sağlayan uygulamaları arasında hiçbir fark yoktur.
Asıl moloz sistemin kendisidir
Yıkıntılar; “moloz” değildir. Asıl “moloz” sistemin kendisidir. Yıkıntılarda; anılar, yaşanmışlıklar, fotoğraflar, sevgiler, yeni umutlar, ihtiyaç duyulan ve kullanılabilecek eşyalar, dönüştürülecek malzemeler ve bertaraf edilmesi gerekenler vb. vardır. Yıkıntıların; öncelikle yerinde ayrıştırılması, ayrı ayrı toplanması, geri kazanılması, kullanılmayacak durumda olanların tehlikesizce bertaraf edilmesi genel kuraldır. Yıkıntıların; sahibinden mal kaçırırcasına, hırsızca, hızlı kaldırılmasının nedeni, hizmet değil, şirketlere servet aktarmak ve çoğulcu toplumsal dokunun tahrip edilmesidir. Sağlıklı bir geri kazanım ve bertaraf sisteminin oluşması için, atıkların kaynağında ayrılması (yerinde ayrıştırma) ve seçici yıkım esastır. Asbest ve diğer bütün zehirli maddelerin; deniz suyuna, deniz canlılarına, toprağa, DSİ drenaj kanalına, yeraltı suyuna, sebze meyveye ve bir bütün olarak ekolojiye bulaşmasının nedeni olan uygulamalara ilişkin karar vericileri, seçimlere giderken unutmayacağız. Asbest-masbest tavrı; oyumuzun rengini belirleyen önemli bir etki yaratacaktır.
Kültürel habibat vandalizmi
Kapitalist sistem; ekolojik ve toplumsal vandalistir. Tek ırk, tek din, tek mezhep vb. tekçi resmî ideoloji üzerine inşa olan ırkçı müesses nizam, ırkçı vandalistir. Dünyada ırkçılığın gelip geçici bir istisna olmadığı, hatta çoğu zaman belirleyici ve iktidar olduğu ender coğrafyalardan birinde yaşıyoruz, maalesef. Her organizmanın olduğu gibi, her kültürün de kendini var ettiği, yaşayabildiği bir coğrafyası, yaşam alanı, habitatı vardır. Tekçi müesses nizam; kadim Antakya’da, depremdeki yıkımı fırsat bilerek, farklı kültürlerin doğal yaşam alanlarının (habitatlarının) bütünlüğünü dağıtma amacındadır. Müesses nizam; Antakya’da farklı etnik yapıların, farklı inançların, farklı kültürlerin ve çok kültürlüğün yaşam alanlarını (habitatlarını) tahrip ederek, kültürel habitat vandalizmi yapıyor. 6 ve 20 Şubat sarsıntılarının yıkım merkezi, Antakya olmuştur. Fakat, Antakya’nın çoğulcu toplumsal dokusu, kültürel çoğulculuğu için, asıl yıkıcı deprem; 4 Nisan tarihli Cumhurbaşkanlığı kararı olmuştur. “Riskli alan” ve “Kentsel dönüşüm” kararları; kadim Antakya’nın sakinleri olan Yahudileri, Ermenileri, Arapları, Türkleri, Kürtleri, Alevileri, Sünnileri, Ortodoksları, Katolikleri, Protestanları kentin çeperlerine göç ettirme uygulamasıdır. Çoğulcu kültürün, yaşam alanının genetiğini değiştirme, hormonlaştırarak sahiplerinin yaşayamayacağı hale getirme uygulamasıdır. “Su uyur, fakat çoğulcu kültür düşmanı tekçi düzen uyumaz”. Çoğulcu kültürün yaşam alanı olan “Kadim Antakya’yı”, riskli alan ilan ederek insansızlaştırma ve kültürsüzleştirme uygulaması kararı alanları seçime giderken unutmayacağız. Barbarlık düzeni; “kadim Antakya” ve arkeolojik sit alanlarında, taşınmaz varlıklara ve çoğulcu toplumsal dokuya zarar verecek uygulamalara devam ediyor.
Müesses nizam; İnşaat şirketlerini, çoğulcu toplumsal dokuyu tahrip için araçsallaştırıyor. Şirketlerde, müesses nizamı; daha çok kâr, rant, servet aktarımı için araçsallaştırıyor. Şirketler; tek adam rejiminin işaretiyle, kan kokusu almış köpek balığı misali, deprem bölgesine saldırıya geçtiler. “Gölgesini satamadığı ağacı kesen” bencilliğiyle, bu şirketlerin asıl amacının rant, kâr, servet aktarımından başka bir şey olmadığı açıktır. “Hatay Ortak Meselemiz Konseyi” yaptığı basın açıklamasında; “tescilli binaların kepçelerin altında nasıl ezildiğini, nasıl çiğnendiklerini fotoğraf ve videolarla hep belgelediklerini” açıkladılar. “Antakya Kentsel Sit Alanı içinde, mart ayından beri süren denetimsiz hafriyata engel olunamadığını” açıklıyorlar. “5 Nisan günü, Hatay Ortak Meselemiz Konseyi ekiplerinin ve farklı STK temsilcilerinin yaptığı geniş katılımlı toplantıda; Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkililerinin verdiği sözlerin hiçbirinin yerine getirilmediğini” basın açıklamasından öğreniyoruz. Genel seçimler ve bir yıldan kısa sürede yapılacak yerel seçimlerde, turnusol kâğıdımız Antakya’dır. Irkçılığın resmî ideoloji ve tekçi müesses nizamın çıktısı olan tek adam rejimini, 14 Mayıs’ta oylayacağız.
Depremden sonra acil olan arama kurtarma faaliyetlerinde geç kalınarak kurtarılabilecek canların ölümüne neden olunmuştur. Canlar depremden değil, kurtarılmadığı için öldüler. Antakya, Defne, Samandağ ve tüm Hatay afetzede değil AFADzededir. 14 Mayıs’ın yol haritasını çizerken; canlarımızın ölüme terk edilmesini seçim için yönümüzü belirleyen en önemli yol işareti yapacağız.