Kate Shea Baird*
Barselona’daki son yerel seçimin sonucu, normal herhangi bir durumda sol açısından zafer olarak kabul edilir. Yalnızca seçmenlerin yüzde 64’ü ilerici adaylara oy vermekle kalmayıp, ilk üç sıra da siyasi yelpazenin solundaki partilerden oluşuyor: Barcelona En Comú ve Cumhuriyetçi Sol 10 sandalye, Katalan Sosyalistleri ise 8 sandalye kazandı. Avrupa’daki aşırı sağ dalganın İspanyol ayağı Vox’un yüzde 1,16 ile en düşük oyu alması, kutlama sebebi olmalı.
Ama Barselona öyle sıradan bir şehir değil. Geçtiğimiz dört yıl içinde derin bir siyasal çalkantıya maruz kalan bir ulusun; Katalan hükümeti ile İspanyol devleti arasındaki çatışmanın hem fiziksel yaralara hem de kolektif bir duygusal travmaya yol açtığı Katalunya’nın başkenti.
Hâkim ulusal kutuplaşma anlatısına göre, bağımsızlık konusunda bölünmüş olan sol partilerin 41 sandalyeli meclisteki 28 sandalyeli sol çoğunluklarını ilerici bir yerel yönetime dönüştürebilecekleri fikrinin iler tutar yanı yok. Tamamen yersiz değil bu anlatı; seçim gecesi Cumhuriyetçi Sol aday Ernest Maragall’in bağımsızlık hareketi adına zafer ilan etmesi şaşırtıcı olmadı. Paralel olarak, sosyalist lider Jaume Collboni de, seçmenlerin yalnızca yüzde 40’ının bağımsızlık yanlısı partileri desteklediği gerçeğine dayanarak, bağımsızlığa karşı bir kale vazifesi göreceğini yineledi.
Ada Colau’nun bu iki ulusal blok (Maragall’in isyan ve isyana teşvik nedeniyle yargılanmakla yüz yüze olan Katalan politikacılara atıf yapan sözleriyle ‘kurbanlar ve hapse atanlar’) arasında tercih yapmak zorunda olduğu varsayılıyordu. Colau en başından beri, Maragall liderliğindeki bağımsızlık odaklı bir yerel yönetimin küçük ortağı olmayı veya Sosyalistlerin oylarıyla bağımsızlık karşıtı bir cepheye öncülük etmeyi kabul etme konusunda yoğun baskı altındaydı.
Ama Colau, karakteristik cesaretiyle, bu ikilemi kabul etmedi. Risk aldı ve ulusal bölünmeleri sona erdirecek ve dönüştürücü kent siyasetine öncelik verecek üç partili, sol bir koalisyon çağrısı yaptı. Bu hamle çok belirleyici olabilir. Halihazırda Maragall’i Barselona’daki Katalan yönetimini paralize etmiş olan milliyetçi koalisyonu tekrarlama teklifinden geri adım attırdı. Colau, Maragall ve Collboni’nin koalisyon görüşmesi yapmayı reddetmesindeki absürtlüğü de teşhir etti. Yavaş da olsa bir sol koalisyon fikri kamuoyunda ciddiyet kazanıyor. İki hafta önce olmayacak iş sayılan şey, arzu edilir ve hatta gerçekçi bir seçenek haline geldi, en azından orta vadede.
Net olan şu, Maragall ile Collboni’nin birbirini veto etmesi nedeniyle, böyle bir yönetim Ada Colau’nun belediye başkanlığında, Barcelona en Comú öncülüğünde olacaktır. Gerçekten de, Barcelona en Comú şehirde hem bağımsızlık yanlılarından hem de karşıtlarından üye ve oya sahip tek siyasi parti, dolayısıyla, bu mesele etrafında empati, diyalog ve konsensüs oluşturma konusunda eşsiz bir kapasiteye sahip.
Ama Barselona’nın tek ihtiyacı, ulusal bölünmüşlüğü giderecek bir yönetim değil. Aynı zamanda, sakinlerinin yüz yüze olduğu acil gündelik sorunlarda da cesur bir liderliğe ihtiyacı var. Cumhuriyetçi Sol’un ve Sosyalistlerin destekçileri, birbirlerinin solculuğunu hemen sorgulamaya başladılar. Gerçek şu ki, iki partinin de bu konuda temiz bir sicili yok. Konut stokunun kamuya ait olduğu Barselona’daki spekülatif kentsel ekonomi, onlarca yıllık sosyalist yönetimler zamanında ortaya çıktı. Kendi payına Cumhuriyetçi Sol sürekli olarak ilerici politikalara taş koydu ve geçtiğimiz yıllar boyunca Barselona’daki ekonomik ve çevresel koşulları iyileştirecek kamusal harcamaları engelledi. Bunun aksine, Barcelona En Comú ise, Barselona’yı dönüştürücü yerel yönetimcilik potansiyelinin uluslararası bir örneği haline getirdi. Parti, şehrin toplumsal hareketleriyle birlikte kira krizi, sürdürülebilir ulaşım, feminizm ve doğrudan demokrasi gibi meseleleri merkeze yerleştirerek, Barselona’daki siyasi gündemde radikal bir değişiklik yarattı. Kâğıt üzerinde hem Cumhuriyetçi Sol hem de Sosyalistler aynı görüşleri paylaşıyor görünseler de, deneyimler gösteriyor ki, iş eyleme geçmeye geldiğinde eğer yapabiliyorlarsa ayak direyeceklerdir.
Ada Colau, 15 Haziran’da şehir meclisinde belediye başkanlığı için yapılacak oylamada 21 oyu toplar mı göreceğiz, Cumhuriyetçi Sol’un ve Sosyalistlerin uzlaşma ve Colau liderliğinde bir yönetimi değerlendirmeye alma konusunda istekliliklerini de göreceğiz. Ama her kim yönetimi kurma görevini üstlenirse üstlensin, Barselona’nın geleceği üç partinin de önümüzdeki dört yıl birlikte çalışmasına bağlı. Ulusal anlaşmazlık donup kalmaya neden olurken, soylulaştırma insanları mahallelerinden atıyor ve topluluk bağlarını koparıyor. Politikacılar basın toplantılarında birbirlerine hakaret ededursunlar, şehrin yasadışı bir şekilde özelleştirilmiş olan su şirketinin yeniden kamulaştırılmasını önlemek için var gücüyle kampanya yürüten çok uluslu bir şirket var: Suez Environnement. Partiler Barselona’daki kararlarının Katalunya’daki seçmen tabanlarını nasıl etkileyeceğini hesaplarken, taksi sürücüleri, otel temizlikçileri ve bakım işçileri kendilerini giderek daha fazla güvencesizleşen bir iş piyasasının eline düşmüş buluyorlar.
Şehrimiz ihtiyacı ve hakkı, halkın yaşamını geliştirmeye kendini adamış ve bu konuda somut değişiklikler yapabilecek cesarete sahip bir yönetim. 26 Mayıs’ta Barselona kitlesel olarak sola oy verdi. Bu seçimden sonra sol Barselona’ya sırtını dönerse büyük bir sorumsuzluk olacaktır.
*Kaynak: www.dunyadanceviri.wordp ress.com Çeviri: Serap Güneş