ÖHD Eşbaşkanı Bünyamin Şeker ile Abdullah Öcalan’a yönelik tecridi, CPT’yi ve baroların tutumunu konuştuk: Müvekkilimiz ile görüşemiyor, haber alamıyor, idari disiplin soruşturmalarından haberdar olamıyoruz. Baro, mesleki görevlerimizi yerine getirmemiz için meslektaşlarına sahip çıkmalı
Selman Çiçek / Diyarbakır
PKK Lideri Abdullah Öcalan ile; 27 Temmuz 2011 tarihinden bugüne değin geçen 11 yıl boyunca Mayıs-Ağustos 2019 tarihlerinde gerçekleşen 5 avukat görüşü dışında hiçbir avukat görüşmesi gerçekleştirilmemiştir. Belirtilen 3 aylık aralık hariç, 11 yıldan uzun süredir İmralı Ada Hapishanesi’ne avukat girememektedir. Abdullah Öcalan, 2014 yılından bu yana yalnızca 5 aile görüşü gerçekleştirebilmiştir. Son yüz yüze yapılan görüşme 3 Mart 2020 tarihinde Abdullah Öcalan’ın kardeşi ile yapabildiği görüşmedir. İlk günden bugüne yalnızca 27 Nisan 2020 ile 25 Mart 2021 tarihlerinde olmak üzere 2 defa telefon ile görüşme gerçekleştirilebilmiş, 25 Mart 2021 tarihli son telefon görüşmesi çok kısa süre içinde aniden kesilmiş ve görüşmeye devam edilememiştir. Eş deyişle 25 Mart 2021 tarihinden itibaren Abdullah Öcalan’dan hiçbir şekilde haber alınamamaktadır.
Yine Hamili Yıldırım’ın; İmralı Adası’na getirildiği Mayıs 2015 tarihinden bugüne kadar avukatlarıyla tek bir görüşmesine dahi izin verilmemiştir. 7 yıl boyunca yalnızca 2 defa aile görüşü gerçekleştirebilmiştir. Bir diğer tutuklu Ömer Hayri Konar; İmralı Ada Hapishanesi’ne getirildiği 16-17 Mart 2015 tarihinden bugüne kadar avukatlarıyla görüşmesine hiçbir şekilde izin verilmemiş; 7 yıl boyunca yalnızca 3 defa aile görüşü gerçekleştirebilmiştir. Veysi Aktaş ise; İmralı Ada Hapishanesi’ne getirildiği 16-17 Mart 2015 tarihinden bugüne kadar avukatlarıyla görüşmesine hiçbir şekilde izin verilmemiş; 7 yıl boyunca yalnızca 3 defa aile görüşü gerçekleştirebilmiştir.
İmralı Adası’nda özel uygulanan ağır tecrit politikasını, Özgür için Hukukçular Derneği’nin (ÖHD) baroları harekete geçirmeye yönelik çalışmalarını, CPT’nin İmralı ziyaretini ve bu ziyarete Abdullah Öcalan’ın çıkmayışını ÖHD Eş Genel Başkanı Bünyamin Şeker ile konuştuk.
‘Her kesime anlatmalıyız’
Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi değerlendiren ÖHD Eş Genel Başkanı Bünyamin Şeker, hukuk kurumları ve hukukçular olarak bu sürecin neye tekabül ettiğini ve hukuk mücadelesinin nereden başlatmak gerektiğine dair bugüne kadar birçok çalışma ve başvuru yaptıklarını söyledi. Tecridin sonlandırılması için verdikleri mücadelenin sadece başvurularla sınırlanmadığına dikkat çeken Şeker, yeri geldiğinde avukatlar olarak Gemlik’e yürüyerek tepkilerini dile getirdiklerini, sadece adliye salonları içerisinde bir avukaatlık mücadelesi vermediklerini söyledi.
Şeker, 768 avukatın bir deklarasyon yayınlandıklarını, 775 avukatın ise Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvuruda bulunduğunu hatırlattı. Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi her kesime anlatmak istediklerinin altını çizen Şeker, “Biz tecrit durumunu anlatmak istiyoruz. Sadece bir devletin, bir kişiye özgü hukuk uyguladığını ve hukuksuz mekanizmalarını işlettiğini gözler önüne sermeye çalışıyoruz. Bütün çabamız, bütün emeğimiz bu. Bu çabamız ile ülkeyi demokratik ve hukuki bir zemine çekmeye çalışıyoruz. Çünkü her iktidar veya devlet yaptığı baskı, zulmü, savaşı ve faşizmi hukukla meşrulaştırmaya çalışıyor. Onlar hukuk ile meşrulaştırma çabası içerisine girmeye çalışırken biz de hukukçular olarak Türkiye kamuoyunda hukukun üstünlüğü ilkesinin ne kadar hiçe sayıldığını kendi cephemizden yansıtmaya çalışıyoruz” dedi.
Mesleki faaliyet engelleniyor
Tecridin sonlandırılması ile ülke demokrasinin önünün açılacağına inandıklarını belirten Şeker, bu inançla mücadele ettiklerini, tecridin sonlandırılmasında sivil toplum örgütlerinin önemine dikkat çekerek şunları söyledi: “2016 darbe sonrası binlerce STK kapatıldı. Geriye kalanlar ise kapatılmakla tehdit ediliyor. Barolara hak mücadelesi verdikleri için ciddi bir basınç uygulanıyor. Sivil toplum; bir devletin veya iktidarın topluma karşı uyguladığı hukuk dışı politikaları, faşizmi frenlemek ve onları durdurmak ile yükümlüdür. Yani toplum ile devlet arasındaki bariyerdir. Bu inançla biz bugün Türkiye’deki sivil toplum kurumlarına bu tecrit durumuna dikkat çekmek ve onların bu süreç içerisinde söz söyleme gerektiğine inandığımız için çalışmalarımız oluyor. Barolara başvurularımızın da bu minvalde değerlendirilmesi gerekir. Mesleki faaliyetimiz engelleniyor. Biz 775 avukat tecridin sonlandırılması ve Öcalan ile birlikte kalan 3 mahpusla görüşme yapabilmek için başvuruda bulunduk ama nasıl bir tavırla karşılaştık. Adalet Bakanlığı, Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yok sayılan bir tavırla karşılaştık. Hiçbir şekilde bir cevap gelmedi. Devlet mekanizmaları içerisinde resmi anlamda bir başvuru geldiğinde senin bunun olumlu ya da olumsuz cevaplandırman gerekir. Ancak Türkiye devleti içerisinde hiçbir idari makam işlemiyor. Biz de barolardan baroların bireyleri olarak şöyle bir talepte bulunduk. Başvurularımıza hiçbir cevap verilmediği için avukatlık mesleklerimizi yerine getiremiyoruz. Müvekkilimiz ile görüşemiyor, haber alamıyor, idari disiplin soruşturmalarından haberdar değiliz. Hiçbir itirazda bulunamıyor, üst mahkemeye taşıma durumu olmuyor. Baronun mesleki görevlerimizi yerine getirmemiz için meslektaşlarına sahip çıkması gerekiyor.”
Baroların sessizliği
Bu hukuksuz süreçte baronun da sessiz kalarak rol aldığını hatırlatan Şeker, baroları bu sessizliklerini bozmaya, Türkiye’de yeniden hukukun üstünlüğü için ses çıkarmaya davet etti. Şeker, kişiye özel bir yasa olmayacağı anayasal bir teminat iken bu teminatı özellikle baroların Adalet Bakanı’na haykırması gerektiğine dikkat çekti.
Kamuoyu baskısı önemli
İşkenceyi Önleme Komitesi’nin (CPT), devletlerin temsilcileri ile temsil edildiğini belirten Şeker, “Devletlerin başvuruları ile harekete geçen bir kurum. Kamuoyu baskılarında da CPT’nin harekete geçtiğini görebiliyoruz. CPT, birçok sefer Kürt kamuoyunun tecride yönelik baskısı nedeni ile harekete geçti. 28-29 Eylül tarihlerinde Türkiye’ye gerçekleştirdiği ziyaret, her ne kadar ziyaretin amacı farklı olsa da İmralı Adası’na gidişini biz bu şekilde yorumluyoruz. 2000’e yakın dünya ve Türkiye’den hukukçunun başvurusu vardı. Tecridin son bulması için devlet yetkilerine bir çağrı yapıldı. CPT bu çağrılar sonucu bu ziyareti gerçekleştirdi. Rutin ziyaretinin dışında ada ziyareti gerçekleştirdi. Kamuoyu baskısına kayıtsız kalmadığını görüyoruz. Barolar da bu sürece dahil olduğunda CPT üzerinde daha büyük bir baskı oluşacaktır” şeklinde konuştu.
CPT varlık gerekçesine uymalı
CPT’nin devletlerin temsilcilerinden oluşsa da işkenceyi önleme gibi bir misyonu olduğunun altını çizen Şeker, CPT’nin daha önceki ziyaretlerinde İmralı’daki tecridi ve hak ihlallerini kayıt altına alarak raporlaştırdığını hatırlattı. Şeker, bundan ötürü, CPT’nin kamuoyuna doyurucu bir açıklama yapmaya mecbur olduğunu söyledi. CPT’nin kendi iç prosedüründen dolayı hazırladıkları raporu devletin onayı olmadan açıklamamalarının belli olumsuzluklara neden olduğunu söyledi. Bu prosedürün CPT’nin varlık anlayışına ters düştüğünü belirten Şeker, CPT’nin bu tutumu ile yaşanan sürece müdahil olduğunu söyledi.
Tecritte CPT’nin de rolü var
Abdullah Öcalan’ın CPT ile görüşmeye çıkmasını da değerlendiren Şeker, “Görüşmenin olmaması işin vahametini gösteriyor. Bunu iki şekilde değerlendirmek gerekiyor. Bir, prosedürün dışında ziyaret, bu zaten bir çelişki yaratıyor. İkinci durum ise Öcalan’ın görüşmeye çıkmadığına dair duyum var ve bu duyumun yalanlanmamasıdır. Bu duyumun ardından ne CPT ne de devlet yetkileri tarafından bir yalanlama var. Bu durum görüşmenin yapılmadığı şüphesini daha da güçlendiriyor. Aksi bir açıklama gelmediği sürece bu bilgi doğru olarak kabul edebiliriz. Bu durum beraberinde belli kaygılar da getirecektir” diye belirtti. Abdullah Öcalan’ın daha önceki CPT ile ilgili açıklamalarını da hatırlatan Şeker, Öcalan’ın; CPT’nin rolünün kendisinin adaya getirilmesinde, ada hapishanesi inşasında rol ve misyonu olduğu yönündeki değerlendirmesine dikkat çekti. CPT’ye yüzeysel bir kurum olarak yaklaşılmaması gerektiğine dikkat çeken Şeker, “Eğer ki bu görüşmenin sağlanmamış, Öcalan bu görüşmeye çıkmamışsa CPT’nin Öcalan üzerindeki tecritte rolünün olduğunun mesajını da veriyor” dedi.