Baroların genel kurulları tamamlandı. Yok denecek kadar az kadın adayın olduğu genel kurullar sonrası şimdilik bildiğim kadarıyla üç kadın baro başkanı var. Düzce, Kocaeli veTrabzon baro başkanları…
Zaten Türkiye tarinde şimdiye kadar aynı anda en çok 5 kadın baro başkanı görev yaptı. 79 baronun sadece 5’inde aynı anda kadın başkan görebildik. Pek çok örgüt ve kurumda olduğu gibi barolar da erkeklerce yönetiliyor ve kadın yönetim kurulu üyeleri ‘sembolik’ olmaktan öteye gitmiyor halihazırda. Yani kadınlar barolarda da sedece birer ‘vitrin’.
Dünyanın en büyük barolarından biri olan İstanbul Barosu 20-21 Ekim’de genel kurulunu yaptı ve mevcut başkan Mehmet Durakoğlu baro üyelerinin sadece yarısının oy kullandığı genel kurulda 8077 oyla yüzde 30,72 oranıyla yeniden seçildi. Daha önceleri seçime ‘Özgürlükçü Çağdaş Katılımcı Avukatlar’ ve ‘Özgürlükçü Çağdaş Avukatlar’ adlarıyla ittifak yaparak giren gruplar biraraya gelip sağlıklı bir tartışma yürütmedi ve 10 adayın yarıştığı genel kurulda bu grupların seçmenleri 2’ye, 3’e bölünerek oy kullandı, pek çoğu da bilerek ve isteyerek oy kullanmadı.
Aday konuşmaları yapılırken AKP-MHP ittifakı adayının barış akademisyenleri ile ilgili ‘bu olayın soruşturulması için attığım imzanın arkasındayım’ sözü sonrası genel kurul salonunda protestolar yükseldi ve ardından bu grubun tamamı erkeklerden oluşan zorba üyeleri durumu protesto eden avukatlara saldırdı. Yine aynı anda Ankara Barosu Genel Kurulu’ndan da Özgürlükçü Çağdaş Avukatlar Grubu’na yönelik bir saldırı haberi geliyordu. Saldıranlar Ankara Milliyetçi Avukatlar Grubu’ydu ve ÇHD Ankara Şube Başkanı bu saldırıda yaralandı.
Kendilerine Avukat Hakları Grubu diyen ve iki seçimdir kendi listeleriyle genel kurula katılan bu grup adına konuşan erkek avukatın ‘kaç tane çaktık’ ve ardından bu sözü üzerine kendisine müdahele eden kadın avukatlara yönelik sarfettiği ‘merak etmeyin şoförlüğüm de iyidir’ sözleri ise bir baro genel kurulunda en kepaze, cinsiyetçi ve kadın düşmanı konuşma hukuk öğrenimi görmüş kimseler tarafından nasıl yapılır gösterisiydi resmen. Kahvenade erkekler birbirleriyle nasıl konuşuyorsa avukat olduğunu iddia eden bir yönetim kurulu adayı kürsüden aynen öyle konuştu. Ne bir üslubun varlığından söz edilebilirdi burada ne de bir genel kurul konuşmasından. Biri barış isteyen akademisyenlerın ihraçlarının arkasındayım deyip baro başkanlığına soyunma cüreti gösterebilen savaş yanlısı bir hukukçu akademisyen, öbürü baştan aşağı testesteron kokan ve bunu tüm Haliç Kongre Merkezi’ne saçan kadın düşmanı bir avukat. Bu erkeklerin ikisi de hukuk öğreniminin ve avukatlık pratiğinin hiçbir işe yaramayabileceğini orada bulunan herkese gösterdiler.
İstanbul Barosu’nun 20-21 Ekim 2018 tarihli genel kurulu tarihe pek çok avukat için anlamsız, oy kullanmak için gereksiz, ait hissedilmeyen ve kötü bir genel kurul olarak geçti. 2 kadın aday dışındaki tüm adaylar erkekti ve üslüpları da yukarıda anlatmaya çalıştığım gibiydi.
Barolar kadın düşmanlığından, erkek egemenliğinden temizlenmedikçe bundan sonraki genel kurullarda kürsülerden salona yönelen daha çok kahvenahe diline, daha çok savaş yanlısı ve ayrımcı bir tarza, daha çok kadınları hedef alan laflara maruz kalacağız. O nedenle umarım sonraki genel kurullarda çoğu kadınlardan oluşan listelerle seçimlere girilir, daha az erkek konuşur, daha çok kadın seçilir ve İstanbul Barosu’nun artık bir kadın başkanı olur. Hatta belki de bu başkan feminist bir başkan olur. Umarım…