Türkiye tarihi, Türkiye toplumu siyasetin dilinin bu kadar kirlendiği, siyasetin bu kadar kire, katrana, çamura bulandığı bir dönemi daha yaşamamıştır. İktidar olabilmenin, iktidarda kalabilmenin yolunun her türlü kötülüğü yapmakta, her türlü yalana, dolana, zorbalığa, entrikaya, komploya başvurmakta ahlaki ve vicdani olarak bir beisin görülmediği böylesi bir dönem yaşanmamıştır. Bir siyasi mizah, bir siyasi taşlama unsuru olarak, bir kara komedi olarak bu yaşanan şeylere bir tiyatro oyununda, bir filmde, bir romanda rastlasaydık yazarın hayal gücü ne kadar da güçlüymüş mü derdik? Böylesi bir kirliliği nasıl tahayyül edebiliyor, bu yazarın iç dünyası ne kadar karanlıkmış mı derdik bilmiyorum. Keşke bu bir dramatik metin olsaydı, keşke bunları bir fantezi, bir faraza olarak sahne üzerinde, beyaz ekranda izliyor olsaydık. Ama ne yazık ki bütün bunlar hayatlarımızın orta yerinde cereyan ediyor. İktidar her gün bulduğu her kanaldan toplumun tam yarısına, kendisine oy vermeyen neredeyse kırk-elli milyonluk bir kitleye her gün hakaret ediyor, terörist olmakla, vatan haini olmakla itham ediyor. Tehdit ediyor, tehditler durumdan vazife çıkaranlarca şiddete dönüştürülerek icra ediliyor. Tehditler ve icraya dönüşen şiddet yargı organlarınca cezasız bırakılıyor, iktidar mensuplarınca tüm sözlü ve fiziki şiddet her türlü taltife layık görülüyor, övgüyle karşılanıyor. Karşı blokta bütün bu yaşananlara, söylenenlere, kendisine yaşatılanlara, kutsallarına, yaşam biçimine, inançlarına dönük sözlü ve fiziki şiddete karşı muazzam bir öfke birikirken iktidarın kazanılması, devralınması durumunda muazzam bir karşı şiddet, rövanşizm ve intikam potansiyelini biriktiriyor.
Savaş artık sadece iktidar ve muhalefet siyaseti arasındaki alanda cereyan etmiyor. Toplum kelimenin tam anlamıyla bir karpuz gibi ortadan ikiye bölünmüş durumda. Ve bu siyasetler etrafında kümelenmiş gruplar arasında dehşetengiz bir kin, nefret, intikam, düşmanlık birikmiş ve birikmeye devam etmekte. Demokratik bir müdahale aracı olan seçimler her türlü hile ve desiseye başvurulan kirli bir meydan muharebesine, bir savaşa dönmüş durumda. Etnik, dini, siyasi kimliklerin, yaşam biçimlerinin bu kadar karşıtlaştırıldığı, bu kadar düşmanlaştırıldığı koşullarda kim kazanırsa kazansın böyle bir toplumu yönetmek, bir arada tutabilmek, toplumsal barışı tesis etmek mümkün değildir.
Samimi dindarların, sosyalistlerin, her türlü inançtan, her türlü yaşam biçiminden, cinsel, dinsel, etnik kimlikten insanın, grubun bütün farklılıklarını koruyarak, bu farklılıklara saygı göstererek bir araya geldiği, siyasete, toplumsal yaşama barışın ve eşitliğin dilini hakim kılmaya çalışan Emek ve Özgürlük İttifakı, Yeşil Sol Parti’nin kim kazanırsa kazansın, iktidara kim gelirse gelsin ortaya koyacağı muhalefet, yürüteceği siyaset bu ülkenin en büyük şansıdır. Muhalefetin, kendilerine yönelik en ufak bir saldırı olduğunda kopardıkları kıyametin, Yeşil Sol Parti’ye, Emek ve Özgürlük İttifakı’na yöneldiğinde yaşadığı suskunluk bu ülkeye yapılacak en büyük kötülüktür. Kurulacak yeni iktidar için bir önceki iktidarın karanlık zihniyetine giden yolun taşlarını döşer bu suskunluk. Hizbullah gibi eli kanlı karanlık bir gücün, Kürt coğrafyasında işlediği korkunç katliamları görmezden gelerek Kürt yurtseverlere, aydınlara karşı işlediği vahşi cinayetler üzerinden değil sadece İslamcı ve özellikle Kürtlüğe vurgu yapan söylemleri üzerinden görmek yeni iktidar döneminde Kürt siyasi hareketiyle mücadele için bu örgütü potansiyel ortak yapar ki bu her şeyi başa döndürür. Hizbullah denen bu karanlık gücün seçim sürecinde Kürt coğrafyasında bir baskı aracı olarak kullanacağı tehlikesini görmezden gelen muhalefet, burada başlayacak bir şiddet ortamının bütün ülkeyi bir şiddet ortamına taşıyabileceğini ve bunun sonucunda da arzu ettikleri iktidar değişikliğini göremeyecekleri gibi şimdikine rahmet okutacak bir baskı iklimine ülkenin savrulacağını görmek zorundadır. İktidarın, iktidarların lazım gelen şiddeti en kolay Kürt coğrafyasında uygulayabildiği, bu ülkede siyaset yapan herkesin malumudur. Fakat seçim kazanmak için bu coğrafyada kurulacak şiddet ortamı sadece Kürtleri değil, bütün ülkeyi ateşe atar, ortada seçim meçim de kalmaz. Muhalefetin bunu görerek bir muhalefet hattı örmesi gerekir. Tekrar etmekte fayda var. Nefret dilinin, düşmanlığın, ötekileştirmenin ortadan kaldırılması, toplumsal barış ve eşitliğin inşası için YSP ve Emek ve Özgürlük İttifakı en büyük şansıdır bu ülkenin. Bu ülkenin sanatçılarının, aydınlarının da bunu görmesi ve YSP’ye uygulanan bu tecridin kırılması için bir destek çağrısında bulunması son derece önemlidir.