Barış için imza attılar, başlarına gelmeyen kalmadı ama geri adım atmadılar. İmzaladıkları metnin arkasında durdular ve ‘Yine olsa yine aynı şekilde davranırdık’ dediler. Onlar Türkiye’nin eleştirel aklı ve önde gelen onurlu akademik kadrosu, onlar Barış Akademisyenleri…
Gülcan Dereli/İstanbul
Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararı ile bir kez daha gündeme gelen Barış Akademisyenleri’ne dair okurlarımız için bir yazı dizisi hazırladık. Yazı dizimizin ilk bölümünde, ne dediler de bu kadar yoğun baskıya maruz kaldılar ve yaşadıkları hukuksal süreci özetledik. Yazı dizimizin devamında ise Barış Akademisyenleri’nin kendi anlatımları, hikayeleri, kayıpları, zorlukları, dayanışmaları yer alacak. Kendi kalemleriyle hikayelerini yazacaklar. Son olarak Türkiye’nin toplumsal bilincine her alanda katkı sunan bu zihinlerin makalelerine yer veriyoruz. Uzmanlık alanları üzerinden ülkenin içinde bulunduğu durumu yorumladılar, analiz ettiler. Yani kendilerini ve ülkenin halini anlatıyor.
Sur, Cizre ve Silopi başta olmak üzere bölge kentlerinde sokağa çıkma yasakları ve operasyonlar sırasında yaşanan insan hakları ihlallerine karşı 10 Ocak 2016’da 1128 akademisyenin imzası ile “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisi yayınlandı. Sonraki katılımlarla imza sayısı 2212 oldu. Ancak ilk imzanın ardından ülkenin en önde gelen akademisyenleri hükümet tarafından hedef alındı. ‘Barış için Akademisyenler’ inisiyatifinde yayımlanan bildiri, başta iktidar tarafından görmezden gelinirken, ardından tek merkezden planlanmış gibi ağır suçlamalar ve yargısal süreç başlatıldı. Barış Akademisyenleri’nin (BAK) bu bildirisine karşı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “müsvedde”, “karanlık”, “alçak” gibi ifadeler kullanarak “ilgili kurumları gereğini yapmaya” çağırdı. Erdoğan’ın bu çağrısının ardından Barış Akademisyenleri’nden bazıları “terör örgütü propagandası”ndan gözaltına alınıp tutuklandı. Arından davalar, ihraçlar, baskılar birbirini izledi.
İlk 4’lünün davası
Akademisyenler Yrd. Doç. Esra Mungan, Yrd. Doç. Muzaffer Kaya, Doç. Dr. Kıvanç Ersoy ve Yrd. Doç. Dr. Meral Camcı, Barış İçin Akademisyenler/İstanbul grubu adına “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisini bir basın toplantısıyla paylaştı. 10 Mart 2016’da BAK İstanbul adına ilk işten çıkarmalara, hak ihlallerine ve ‘sözümüzün arkasındayız’ açıklaması yapan Esra Mungan, Muzaffer Kaya ve Kıvanç Ersoy (15 Mart 2016) ile Meral Camcı (31 Mart 2016) TMK 7/2 maddesinde belirlenen “örgüt propagandası” suçlamasıyla tutuklandı. Yoğun tepkiler sonucu 3 akademisyen 38 gün sonra, diğer akademisyen ise 22 gün sonra 22 Nisan 2016’da serbest bırakıldı.
Binlere milyonlar destek oldu
Yapılan açıklama bahane edilerek 4 akademisyen haftalar boyunca tutuklu kaldı. Bakırköy ve Silivri cezaevlerinin önünde her gün nöbet tutuldu. Nöbet sırasında da sendikalar, sivil toplumun farklı kesimlerinden insanlar, sinemacılar, gazeteciler ve daha birçok kesim destek oldu. Pek çok farklı meslek grubu barışın sözüne ortak oldu, “Biz de bu suça ortak olmuyoruz” dedi.
KHK ile ihraçlar devrede
Barış Akademisyenleri’ne açılan bu davalar üniversiteler tarihinin en büyük tasfiyesi olarak tarihe geçti. Ve akademi tarihinde hiçbir dava bu derece bir dayanışmaya şahit olmadı. Olağanüstü Hal (OHAL) ilanıyla yükselişe geçen Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile birçoğu işinden atılan, hedef gösterilen, soruşturmalara maruz kalan imzacı akademisyenler hakkında açılan davaların sayısı da bine yaklaştı. 406 akademisyen ihraç edildi, 188 akademisyen vakıf üniversitelerinde iş akdi feshi gibi yollarla işten çıkarıldı, yine vakıf ve devlet üniversitelerinden istifaya ya da erken emekliliğe zorlandı.
Haftanın 3 günü adliyede
Akademisyenler hakkında Savcı İsmet Bozkurt’un hazırladığı iddianame ile 3713 sayılı TMK “örgüt propagandası” fiilini düzenleyen 7/2 maddesinden dava açıldı. Tüm davalar TMK 7/2’den açıldı ve görülmeye devam ediyor. Duruşmalar 5 Aralık 2017’de başladı. Akademisyenler haftada ortalama 3 güne ve çeşitli mahkemelere yayılan davalardan dolayı Çağlayan Adliyesi’ni aşındırıyor.
Propaganda iddiası
5 Aralık 2017’den bu yana 2212 akademisyenden 790’ı “terör örgütü propagandası yapmak” iddiasıyla yargılanıyor. Yargılanan 790 akademisyenden 204’ünün mahkemesi sonuçlandı. 164 akademisyen 15 ila 22 ay 15 gün arasında değişen hapis cezaları aldı ve cezalar ertelendi. 36 akademisyen ise 15 ila 36 aylar arasında değişen hapis cezaları aldı.
Dosyaları birleşmiş olan bir mahkeme duruşma savcısının esas hakkındaki mütalaası aynı olmasına rağmen, 27 akademisyenden 14’üne 27 ay, 13’üne ise 22 ay hapis cezası verildi. Dört mahkeme bazı akademisyenler açısından somut bir nedene dayanmaksızın TCK m. 62 uyarınca iyi hal indirimine gitmedi. Bazı mahkemelerde ise tamamen keyfi ve tesadüfi biçimde, görev yapan üye hakimlerin duruşmadan duruşmaya farklılık göstermesine ve bu üyelerin şerhleri sonucu isnat edilen suçun niteliğinin değişmesine bağlı olarak, verilen kararlar 2 yıldan fazla ve 2 yıldan az olmak üzere farklılaştı.
İsimler farklı içerik aynı
Dava açılan yüzlerce akademisyen farklı mahkemelerde farklı mahkeme heyetlerince ve farklı savcıların iddianameleriyle yargılanıyor. Aynı cumhuriyet savcısına ait 17 sayfalık iddianamelerde isimler değişiyor ama içerik birebir aynı. Şimdiye kadar hüküm çıkan tüm mahkeme kararları ve hükmün gerekçeli kararlarının tamamı birebir aynı.
Akademisyenlerin derhal beraattan sonra öncelikli taleplerinden biri de davaların birleştirilmesi. Temel hukuki ve mantıksal gerekçeler, kes-yapıştır iddianame, ilerleyen aşamalarda kes-yapıştır mütalaa, savcıların isimleri değiştirmeyi unutacak kadar, bir akademisyenin yüzüne başka bir akademisyenin ismini okuyacak kadar ihmalkar bir yargı süreci yaşanıyor. Akademisyenler 17 ayrı mahkemede yargılanıyor. Bu da bir adaletsizlik, haksızlık olarak kayıtlara geçti.
Davalar birleştirilmiyor
Akademisyenlerin davaları birleştirilmesine yönelik talepleri reddediliyor. Oysa ortada paradoksal bir yön de var. Akademisyenlerin talebini reddeden hakimlerin gerekçesi, “Bu bireyler arasında, bu bildiriyi imzalamış olmak dışında bir irtibat, bir ilgi, alaka yoktur…” Ancak kendi gerekçesiyle dahi çelişen hakimler, Barış Akademisyenleri’ni bu tek gerekçeden dolayı yargılıyor.
AYM’nin kararı 1071 imzacı ve ilk beraat
Anayasa Mahkemesi (AYM) Genel Kurulu, Barış Akademisyenleri’nin “silahlı terör örgütü propagandası yapmak” suçundan cezalandırılması ile ifade özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar verdi. Kararın 8’e karşı 8 oyla alındığı; eşitlik durumu nedeniyle başkanın oyunun çift sayıldığı öğrenildi. Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan ihlal yönünde oy kullandığı için, 26 Temmuz 2019 gerçekleşen müzakere sonucunda yüksek mahkemeden ihlal kararı çıkmış oldu.
AYM’nin akademisyenlere yönelik olarak verdiği hak ihlali kararına karşı, 1071 akademisyen imzalı karşı bir bildiri yayımlandı. AYM’nin hak ihlali kararının ardından 8 Ağustos’ta İzmir 13. Ağır Ceza Mahkemesi, ‘Barış Bildirisi’ne destek imzası veren araştırmacı yazar Ahmet Kardam hakkında beraat kararı verdi.
Bu suça ortak olmayacağız
Bildiri Kürtçe ve Türkçe olarak yayınlandı. 11 Ocak 2016, saat 04.22 itibariyle metne imza atan “Barış için Akademisyenler” tarafından yapılan açıklamanın tam metni şöyle:
“Bu suça ortak olmayacağız! Em ê nebin hevparên vî sûcî!
Bu ülkenin akademisyen ve araştırmacıları olarak bu suça ortak olmayacağız!
Türkiye Cumhuriyeti; vatandaşlarını Sur’da, Silvan’da, Nusaybin’de, Cizre’de, Silopi’de ve daha pek çok yerde haftalarca süren sokağa çıkma yasakları altında fiilen açlığa ve susuzluğa mahkûm etmekte, yerleşim yerlerine ancak bir savaşta kullanılacak ağır silahlarla saldırarak, yaşam hakkı, özgürlük ve güvenlik hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı başta olmak üzere Anayasa ve taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ile koruma altına alınmış olan hemen tüm hak ve özgürlükleri ihlal etmektedir.
Bu kasıtlı ve planlı kıyım Türkiye’nin kendi hukukunun ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası antlaşmaların, uluslararası teamül hukukunun ve uluslararası hukukun emredici kurallarının da ağır bir ihlali niteliğindedir.Devletin başta Kürt halkı olmak üzere tüm bölge halklarına karşı gerçekleştirdiği katliam ve uyguladığı bilinçli sürgün politikasından derhal vazgeçmesini, sokağa çıkma yasaklarının kaldırılmasını, gerçekleşen insan hakları ihlallerinin sorumlularının tespit edilerek cezalandırılmasını, yasağın uygulandığı yerde yaşayan vatandaşların uğradığı maddi ve manevi zararların tespit edilerek tazmin edilmesini, bu amaçla ulusal ve uluslararası bağımsız gözlemcilerin yıkım bölgelerinde giriş, gözlem ve raporlama yapmasına izin verilmesini talep ediyoruz.
Müzakere koşullarının hazırlanmasını ve kalıcı bir barış için çözüm yollarının kurulmasını, hükümetin Kürt siyasi iradesinin taleplerini içeren bir yol haritasını oluşturmasını talep ediyoruz. Müzakere görüşmelerinde toplumun geniş kesimlerinden bağımsız gözlemcilerin bulunmasını talep ediyor ve bu gözlemciler arasında gönüllü olarak yer almak istediğimizi beyan ediyoruz. Siyasi iktidarın muhalefeti bastırmaya yönelik tüm yaptırımlarına karşı çıkıyoruz.
Devletin vatandaşlarına uyguladığı şiddete hemen şimdi son vermesini talep ediyor, bu ülkenin akademisyen ve araştırmacıları olarak sessiz kalıp bu katliamın suç ortağı olmayacağımızı beyan ediyor, bu talebimiz yerine gelene kadar siyasi partiler, meclis ve uluslararası kamuoyu nezdinde temaslarımızı durmaksızın sürdüreceğimizi taahhüt ediyoruz.”