AKP-MHP ittifakına dayalı iktidar Kürt düşmanlığını zirveye çıkarmış durumda. Artık sadece Kürt yurtseveri ve Kürt halkının özgürlüğüne sahip çıkan bir partiye üye ya da sempatizan olduğu için tutuklamalar yapıyor. Bu tutuklamaları yapmak için hiçbir gerekçe aramıyor. Sadece sindirmek için tutukluyor. Kürde karşı özel savaş yürüten merkez her gün onlarca Kürt’ü tutuklayın; sonra da bir gerekçe uydurun diyor. Polis ve savcılar da bu talimatı yerine getiriyor. Hakimler de benzer bir talimatla gözün üzerinde kaş var diyerek cezalar yağdırıyor. Türkiye’de adalet yoktur. Ancak adaletsizliğin böyle bir örneği dünyada görülmemiştir. Dünyadaki her despot ve faşist iktidar tutuklamalara gerekçe gösterir; Türkiye’de ise korkuyu artırmak ve sindirmek için gerekçesiz tutuklama yapılıyor. Bir zamanlar bugün yağmur yağacak, diyenler, sen bana ördek dedin diye tutuklanırmış. Mevcut Türkiye’deki tutuklama hikayeleri bundan daha fazla trajikomiktir. Bu özel savaşın hangi sarayda olduğu, şefinin ve üyelerinin de kimler olduğu biliniyor.
Bu saldırılara rağmen Kürt halkı da demokrasi güçleri de bu iktidara karşı direniyor. Kadınlar, gençler, işçiler, doktorlar, avukatlar, aydınlar, sanatçılar direniyor. Toplumda bu iktidara karşı derin bir öfke birikiyor. Sindirme için yapılan baskılar bu iktidara karşı öfke olarak dönüyor. Çünkü biraz vicdanı olan insan bu yapılanları kabul etmiyor. AKP’liler bile komşularına yapılanı kabul etmiyor. Zaten bu nedenle AKP oyları eriyor. Baskı ve siyasi operasyonlarla toplumun seçme ve seçilme hakkını ortadan kaldıran AKP’nin demokratik bir seçim yapacağı ve seçimle iktidardan gideceğine inanç her gün daha fazla zayıflıyor. Bu iktidarın seçimle gitmeyeceği, ancak toplumsal mücadelenin bu iktidarı düşüreceği düşüncesi toplumda yayılıyor.
Aklı başında hiçbir insan bu iktidardan demokratikleşme, siyasal ve toplumsal sorunlara çözüm ve bu temelde bir toplumsal barış beklemiyor. Hele hele Kürt sorunu gibi temel sorunlarda bırakalım binde bir beklenti içinde olmayı, aksine bir soykırım politikası yürütüldüğüne inanılıyor. Kürtlerin çoğunluğu böyle yaklaşıyor.
Bu iktidar, savaş ve şovenizmi kışkırtma politikası ile ayakta kalıyor. Bu açıdan bu iktidarın içerde ve dışarda savaş politikasına karşı çıkmak güncel temel bir görevdir. Ancak bu iktidara karşı mücadele verilmeden ne dışa, ne de içeride demokrasi güçlerine ve Kürt halkına yönelik savaş politikasının önüne geçilemez. Türkiye’de barış yaratmak da büyük bir mücadele ile olur. Mücadele etmeden, bedel ödemeden Türkiye’ye ne demokrasi gelir, ne de barış.
Türkiye’de Kürt sorunu, Alevi sorunu, kadın sorunu, emekçilerin sorunları ancak demokratikleşme ile çözülür. Türkiye’de demokratikleşme olmadan barışın geleceğini düşünmek doğru olmaz. Bu açıdan temel hedef ve mücadele demokratikleşmeyi gerçekleştirmek olmalıdır. Barış hareketi ve mücadelesi bu mücadeleyi güçlendirirse anlamlı olur. Yoksa amaçla araçlar arasında bir uyum olmaz. Her amaç ve koşullar kendine uygun araçları gerektirir. Türkiye’de de demokrasi mücadelesini tek bir yönteme indirgemeden yürütmek önemlidir. Demokrasi mücadelesinde ise toplumun devreye girmesi esastır. Demokrasi, toplumu güç ve yönetim iradesi yapmaktır. Bu açıdan eğer bugünkü siyasi düzene faşizm diyorsak ve demokratikleşme temel hedefse o zaman toplumla çok yönlü ve yöntemli demokrasi mücadelesini yaratmak çok çok önemlidir. Toplum hareketi olmadan faşizm aşılamaz. Bu da siyasal bilimin temel bir gerçeğidir.
HDP gerçekten de Türkiye’de temel demokrasi gücüdür. Türkiye’nin demokrasi güçleri ile Kürt halkının demokrasi güçlerini buluşturmuştur. Bu başlı başına büyük bir başarıdır. Türkiye’nin geleceğini esasta bu partinin yaratacağını şimdiden söylemek gerekir. Tabi bugüne kadar yürüttüğü siyasi çizgiyi ve mücadele iradesini bundan sonra da gösterirse! Eksiği, yetersizliği olabilir ama şu anda en temel demokrasi mücadele gücüdür. Türkiye’de siyasi olarak yanlışı en az olan partidir. Ağır baskı altında yapamadıkları vardır. Ama çizgisi doğrudur. Bu doğruda ısrar edilirse eksik ve yetersizliklerini giderir ve başarılı bir mücadele yürütür. Bu açıdan son dönemde HDP’ye yandaş basın üzerinden hem de eskiden beri HDP karşıtlığı yapan milliyetçi cenahtaki bazı Kürtler tarafından yapılan eleştiriler de özel savaş merkezli yönlendirmelerdir.
HDP’nin barışı savunması anlamlıdır. Çünkü en kirli, haksız savaş içerde de dışarda da demokrasi güçlerine, Kürt halkına, kadınlara, Alevilere, farklı kimliklere karşı yürütülüyor. Zaten emekçi düşmanı bir iktidar olduğu da netleşmiştir. HDP de tüm bu toplumsal kesimleri çatısı altında toplamıştır. Yine Türkiye’nin sol demokratik birikimini de temsil etmektedir. Bu açıdan savaş ve şovenizme dayalı bu iktidara karşı barışı savunma anlaşılırdır. Bu en başta da savaş karşıtlığıyla olur. Ancak barış sadece çağrılarla gerçekleşmez. Mevcut iktidara sadece bu savaş politikasından vazgeç demekle savaş durdurulamaz. Tabi ki de demokrasiyi de barışı da halklar getirecektir. Mevcut ve benzeri iktidarlardan beklemek zaten olmaz. Bu iktidara karşı mücadele edilir. Bu iktidara karşı mücadele etmeden hiçbir iyi şey ortaya çıkarılamaz.
Bal, bal demekle ağız tatlanmaz, denir. Barış demekle de barış gelmez. Türkiye’de barış mücadelesinin diyalektiği hem çok karmaşık hem de nettir. Kürt sorununun çözümsüzlüğü, Alevi sorununun çözülememesi, erkek egemenlikli ve emek düşmanı zihniyet demokratikleşme önünde engeldir. Bu açıdan köklü bir demokrasi mücadelesi verilmeden, köklü bir zihniyet değişikliği yapmadan demokratikleşme de gerçekleşmez, barış da gelmez.
Türkiye’de en fazla barışı dillendiren İmralı’daki PKK lideri oldu. Devletin de denetiminde geçen görüşme notları bunun kanıtıdır. Ne kadar savaşsanız da sonunda demokratik çözüm kaçınılmazdır, dedi. Bu tespit bugün de geçerlidir. Demokrasinin ve demokratik çözümün kaçınılmazlığına inanan ve savunan bir demokratik yönetim şarttır. Bilindiği gibi bazı dönemlerde ortaya çıkan sessizlik ya da baskıların gevşemesi Türkiye’de ne demokratikleşme yarattı, ne de sorunların çözümünü getirdi. Bu açıdan artık gerçek anlamda bir demokratikleşme mücadelesine kilitlenmek lazım. Bunu da Kürt halkıyla, Türkiye halkının birlikte yürüteceği mücadeleyle gerçekleşeceğine inanmak ve bu ortak mücadeleyi her yerde yaratmak gerekir. Bu açıdan en temel görev demokratikleşme için demokratik ittifakın yaratılmasını sağlamak olmalıdır.