Türkiyeli ve Ermenistanlı siyasetçiler için çözümü oldukça zor meselelerden biri, Türkiye- Ermenistan ilişkilerinde makul bir normalleşmenin tesisi olsa gerek. Ahmet Şık’ın deyimiyle ‘Dokunanı yakan’ bir meseleden söz ediyoruz. Geçtiğimiz 30 yıllık süreçte Ermenistan’ın ilk Cumhurbaşkanı Levon Der Bedrosyan başta olmak üzere bu konuda atılan her adım, içte ve dışta ciddi tepkilerle karşılaştı.
İki ülke arasında ilk gayrı resmi siyasi temas, Alpaslan Türkeş’in Paris’te, bir otelde Levon Der Bedrosyan’la buluşmasıyla yaşandı. O dönemde hükümette bir görevi bulunmayan Türkeş, bu buluşma öncesinde Türk Dışişleri’ni konudan haberdar etmiş, onların olurunu aldıktan sonra da görüşmeye gitmişti.
Bugün o yönde atılan adımlar artık anımsanmıyor bile. Örneğin Medzamor nükleer santrali kapatıldıktan sonra Ermenistan enerji bakanının elektrik satın almak üzere Türkiye’ye gelişini, o günün koşullarında oldukça yüksek bir tarife üzerinden elektrik enerjisi satın almak üzere anlaşma imzaladığını, ancak kendisini geri götüren uçağın tekerlekleri henüz piste değmeden Türkiye’nin imzalanan anlaşmayı feshettiğini hatırlayan yoktur. Keza Alarko Holding patronlarından İshak Alaton’un Ermenistan’a yönelik ticari bir liman olarak Trabzon’da serbest bölge oluşturma girişimleri de bir dizi derin müdahalelerle sekteye uğratılmıştı.
Ermenistan’ın bağımsızlığından sonra, sportif bir jest olmanın ötesine geçemeyen futbol diplomasisini saymazsak, yegane ilişki Turgut Özal’ın girişimleriyle hayata geçirilen, ancak somut sonuçlar üretemeyen Karadeniz Ekonomik İşbirliği teşkilatlanmasına Ermenistan’ın da dâhil edilmesidir. Sonraki yıllarda gündeme gelen boru hattı veya demiryolu projelerinde Türkiye, maliyetlerin yükselmesini göze alarak ısrarla Ermenistan’ı by-pass eden uygulamaları tercih etti.
İki ülke arasındaki tek ulaşım imkânı olan İstanbul- Yerevan uçuşları Atlas Global’in iflasıyla sekteye uğradı. Oluşan boşluğu değerlendirmek isteyen Pegasus şirketi ise, bu kez Azerbaycan yönetiminin “O halde Bakü uçuşlarınızın iptal edilmesini göze almalısınız” tehdidi ile karşılaştı. Azerbaycan yönetimi daha öncesinde de Bora Jet şirketinin Van- Yerevan seferlerini henüz başlamadan engellemeyi başarmıştı.
Görünüşe göre Türkiye’de iktidar bu yönde adım atmak için önce Azeri abilerini ikna etmek zorunda. Uluslararası ilişkilerde, hele de ‘Türki’ Cumhuriyetlerle temaslarında abi rolüne fazlaca teşne olan Ankara, söz konusu Bakü yönetimi olunca ‘abilik’ havalarını atamıyor. Devlet şirketi Socar’ın yatırımları bir yandan, Azeri oligarkların genellikle karanlık mali bağlantıları diğer yandan Türkiye’yi bu yönde irade üretemez hale getirdiler.
Ermenistan yönetimi de aynı şekilde muhalefetin yoğun baskısı altında. Özellikle 9 Kasım 2021 tarihinde imzalanan anlaşma sonrası toprak kaybından sorumlu tutulan Paşinyan hükümeti, olası yakınlaşma ihtimalleri karşısında Türkiye’ye teslim olmakla suçlanıyor. 2018 baharında iktidardan muhteşem bir halk hareketiyle tasfiye edilen oligarşik yapılar, rövanşist bir refleksle iktidara yüklenirken, Paşinyan’ı ülkeyi Türklere satmakla suçluyorlar. Türkiye’nin Karabağ savaşına fiilen katılmış olması ise yolsuzluğun yanında saf tutan muhalefetin önemli dayanaklarından birini oluşturuyor.
Sonuçta Türkiye- Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi her iki ülkede de siyaseti bloke eden, dokunanın yandığı bir alan olmayı sürdürüyor.