PKK Lideri Abdullah Öcalan hem avukat görüşmesinde, hem de kardeşi ile yaptığı bayram görüşmesinde barış çağrısı yaptı. Bir görüşmede ‘Her zaman barışa hazırız’ diyordu. Bir görüşmede ‘Kürt sorununu bir haftada çözerim’ diyordu. Bir karşılık gelmese bile bu çağrılar kendi başına ülkede bir yumuşama atmosferi yarattı. Kimse kamuoyuna açık ve olumlu bir yanıt beklemiyordu henüz, ama kimse böyle bir meydan okuma da beklemiyordu. Öyle anlaşılıyor ki hafif bir barış atmosferi bazılarının hoşuna gitmedi. Tekrar uzatılan barış eline böyle cevap verildi.
Çerezciler yine iş başında
Kayyumlar geride öyle bir manzara bırakmışlardı ki kimse tekrar kayyum atanacağını ummuyordu. Seçimden sonra ortaya dökülen manzara o kadar kötüydü ki, kayyum atayanlar bile çıkıp savunmak adına bir kelime edememişlerdi. Çerezlere harcanan 10 binler, belediye binalarına yapılan süper lüks banyolar, kendi akrabalarına peşkeş çekilen ihalelerle kayyumlar günlerce gazete sayfalarını doldurdu. Öyle ki bazıları hakkında müfettişler harekete geçmek zorunda kaldı. Cumhuriyet savcılıklarına suç duyurusunda bulunuldu. Yolsuzluklar Yargıtay müfettişlerinin hazırladığı raporların sayfalarını doldurdu. Böyle bir hal ve şeraite kayyum atandı. Bu atamaları herkes barış çağrılarına bir yanıt olarak okudu. Ayrıca kayyum atamalarının iktidar tarafında yaygınlaştırılacağı, İstanbul, Ankara ve İzmir’e uzayacağı iktidara yakın kalemler tarafından yazıldı.
Çok söz etmeye gerek yok. Kayyum siyasetinin bir karşılığının olmadığı seçimlerde belli oldu. Hem bütün Türkiye’de hem de bölgede AKP bu siyasetler nedeni ile büyük kayıp etti. Yerel seçimlere kadar AKP’ye oy vermiş olan seçmen de bu kadar haksızlığa, bu kadar hukuksuzluğa tahammül göstermedi. Üstelik Kürtler ve başka muhalefet gruplarına yapılan haksızlıklara sessiz kalmanın sonuçta kendilerini de vurduğunu gördüler.
Böyle bir siyasete tekrar dönmek için insanın çok çaresiz olması gerek. Ki öyle. Artık ‘Bu politikalar doksanları aratmıyor’ ya da ‘doksanlardaki gibi’ demek fazla. Kürt sorununu bir kere daha kelimenin gerçek anlamıyla Ağar-Çiller ekolünden gelen ekibe teslim. Erdoğan bu ekibin elini güçlendirmek için transfer etti. Ancak, Erdoğan güç kaybettikçe bu ekip parti ve iktidar içinde güçlendi. Tabi bu yapılanlar Erdoğan’dan habersiz veya Erdoğan’a rağmen yapılmıyor. Ancak Erdoğan’ın ne bunlara hayır demeye, ne de başka bir siyaset uygulamaya gücü var. AKP kulisleri neredeyse 1 yıldır Süleyman Soylu’nun kabine dışı kalacağından söz ediyor. Ama her geçen gün Soylu iktidar içinde güçleniyor. Artık Bahçeli, tebrik etmek için Erdoğan’ı değil, Soylu’yu arıyor.
Suriye’de sonbahar
Kayyuma gidilen atmosfer, iktidar için hiç de elverişli atmosfer değil. Hem içi politikada hem dış politikada işler iç açıcı değil. İktidar, ABD ile masaya oturunca, Rusya, Suriye hava sahasını Türkiye’ye kapattı. Hava sahası kapanınca Suriye hava kuvvetleri TSK konvoylarını vurmaya başladı. Üstelik bu vuruştan sonra konuşan Putin, Fransa ziyareti sırasında “Suriye ordusunun söz konusu terör tehditlerinin durdurulması amacıyla yerel operasyonlar düzenleme çabalarını destekliyoruz” dedi. Erdoğan ve iktidara yakın çevreler Putin ile bir telefon görüşmesi beklediler ama şimdiye kadar bu gerçekleşmedi. Ayrıca ABD ile süren güvenli bölge görüşmeleri iktidar açısından çok iyi gitmiyor. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın dillendirdikleri 35 km’ye varan güvenli bölge beklentisi gerçekleşmeyeceği görüldü. Müşterek hareket merkezi ise TSK’nin rast gele bir harekete girişimine set çekmeye yarayacaktır. İki taraflı zor bir pozisyon. Ekonomik canlanma ise sadece bir hayal. Aslında ekonomi yönetimi de biliyor, bir canlanma falana olmayacağını. Sadece doları şimdilik bütün güçleri ile baskılıyorlar.
Bütün bu cephelerde işler kötü giderken, belediyelerde daha önce denenmiş ve başarısız olmuş bir yöntemi tekrar denemek, sadece yönetimin ne kadar çaresiz olduğunu gösterir.
Doğru adım belediyeleri sandıkta çıkmış başkanlara geri vermek. Yönetimin bundan başka çıkar yolu yok. Belediyelere kayyum atama ile birlikte HDP’lileri kitleler halinde gözaltına almak tepkileri engelleyemez. Sokağa çıkmalarına izin verilmeyen insanlar, demokratik haklarını kullanmaları engellendiği için daha çok tepki göstereceklerdir. Üstelik bu tepki sadece HDP tabanında gelen bir tepki değil. Daha geniş tabana yayılan bir tepkidir. Üstelik AKP tabanının önemli bir bölümü artık anti-demokratik yöntemlere karşı tepkilidir, mesafelidir. Bu ve benzeri yöntemler iktidara kaybettirecektir.