JİTEM ve Susurluk aktörlerinin bugün AKP ile iç içe olmalarının arka planında Kürt karşıtı strateji yatıyor
Hüseyin K. Akçadağ
Belgeler ve bilgiler Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ın içinde olduğu olaylardan birinin de Bingöl-Elazığ yolunda dağıtıma giden 33 askerin öldürülmesi idi. Bu sıradan bir olay değildi. 33 askeri feda edenler, 1993 yılında ilan edilen ateşkesin bir barış sürecine evrilmesini engellemeye çalışmış ve bunda başarılı olmuşlardı. O olaydan sonra ateşkes bozuldu, büyük bir çatışma ve yıkım süreci başladı. Açık kaynaklardan izlersek olay şöyle gerçekleşti: Olayın meydana geldiği gün Yeşil, Bingöl’deydi. Dahası yolun kesildiği saatlerde, Bingöl Valisi’nin verdiği bir görev nedeniyle Elazığ’a hareket etmek zorunda kaldı. Ama hemen geri döndü. Yolun kesilmiş olduğunu söyledi yanındakilere.
MHP’nin koruması Yeşil!
Saygı Öztürk’ün yazdıklarından izleyelim. Bir yol kontrolü sırasında MHP Genç İlçe Başkanı Hadin Ari, PKK tarafından kaçırıldı ve öldürüldü. Bu sırada Erzurum’da bulunan MHP Milletvekili Tuncay Şekercioğlu, cenaze törenine katılmak için Genç ilçesine geldi. Törenden sonra Elazığ’a gitmek isteyen milletvekili için Bingöl MHP İl Başkanlığı’nca yol korunması istendi. Vali, yolda bir sorun olmadığını söyledi ama yine de milletvekiline koruma verdi. Valinin verdiği koruma kimdi dersiniz? Mahmut Yıldırım! Yani devlet kurumlarının görev vermek için yarıştığı Yeşil. Land Rover marka bir resmi araçla Elazığ’a gitmek için yola çıkarlar. Ama Yeşil daha şehrin çıkışında yolun kesilmiş olduğunu çünkü karşıdan araç gelmediğini söyleyerek, yanındakilerle birlikte Bingöl’e geri döner. Kimileri bu olayı Yeşil’in kurnazlığına ve içgüdülerinin kuvvetli olmasına bağlar (Saygı Öztürk, 33 kurşun, s. 21).
Yeşil, o gün orada ne tesadüfen bulunmaktadır ne de akrabası olan MHP Genç İlçe Başkanı’nın cenazesine katılmak için gelmiştir. Yeşil, cenaze törenlerine katılmaz. Uzun süredir bölgededir. Bir taraftan ateşkesi bozmak için planlar yapmaktadır, bir taraftan da 14 Nisan’da başlaması kararlaştırılan Eşref Bitlis operasyonu için verilen görevleri yerine getirmektedir.
Daha sonra PKK Lideri Abdullah Öcalan, İmralı sürecinde yaptığı açıklamada bu olayın ateşkesin bozulması için planlandığını defalarca belirtti. Yeşil, sadece Kürdistan’da faaliyet göstermemiştir. Fırat’ın batısında Susurluk çetesiyle birlikte çalışmış, Kürt aydınları ve iş insanlarının infaz edilmesinde rol oynamıştır.
JİTEM Dargeçit’te
Dargeçit’te 30 Ekim 1995’te yapılan operasyonlarda, 14 yaşındaki Seyhan Doğan, 16 yaşındaki Nedim Akyün, 13 yaşındaki Davut Altınkaynak dahil 8 köylü, PKK’ye yardım ve yataklık ettikleri iddiasıyla gözaltına alınarak Dargeçit İlçe Jandarma Karakolu’na götürüldü ve köylülerden bir daha haber alınamadı. Dönemin Mardin Jandarma Komando Tabur Komutanı Hurşit İmren ile komuta kademesinde 4 rütbeli, çoğu korucu 14 kişi ile birlikte “taammüden öldürme” suçundan yargılanmaya başladılar. “Güvenlik gerekçesiyle” Adıyaman Ağır Ceza Mahkemesi’ne nakledilen dava hâlâ devam ediyor.
Cizre ve JİTEM
1993 yılında Cizre Jandarma Komutanı olarak görev yapan Cemal Temizöz döneminde, 21 faili meçhul cinayet meydana geldi. Temizöz’le birlikte aralarında o dönemde Cizre Belediye Başkanı olan Kamil Atak, PKK itirafçıları ile korucuların yer aldığı 6 kişi hakkında “cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak ve bu teşekküle katılarak mensubu olmak, insan öldürmeye azmettirmek ve insan öldürmek” suçlarından 2009 yılında dava açıldı. Temizöz ve Atak’ın aralarında olduğu 5 kişi tutuklandı. JİTEM ana davası sanıklarından Abdulkadir Aygan itiraflarında, Temizöz’ün Veli Küçük ile aynı ekipte yer aldığını söyledi. Temizöz 5 yıl tutuklu kaldıktan sonra, 12 Eylül 2014’te tahliye edildi. 5 Kasım 2015 tarihinde de davadaki tüm sanıklar beraat etti. Bu davada kayıp yakınlarının avukatlığını da 28 Kasım 2015’te Diyarbakır Sur’da öldürülen Tahir Elçi yapmıştı. (Cizre JİTEM davası ile ilgili davanın başladığı günlerde yapılmış ‘Cizre Adalet İstiyor’ isimli videomuzu Youtube kanalımızdan izleyebilirsiniz.)
Toplu katliama beraat
Bir diğer JİTEM katliamı ise Kulp’ta gerçekleşti. 8 Ekim-25 Ekim 1993 tarihleri arasında Diyarbakır’ın Kulp ilçesinin 8 mezrasını kapsayan alanda, General Yavuz Ertürk komutasındaki Bolu 2. Tugayı tarafından yürütülen askeri operasyonlarda gözaltına alınan 11 kişiye ait kemikler, 5 Kasım 2004’te toplu bir mezarda bulunmuştu. Daha sonra açılan davada Tuğgeneral Yavuz Ertürk, “birden fazla kişiyi aynı sebeple öldürmek, halkı isyana ve birbirini öldürmeye teşvik, cürüm işlemek üzere teşekkül oluşturmak” suçlarından yargılandı ve beraat etti.
Bu cinayetlere dair çözüm sürecinde açılan davalara, AKP iktidarının çözüm sürecinden vazgeçmesi ile birlikte JİTEM davalarından da beraat kararları gelmeye başladı. Cezaevindeki sorumlular tek tek dışarı çıktı.
Susurluk çetesi
Susurluk çetesi bugün devlete çökmüş olan çetenin ilk versiyonuydu. Bu çete devletin tam desteği ile Kürtlere karşı kirli bir savaş sürdürürken bir yandan da uyuşturucudan silaha her türlü kirli işi yapmaya başlamıştı. O gün devlete hakim olan çetenin bugün devlet içinde varlığını sürdürdüğü anlaşıldı. Yeni ittifaklar ve yeni ortaklarla birlikte. Savaşa ortak olan İslamcılar, bu kirli ticarete ortak oldular. Belki şöyle söylemek daha doğru: Bu kirli ticarette en büyük payı onlar almaya başladı.
Bir yanda JİTEM bir yandan Susurluk derken, bunlar tamamen birbirlerinden ayrı güçler değildi. Susurluk kazasından sonra bu çetelerin şemasının bir bölümü aydınlandı. Bu aydınlanan bölüm kamuoyuna şunu gösterdi ki, bu kirli savaş çetelerinin kesişen kümeleri de var. Bunlardan biri herkesin JİTEM’in kurucusu olarak bildiği Veli Küçük’tü. Küçük, JİTEM ve Susurluk çetesinin kesişme noktasıydı.
Küçük ve Susurluk kazası
Veli Küçük, Kocaeli İl Jandarma Komutanlığı’na getirildikten sonra JİTEM ve polis içinde örgütlenmiş olan ve başını Mehmet Ağar’ın çektiği, önemli isimlerinden birinin de Abdullah Çatlı olduğu çete hep birlikte çalışmaya başladı. İşte Ankara ve İstanbul’da Kürtlere yönelik cinayetler bu dönemde başladı. Çete diyoruz ama aslında tam çete denilemez. Bunlar daha çok kontrgerilla yapılanması ve bu kirli savaştan aldığı güçle her türlü kirli suçu işleyen bir organizasyon.
Kutlu Savaş raporu bu çetenin yapısını büyük ölçüde deşifre etti. Ancak hem raporun bazı bölümleri hâlâ devlet sırrı denilerek gizleniyor, hem de Kutlu Savaş’ın bazı isimleri es geçtiğine dair kuşkular hâlâ sürüyor.
Susurluk kazası bu çete içi çatışmanın bir ürünü olarak görülüyor. Çetenin iki kanadının Kuşadası ya da İzmir’de kendi aralarındaki sorunları çözmek için toplandığını, özellikle para paylaşımı konusunda anlaşamadıkları için birbirlerine suikast düzenledikleri tahmin ediliyor. Kaza yapan Mercedes’te büyük miktarda para ve önemli belgelerin bulunduğu ve bunların Veli Küçük tarafından alındığı, o dönem bu kaza ile ilgili konuşulan önemli konulardan biriydi.
MİT raporlarından ve Kutlu Savaş’ın hazırladığı rapordan anlaşıldığına göre, bu ekiplerin birinin başını Mehmet Ağar diğerinin başını ise Veli Küçük çekiyordu. Susurluk kazasından sonra ortaya çıkan temiz toplum talebi sonrası bazı çete mensupları tutuklansa da kısa sürede tahliye oldular ve çeteciliği sürdürmeye devam ettikleri zaten biliniyor ve sınırlı da olsa yazılıyordu. Sedat Peker’in konuşmaya başlamasıyla da son süreçte deşifre olmaya başladı. Ancak, Hanefi Avcı’nın dediği gibi hâlâ bildiklerinin yüzde birini bile anlatmış değil. Peker’in özellikle 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra yaşananlara dair bilgileri olduğunu ve şimdilik bu konulara değinmediği tahmin ediliyor. Zaten Veli Küçük’ün ve Arif Doğan’ın yakın dostu olan, daha sonra AKP için çalışan Peker’in bu konularda bilgi sahibi olmaması mümkün değil.
Ağar’ın kirli işleri
Tansu Çiller’in başbakanlık yaptığı dönemde Mehmet Ağar, 10 Temmuz 1993 tarihinde Emniyet Genel Müdürlüğü görevine getirilmiştir. O tarih, ülkede faili meçhul cinayetlerin başladığı yıllara denk geliyordu. Ağar, daha sonra yargılandığı Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararına göre, göreve gelir gelmez “cürüm işlemek amacıyla silahlı teşekkül oluşturdu.”
Ağar, Emniyet Genel Müdürlüğü görevinde 30 Kasım 1995 tarihine kadar kaldı. Ağar, örgüt yöneticileri İbrahim Şahin’i Özel Harekat Daire Başkan Vekilliği’ne, eski Özel Kuvvet subayı ve MİT mensubu Korkut Eken’i ise müşavir olarak yanına aldı.
Ağar’ın talimatıyla Özel Harekât kökenli polislerden özel bir ekip oluşturuldu. Bu polisler, Korkut Eken ve İbrahim Şahin tarafından eğitildi. Özel Harekâtçıların yanında sivil kişiler de Susurluk çetesi içerisinde yer aldı. Abdullah Çatlı, Ali Fevzi Bir, Sami Hoştan gibi… Bu isimler faili meçhul cinayetlere bulaştı. Mehmet Ağar, MGK’nin de görevlendirmesi ile Emniyet Genel Müdürlüğü görevini, bu kontrgerilla yapısının etkili olması için kullandı. BİTTİ
**
Ağar’ın yargılanması
Ağar’ın başında olduğu Susurluk çetesinin yargılanması ise İstanbul 6 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde 1997’de başladı. 2001’de kararını açıklayan mahkeme, sanıklardan Özel Harekât Dairesi Başkan Vekili İbrahim Şahin ve eski MİT görevlisi Korkut Eken’i “cürüm işlemek amacıyla çete oluşturmak” suçundan 6’şar yıl hapisle cezalandırdı. 6 polis ile milletvekili Sedat Edip Bucak’ın şoförü Abdülgani Kızılkaya, Ömer Lütfü Topal’ın iş ortağı Sami Hoştan ise 4’er yıl hapis cezası aldı.
Mehmet Ağar ise dokunulmazlık zırhı kalkınca Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandı. Ağar, yargılandığı davada “cürüm işlemek amacıyla silahlı teşekkül oluşturmak” suçundan 2011 yılında 5 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Mehmet Ağar, 5 yıllık cezasının yasaya göre 2 yılını cezaevinde geçirecekti. Bu nedenle kendisi için Aydın Yenipazar Cezaevi’nde özel bir koğuş hazırlandı. Cezanın yaklaşık bir yılını çektikten sonra o dönem çıkarılan bir infaz paketi kapsamında tahliye oldu. Ağar, 2012’de cezaevine girdiğinde kendisini birçok siyasetçi, milletvekili, sanatçı, futbolcu, teknik direktör ziyaret ederek “yalnız” bırakmadı.
Susurluk çetesinin mahkûm olmasının ardından Mehmet Ağar’a bağlı özel timcilerin işledikleri faili meçhul cinayetler soruşturması ise ancak 2010’da Susurluk davasında hüküm giyen Özel Harekât polislerinden Ayhan Çarkın’ın ifadeleri üzerine başladı. Çarkın, faili meçhul cinayetlerin Özel Harekât polisleri tarafından Mehmet Ağar ve İbrahim Şahin’in talimatıyla “devletin bilgisi dâhilinde” işlendiğini bütün ayrıntılarıyla anlattı. Savcılık, Mehmet Ağar, İbrahim Şahin, Korkut Eken, Yeşil Kod adlı Mahmut Yıldırım ve Özel Harekât polislerinin arasında olduğu 19 kişi hakkında 18 faili meçhul cinayetten dava açıldı.
Dava sürerken iktidar ile bozulan ilişkisini düzelten Ağar’ın oğlu Tolga Ağar ise 2018’de AKP’den milletvekili oldu. Bu tarihten bir yıl sonra 2019’da, Ankara’daki mahkeme Ağar’ın da arasında bulunduğu 19 sanık hakkında, “delil yetersizliği” gerekçesiyle beraat kararı verdi.
Demokrasi için bir fırsat
Sedat Peker konuşmaya başlayınca, 1990’larda Susurluk çetesini yönetmekten mahkûm olan, faili meçhul cinayetlerle suçlanan Mehmet Ağar’ın Yalıkavak Marina’nın Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürüttüğü ve buraya çöktüğü anlaşıldı. Bir yanında mafya lideri Alaattin Çakıcı, diğer yanında ise Susurluk döneminin sanığı Korkut Eken. Çözüm sürecinin bitmesi ile birlikte nasıl JİTEM davaları birer birer beraatle sonuçlandıysa aynı zaman diliminde Susurluk çetesi devlet içinde eski itibarını tekrar kazanmaya başladı. AKP mitinglerinde boy gösteren Çiller ve Ağar’ın yeni rant alanlarına çöktükleri Peker’in konuşmasıyla ortaya çıktı. Bugünlerde çetelerin yeni bir iç çatışmasına tanık oluyoruz. Ve birçok kirli ilişki ortaya dökülüyor. Bu, muhalefet güçleri için demokrasiyi geliştirmek ve bu iktidardan kurtulmak için bir fırsattır.