‘Barışa Çağrı’ deklarasyonunun imzacılarından yazar Pakrat Estukyan, Kürt sorununun imha politikalarıyla devam ettirilemeyeceğini belirterek Kürt sorununda çözümün PKK lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılmasından geçeceğini söyledi
İstanbul’da aralarında siyasetçi, akademisyen, aydın, yazar ve gazetecilerin de olduğu 78 isim, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl temelde çözümü için 28 Ekim’de bir araya gelerek, imzacısı oldukları “Barışa Çağrı” başlıklı deklarasyonu kamuoyuna duyurdu. Deklarasyonda, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin son bulması ve Kürt sorununun demokratik çözümü için çağrı yapıldı.
Açıklanan deklarasyonda imzası bulunan isimlerden biri de yazar Pakrat Estukyan oldu. Estukyan, deklarasyonun içeriği ve amacına dair Mezopotamya Ajansı’ndan İbrahim Irmak’a konuştu.
Deklarasyonun önemi
Türkiye’de devam eden Kürt sorunu başta olmak üzere dünya genelindeki savaş ve baskı ortamının barış talebini gerekli kıldığını vurgulayan Estukyan, açıkladıkları deklarasyonunun bu anlamda büyük bir önem taşıdığına işaret etti.
Türkiye’de ki baskı ortamının en önemli ayaklarından birisinin cezaevlerindeki tutsaklara yönelik uygulanan tecrit olduğuna dikkat çeken Estukyan, “Her platformda mahkumların sesi kısıtlanmaya çalışılıyor. Hukuksuzluk sırtını iktidara dayamış olan bir uygulama ile alabildiğince sürdürülüyor. Cezaevinde kalmasına gerek olmayan insanlar o hukuksuzlukla halen cezaevlerinde tutuluyorlar. Örneğin Gültan Kışanak 7 yılı doldurmasının ardından tahliye edilmesi gerekirken tahliye edilmiyor. Yine Can Atalay milletvekili seçildikten sonra infazı durdurulup tahliye edilmesi gerekiyordu ama yapılmıyor. Abdullah Öcalan tek kişilik hücrede tecrit şartlarında halen avukatları ve ailesiyle görüşme hakkından mahrum olarak mahkumiyetini sürdürüyor. Siz özgürlük diyorsunuz karşısındaki ‘vay sen terörist misin’ diyor. Bu çarpıtmanın küresel bir anlayışa evrildiğini ve pek çok yerde aynı şeyin yapıldığını da görüyoruz” diye belirtti.
‘Çözüm tecridin kaldırılmasında geçer’
Gelinen noktada Kürt sorununun baskı ve imha politikalarıyla devam ettirilmesinin mümkün olmadığına dikkat çeken Estukyan, çözüm için müzakere yoluna işaret etti. Kürt sorununun çözümünde müzakere yolunun aynı zamanda PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılmasından geçtiğini vurgulayan Estukyan, “Tecrit çözüm sürecinin önündeki çok ciddi bir tıkaçtır. Tecrit sürdüğü sürece biz çözüm sürecinden, diyalogdan bahsedemeyiz. Örneğin 2013-2015 zaman diliminde Türkiye’de toplumun büyük bir çoğunluğu süreci ‘artık anneler ağlamayacak’ şeklinde tanımlıyordu. Anaların ağlamayacağı bir sürece girmeyi büyük bir coşku ile destekledik ve insanların aklına yattı bu. Ama insanların aklına yatan bu formül iktidar partisine gereken seçmen desteğini sağlayamadı. Tam tersine çözüm konusunda öncü rol oynayan HDP’ye büyük bir teveccüh kazandırdı. O yüzden de bu siyaseti bir defada altüst ettiler ve müzakere masası denilen masayı tekmeleyip devirdiler ve şuan içinde bulunduğumuz karanlık sürece girdik. Bu hakikaten karanlık bir süreçtir çünkü o çözüm sürecine karşı durmaya çalışan ulusalcılar da dahil olmak üzere herkes artık mağdur. Memlekette ki baskı ortamı herkes üzerinde uygulanıyor ve bundan azade olmak hiç kimse için o kadar kolay değil” şeklinde konuştu.
‘Deklarasyon tek başına yetmez’
“Barışa Çağrı” deklarasyonunun Kürt sorununun çözümünde önemli bir adım olmasının yanı sıra tek başına yeterli olmadığını söyleyen Estukyan, devamında süreklilik arz eden bir yol izlenmesi gerektiğini ifade etti. Estukyan, “Tek başına hiçbir deklarasyon, açıklama ve ifşaat herhangi bir şeyi değiştirmeye yetmiyor. Burada ısrarcı olmak süreklilik içerisinde belli görüşleri dillendirmek mutlak ve şarttır” dedi.
İSTANBUL