2016 yılında kurulan Türkiye Barış Vakfı’nın kurucu üyesi olmaktan gurur duyuyorum. Çünkü on yıllardır bu ülkenin en acil ihtiyacı barış olagelmiştir. Bu ülkenin bir Kürt yurttaşı olarak halkımızın barış talebini toplumsallaştırmak ve diğer halkları bu amaç etrafında bir araya getirmek için sivil toplum faaliyetlerinde bulunmayı ben de bu nedenle bir sorumluluk olarak kabul ediyorum.
Türkiye Barış Vakfı, 2007’de oluşturulan Türkiye Barış Meclisi’nin mirası üzerine kurulmuştur. Türkiye Barış Meclisi ise aynı yıl kaybettiğimiz ve bu ülkenin en kıymetli siyasetçilerinden ve barış savunucularından olan Orhan Doğan’ın bize emanetidir ve Yaşar Kemal, Vedat Türkali gibi kıymetlilerimizin emeği vardır bu meclis ve sonrasında da vakıfta.
Bizim bu kurumsal barış mücadelemizin bir başka kıymetlisi olan iş insanı ve sivil toplum aktivisti, yine Türkiye Barış Vakfı kurucularından Osman Kavala ise 1000 günden fazladır hukuksuz olarak cezaevinde rehin tutulmaktadır.
Bu ülkede yıllardır bir hukuk krizi yaşanıyor. Siyasallaşan ve iktidarın güdümüne giren yargı, binlerce yurttaşı mağdur etti. Özellikle barış yanlısı çok sayıda muhalif siyasetçi ve sivil toplumcu yargının zulmüne uğradı, uğruyor. Muhaliflerin dava dosyalarına bakıldığında hukuksuzluk ya da düşman hukuku bariz olarak görülüyor.
Osman Kavala’nın durumunda ise bu hukuksuzluk dünya hukuk tarihine geçecek niteliktedir.
Osman Kavala, kendisine yönelik suçlamalara ilişkin hiçbir delil olmamasına ve yerel mahkemelerin beraat kararları ve uluslararası mahkemelerin serbest bırakılması yönündeki taleplerine rağmen hala cezaevinde tutulmaktadır.
İş insanlarının çoğunun rant peşinde koştuğu bir ortamda işinden kazandığını demokratik bir Türkiye’nin inşasında büyük önem affettiği kültür sanat alanına yatıran ve genç sanatçıların projelerine hibe desteği veren bir demokrata yönelik bu düşmanca tavrın sebebini kestirmek zor.
Uluslararası çevrelerde sahip olduğu prestij nedeniyle iktidar Kavala’nın tutukluluğunu politik olarak kullanabileceğini düşünüyor olabilir mi?
Ancak iktidarın bu tavrının ülkeye bir yarar getirmeyeceği açıktır. Hukuk krizi sadece hukuk alanında sınırlı kalmaz, ülkede birçok başka krize de sebep olur.
Bugün gündemin en önemli maddesi haline gelmiş olan ekonomik kriz de büyük ölçüde hukuk krizinden kaynaklanmaktadır.
İktidar yetkilileri de ekonomik krizi sık sık ülkedeki savaş konseptinin bir sonucu olarak açıklamakta, krizin sebebi olarak Kürt kazanımlarına karşı sürdürülen askeri harekatın harcamalarını işaret etmektedir.
Osman Kavala davasında bariz olarak görünen ama binlerce başka muhalifin de tutukluluğuna yol açan hukuk krizi ise zaten iktidarın barışa yanaşmamasından, uyguladığı savaş konseptinde diretmesinden kaynaklanmaktadır.
Barış olmadan bu ülkede ne adalet ne de refah tesis edilebilir.