Ankara Garı’nda 101 insanın hayatını kaybettiği katliamın üzerinden 3 yıl geçti. Sadece 9 sanık müebbet aldı, istihbarat almalarına rağmen önlem almayan yetkililere ise dokunulmadı. Geride kalanların yaraları ise ilk günkü gibi taze.
Bundan 3 yıl önce tam da bugün Ankara’nın göbeğinde patlayan bombalar 101 insanın canını aldı, 500’den fazla insan fiziki olarak yaralandı, yüzlercesi de psikolojik travma yaşadı. Siyasi parti ve siviltoplum kuruluşlarının çağrısıyla ülkenin dört bir yanından gelen on binlerce kişi, “Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi” için Ankara Tren Garı önünde bir araya gelerek Sıhhiye Meydanı’na çıkmaya hazırlanıyordu. Saat 10.04’ü gösterdiğinde IŞİD’in iki bombacısının saldırısıyla meydan kana bulandı.
İstihbaratı alınmış
Daha sonra açılan davalarda emniyetin IŞİD’in mitinglere yönelik saldırı gerçekleştirebileceği yönünde istihbarat aldığı; ancak bu bilgiyi onbinlerce insanın katıldığı Ankara mitinginin tertip komitesi ile paylaşmadığı ortaya çıkmıştı. Emniyetin aldığı fakattertip komitesi ile paylaşmadığı istihbarata rağmen miting çevresinde hiçbir güvenlik önlemi alınmamıştı. Hatta önceki mitinglerde şehir dışından gelen otobüsler durdurulurken, 10 Ekim’de rutin yol kontrolleri dahi kaldırılmıştı. MOBESE kayıtlarında mitinge katliam için gelen 2 canlı bomba elini kolunu sallayarak alana ulaşmış, hiçbir şekilde polis kontrolüne ya da fizikitakibe takılmamıştı. Hatta katliamcıların Antep’ten Ankara’ya karayolu ile geldiği, Ankara’ya girişi sırasında yol kontrollerine ara verildiği, açılan dava dosyasına gelen bilgilerle anlaşıldı.
Gaz bombaları öldürdü
Henüz patlamanın dumanı dağılmadan, insanlar can havliyle yaralılara ulaşmaya çalışırken, katliamdan önce görünmeyen polis devreye girmiş ve özellikle yaralıların bulunduğu bölgeye gaz bombaları ile müdahalede bulunmuştu. TTB’nin raporlarına göre onlarca yaralı polisin sıktığı gaz ile boğularak can verdi. Yine olayın yaşandığı yer Numune,İbn-i Sina, Ankara Hastanesi, Hacettepe gibi büyük hastanelere sadece bir kilometre mesafede olmasına rağmen ilk yaralılar olaydan 40 dakika sonra ambulanslarla hastanelere ulaştırıldı. Oysa olay yerinden söz konusu hastanelere yürüyerek dahi 20- 25 dakikada varmak mümkündü. O kadar yaralı ve hayatını kaybeden insan için gün boyu sadece 51 ambulans görevlendirildi. Devletin bakanları ise patlamadan 5 saat sonra çıktıkları kamera karşısında, herhangi bir güvenlik zafiyeti olmadığını savunmuştu.
Hükümet ‘başarı’ çıkardı
Dönemin Başbakan’ı Ahmet Davutoğlu, canlı bomba listesinin ellerinde olduğunu ancak “Türkiye hukuk devleti olduğu için bu insanlar kendilerini patlatmadan bir şey yapılamayacağını” söylemişti. Davutoğlu, daha sonra seçim ile katliam arasındaki bağa da “Ankara’dakiterör saldırısı sonrasında anket yaptık ve kamuoyunun nabzını tutuyoruz, oylarımızda bir yükseliş trendi var” sözleriyle dikkat çekmişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise saldırıyı IŞİD’in yaptığı yönündeki açıklamalara sert tepki göstererek, “Kalkıyorlar ‘Burayı DAEŞ yaptı, bilmem kim yaptı’ diyorlar. Bu tamamen kolektif bir terör eylemidir. Hepsi beraber ortak olarak bu eylemi planlamışlardır” diyerek akıllarda soru işaretlerine neden oldu. 10 Ekim’in ardından siyasi atmosferin giderek karanlık bir hal alması ve demokratik kesimlere yönelik baskının artmasıyla birlikte aileler ve yaralılar,tüm saldırılara rağmen her ayın 10’unda Gar önünde anma gerçekleştiriyor. Mahkemelerde, sokakta, gar önünde ve her platformda 10 Ekim’i hafızalarda tutmak için mücadele eden aileler, katliamın 3. yılında hem yargılama sürecini hem de yaşadıklarını Jinnews’ten Dilan Babat ve Habibe Eren’e anlattı.
‘Ödediğimiz bedel kafi sayılmadı’
Katliamda eşi Avukat Uygar Coşgun’u kaybeden 10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği(10 Ekim-Der) Başkanı ve GarKatliamı avukatlarından Mehtap Coşgun, 10 Ekim’den bu yana yaşanan mahkeme sürecini anlattı. Coşgun, “Katliamın üçüncü yılına geldiğimiz şu günlerde geriye dönüp baktığımızda gördüğümüz tek bir şey var, o da bu ülkede gerçekten bedel ödemenin tek başına kâfi sayılmadığı, bedel ödemelerin gerçekten insanların yaşadığı süre boyunca ödediğidir.İnsanlar yakınlarını kaybettikten sonra kendilerini büyük bir hukuk mücadelesinin içinde buldular. Salonları hınca hınç doldurdukları mahkemelerde IŞİD’li sanıklarla yüzleşip onların nasıl bu ülkede terör örgütü mensubu olarak addedilmediklerine tanıklık etmek zorunda kaldılar” dedi. Dava süresince 54 duruşmanın görüldüğünü ancak yargılanan sanıkların yeterli cezayı almadığını vurgulayan Coşgun, 19 IŞİD sanığından 9’unun ağırlaştırılmış müebbet cezası aldığına değindi. Geriye kalan 10 kişi hakkında ‘örgüt üyeliği’ suçları kapsamında bir takım cezalar verildiğinin altını çizen Coşgun, şunları kaydetti: “Bu tutuklular yaklaşık 2 yıldır cezaevindeydiler. Uzun tutukluluktan kaynaklı iki gün sonra salıverilecekler. Mahkeme salonunda kararın verildiği 3 Ağustos 2018 tarihinde özellikle az ceza verilen ya da suçun unsurları ortaya koyulmadan bir nevi ödüllendirilmiş mahiyete ceza alan 10 sanık yönünden tahliyelerin bugün değilse en kısa zamanda onların lehine işleyebileceğini bilerek mahkeme salonundan çıktık. Bu ülkede büyük bir katliam yapılıyor ancak sadece 9 kişi ceza alıyor.”
‘Mahkeme kapatma peşindeydi’
Katliamı gerçekleştirenlerin IŞİD üyesi olmakla ve AnkaraKatliamı’yla ilişkilendirilmediğini ifade eden Coşgun, AntepKatliamı ile ilişkilendirilen birkaç sanığın var olduğunu söyledi. Coşgun, “Her şeyden önce büyük salonlarda koca kararlarla ya da çok ciddi bir bakış açışıyla, insani, hukuki ve vicdani kanaati şeklinde işletilecek bir kararla dava yürümedi. Mahkeme heyeti de şunu söylüyordu: ‘Ben bununla ilgili bir an önce karar vereyim, buna 10 tur ömür biçtim 10 turda ne kadar olacaksa o kadar olsun. Vereceğim karar önüme koyulan dosyalarda, sanıklara verilecek en yüksek cezaları veririm. Diğerlerine de örgüt üyesi cezası veririm. Bu süreci böyle kapatırım. Bu dosya böylece kapatılır’ düşüncesiyle hareket etti” diye kaydetti.
‘Cenazelerimizi kaldırmadık…’
Katliamda Birleşik Taşımacılık Sendikası üyesi Anarko-anarşist eşi Ali Kitapçı’yı kaybeden Iraz EmelKitapçı ise katliam sürecini, öncesi ve sonrası olarak değerlendirdi. “Benim için bu üç yılın bir öncesi var, bir de sonrası. Biliyorum ki tüm kayıp yakınları ile yaralılar da aynı durumda. Üç yıl öncesine kadar farklı hayatlar yaşıyorduk” diye sözlerine başladı.Kitapçı, devamında şöyle konuştu: “Saatin durması gibi… 10 Ekim günü saat 10.04’de hayat durdu bizim için. Sonrasında hep 10 Ekim katliamı ve diğer katliamlar… Hayatımız mezarlıklar, anmalar ve mahkemeler arasında geçer oldu. Asıl yapmamız gerekenler bunlar da geride kalan her şey temel ihtiyaçlarını öylesine karşıladığın uğraşlar gibi. Öylesine yediğin, içtiğin, uyuduğun, işe gittiğin hatta öylesine güldüğün…Kabullenemediğim ve asla kabullenemeyeceğim bir ölüm var ortada.Kendi adıma söyleyeyim cenazemizi henüz kaldırmadık. Biz nasıl ki 10 Ekim gününde kaldıysak cenazelerimiz de o alanda hala bekliyor.”
‘Herkeste travma oluştu’
10 Ekim’in cumhuriyet tarihinin en büyük katliamı olduğunu söyleyen Kitapçı, o gün orada bulunanların neredeyse tamamında psikolojik rahatsızlıkların başladığını vurguladı.Kitapçı, “Başkentin ortasında sivil toplum kuruluşlarına yönelik yapılması da ayrı bir travma oluşturdu. Bu çerçeveden bakarsak iktidar ne derse desin bu katliamın toplumun çoğunda yarattığı bir rahatsızlık var.Kendilerinin inanmadan da olsa yapmak zorunda kaldığı 3 günlük yas var” dedi.
‘Mücadele ve direnmeydi’
Hafıza olmakla ilgili söylenebilecek tek şeyin görünür olmak olduğunu vurgulayan Kitapçı, mahkemelerde, aylık düzenlenen anmalarda ve yıllık anmalarda görünür olduklarını vurguladı ve “Birbirimizin yarasına merhem olmaya çalıştık. Her şeye rağmen biliyoruz kitoplumsal gelişmeler düz bir çizgi halinde sürmez. Bu günleri iniş olarak kabul edersek, bu sürecin elbette bir çıkışı olacaktır ve o güne kadar bizler üzerimize düşeni yapmaya, mücadele etmeye devam edeceğiz” dedi.
Görüntüyle bellek oluşturuyor
10 Ekim’e ilişkin her türlü etkinliği ve eylemi çeken video aktivist Sibel Tekin ise bu süreçte gözlemlediklerini anlattı. Tekin, “Ben 10 Ekim’i yaşamadım. Daha çok sonrasını yaşadım. Tanıdığımız bir sürü insanı kaybettik. Özellikle Ankara’da katliamda yaşamını yitiren insanlar her eylemde gördüğümüz ya da üniversitede öğrenci olan tanıdık insanlardı. Benim çekim yapmam için en öncelikli konu 10 Ekim. Anma olsun, davanın takibi olsun, mutlaka bunları kayda geçirmeye çalışıyorum.İktidarlarca unutturulmaya çalışılan, gösterilmemeye çalışılan bir hakikat var. Bu hakikati insanlara ulaştırmak için benim yapabileceğim şey bunu kameraya kaydetmek.Kendimi video aktivist olarak tanımladığım ve metin üzerinden çok daha bir şey yapmadığım için içeride olmaktansa derneğe yardımcı olmayı amaçlıyorum. 10 Ekim ile ilgili her anmayı ve etkinliği toplumsal belleğe kaydetmeye çalışıyorum” dedi.
Esas sorumlulara dokunulmadı
Katliamda payları olduğu gerekçesiyle 36’sı firar 19’u tutuklu sanıklar hakkında yapılan yargılamada karar 3 Ağustos’ta verildi. Ankara’da görülen duruşmada 9 sanığa 101 kez ağırlaştırılmış müebbet cezası verirken, geriye kalan sanıklar hakkında ise örgüt üyeliğinden çeşitli oranlarda hapisler verildi. Ailelerin avukatları karara serttepki göstererek, katliamın birkaç sanıkla sınırlıtutulduğunu, sorumluluğu bulunanlara dokunulmadığını vurguladı. Sanıkların büyük çoğunluğunun IŞİD yöneticisi olduğunu belgelerle mahkemeye sunduklarını beyan eden avukatlar,IŞİD ile organik bağları delillerle ispatlanmasına rağmen sanıkların çoğunun bir süre cezaevinde yattıktan sonra tahliye edileceğine işaret etmişti.Katliamın arka planının aydınlatılmaması, mahkemenin usule ilişkin eksiklikleri bile gidermeden dosyayı kapatmaya çalışması,IŞİD’in Diyarbakır, Suruç, Antep ve HDP binalarının bombalanması gibi bir yılda 5 katliam işlemesine rağmen hiçbir engelle karşılaşmamış olması, emniyet, istihbarat ve valinin hiçbir sorumluluğu olmaksızın yargılama yapılması en temel itiraz noktalarını oluşturdu. Dava avukatları ve aileler söz konusu karara karşı itirazda bulundu.
Katliamda hayatını kaybedenler
Abdülkadir Uyan
Metin Kürklü
Gökhan Akman
Orhan Işıktaş
Gülhan Karlı Elmascan
Yılmaz Elmascan
Nevzat Sayan
Bilgen Parlak
Hacı Kıvrak
Rıdvan Akgül
Fevzi Sert
Hacı Mehmet Şah Esin
Gökmen Dalmaç
Elif Kanlıoğlu
Hakan Dursun Akalın
Ercan Adsız
Ayşe Deniz
Berna Koç
Fatma Esen
Gülbahar Aydeniz
Eren Akın
Canberk Bakış
Tayfun Benol
Nizamettin Bağcı
Kasım Otur
Başak Sidar Çevik
Nilgün Çevik
Resul Yanar
Mehmet Ali Kılıç
Tekin Arslan
Sezen Vurmaz
Dilaver Karharman
Umut Tan
Onur Tan
Sarıgül Tüylü
Dilan Sarıkaya
Ali Kitapçı
İsmail Kızılçay
Muhammet Demir
Korkmaz Tetik
Veysel Atılgan
İbrahim Atılgan
Emine Ercan
Kübra Meltem Mollaoğlu
Meryem Bulut
Seyhan Yaylagül
Ebru Mavi
Ali Deniz Uzatmaz
Ziya Saygın
Vahdettin Özgan
Cemal Avşar
Ahmet Katurlu
Selim Örs
Azize Onat
Dicle Deli
Güney Doğan
Binali Korkmaz
Mehmet Zakir Karabulut
Leyla Çiçek
Metin Peşman
Mesut Mak
Adil Gür
Gökhan Gökbönü
Şebnem Yurtman
Osman Turan Bozacı
İdil Güneyi
Abdullah Erol
Mehmet Hayta
Özver Gökhan Arpaçay
Şirin Kılıçalp
Uygar Coşkun
Ahmed Alkhadi
Nurullah Erdoğan
Gözde Arslan
Aycan Kaya
Yunus Delice
Sevgi Öztekin
Mehmet Tevfik Dalgıç
Sevim Şinik
Emin Aydemir
Fatma Karabulut
Ramazan Tunç
Erol Ekici
Feyyat Deniz
Necla Duran
Osman Ervasa
Ramazan Çalışkan
Vedat Erkan
Abdülbari Şenci
Niyazi Büyüksütçü
Gazi Güray
Sabri Elmas
Erhan Avcı
Ümit Seylan
Serdar Ben
Hasan Baykara
Fatma Batur
Bedriye Batur
Nevzat Özbilgi
Ata Önder Atabay
Mustafa Budak
HABER MERKEZİ