‘Bu suça ortak olmayacağız’ başlıklı bildiriye imza attıkları için ihraç edilen Barış Akademisyenleri’nin yaşadıkları hak ihlalleri raporlaştırıldı
Çözüm sürecinin sonlandırılıp, Türkiye’nin yeniden çatışma koşullarına sürüklenmesine karşı çıkan Barış akademisyenleri, 11 Ocak 2016’da “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bir bildiri yayımladıkları için Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) görevlerinden ihraç edilmiş, haklarında davalar açıldığı için yurt dışına çıkmak zorunda kalmışlardı. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Barış İçin Akademisler’in yaşadığı hak ihlallerini rapor haline getirdi
Rapor, Almanya ve Fransa’da farklı şehirlerde yaşayan ve farklı yasal statülerde bulunan 9 imzacı akademisyenle yapılan mülakatlar neticesinde hazırlandı. Hazırlanan 10 sayfalık raporda Barış Akademisyenlerinin yaşadığı hak ihlalleri 6 başlık altında ele alındı.
Akademisyenlerin yaşadıkları hak ihlalleri raporda şöyle sıralandı:
1- Konsolosluklarda İşlemlerin Engellenmesi: Konsolosluklar, KHK yoluyla ihraç edilmiş T.C. vatandaşlarına hizmet vermeyi reddetmekte ve hak kayıplarına sebep olabilecek biçimde işlemleri geciktirmektedir. Yurt dışında bulunan kişilerin, bulundukları ülkede oturma ve çalışma izinleri de dahil olmak üzere her türlü resmi işlem için pasaport belgesinin öneminin yadsınması mümkün değilken, kişilerin vatandaşlıktan doğan hak olarak ve yurt dışında geçerli kimlik ve seyahat belgesi olan pasaportlarının verilmemesi çoklu kayıplara neden olmuştur.
Geçerli pasaportu olmayan ve KHK ile ihraç edilmiş olmaları sebebiyle konsoloslukların pasaport vermeyi reddettiği akademisyenlerden bazıları, yaşadıkları ülkede oturma izni için başvuru yapamamış, kağıtsız durumuna düşmüştür. Akademisyenlerin bulundukları ülke ve/veya eyaletlerdeki oturma izni ile ilgili farklılaşan uygulamaları sebebiyle, dört yılı aşkın bir süre boyunca bulundukları şehir sınırlarının dışına seyahat edemeyenler olmuştur. Bu kişilerin seyahat etme hakları, pasaportlarında tahdit olduğu süre boyunca ihlal edilmiştir.
2- İkinci devletlerin uygulamalarından kaynaklanan ihlaller: İhraç edilen akademisyenler, konsolosluklarda işlemlerini gerçekleştiremediğinde, gerekli belgeleri alamadığında, bulundukları ülkelerde o ülkenin yasalarında tanınan veya uluslararası sözleşmelerden doğan haklarını kullanmak üzere başvurularda bulunmuşlardır. Bunlardan bir tanesi, kişinin geçerli pasaportu olmadığı durumda oturma izni için yapılan başvurudur. Bu sorunla ilgili de ülkeler arasında ve/veya ülke içinde eyaletler arası farklılaşan uygulamalar olduğu görülmektedir. Bazı ülkelerde ilgili makamlarca kişilere bu izni vermek yerine kişinin iltica başvurusu yapmaya zorlandığı görülmüştür. Kişilerin, iltica etmeyi istemediği ve ilgili oturma izninin verilmesini talep ettiği durumlarda işlemler geciktirilebilmiştir. Bu gecikmeler nedeniyle bu kişiler uzun süreli kayıtsız statüsünde kalmış, iki ülkenin hukuki ve bürokratik yapısı içinde sürekli farklı yollara başvurmak ve bir anlamda iki devletle birden mücadele etmek zorunda bırakılmışlardır.
3 – Konsoloslukta kötü muamele: İhraç edilmiş Barış için Akademisyenler, ihraç edilmiş olmaları sebebiyle konsolosluklarda sözlü kötü muameleye maruz bırakılmışlardır. Başvuru, dilekçe ve taleplerinin gayrı resmi ve hukuksuzca reddedilmelerine ek olarak; görüşme yapılan akademisyenler konsoloslukta KHK ile ihraç edildikleri anlaşıldığı andan itibaren, o anda başvuru odasında bulunan herkese duyuracak şekilde ihraç edilmiş oldukları, işlemlerinin yapılmayacağı ve konsolosluğa tekrar gelmemeleri yönünde sözlerin kendilerine yöneltildiğini belirtmişlerdir.
4- Ulus-ötesi damgalama, suçlulaştırma ve hedef gösterme: 2016 darbe girişiminin ardından, KHK ile ihraç edilen kamu personelinin terörist veya terörle irtibatlı ve iltisaklı kişiler olarak damgalanmasının, sadece Türkiye’de değil Türkiye dışında yaşayan Türkiyeliler arasında da yaygın olduğu görülmektedir. Görüşme yapılan Barış için Akademisyenler arasında, yurt dışında yaşadıkları yerlerde KHK ile ihraç edildiklerini saklamaya çaba göstermek zorunda bırakıldıklarını belirten akademisyenler bulunmaktadır. Bu kişilerden bir kısmı komşuları ve yaşadıkları yerdeki esnaf gibi çeşitli kişilerce ‘Biz burada vatan hainlerini sevmeyiz’ biçiminde tehditlere maruz kalmışlardır.
Öte yandan üniversitelerde ders veren akademisyenler, özellikle Türkiyeli öğrencilerin sayısının çok olduğu derslerde hedef olmaktan korktuklarını dile getirmişlerdir. Ayrıca, ders içeriği veya derslerde yapılan tartışmalar nedeniyle öğrencilerin konsolosluklara ‘Burada terör propagandası yapılıyor’ yönünde şikayet olduğu için ders vermekten geri durmak zorunda kalan akademisyenler de bulunmaktadır.
5 – Yurt dışında sürdürülen lisansüstü eğitime ilişkin ihlaller: Yurt dışındaki yükseköğretim kurumlarından alınan doktora eğitimine ilişkin denklik işlemi ve belgesi Üniversitelerarası Kurul Başkanlığı (ÜAK) tarafından tesis edilir. Mahkeme yargılama sonucunda tezde suç unsurları bulunduğuna hükmetse dahi, ÜAK’ın değerlendirme ve yaptırım gücünün akademik ve etik meselelerle sınırlı olduğu hatırlandığında, ÜAK’ın görev sınırlarının dışına çıkarak suç işlediği anlaşılmaktadır. ÜAK’ın akademik değerlendirme yerine hukuki ve politik değerlendirme yapması, sadece yetki ihlali değil aynı zamanda Türkiye’de akademik özgürlüklerin ihlaline de bir örnektir.
6 – Göçmenlik ve neo-liberal akademinin kesişme noktası: Düzensiz yollarla yurt dışına çıkan ve pasaport tahditleri nedeniyle kağıtsız duruma düşen, iltica başvurusu yapmak zorunda kalan akademisyenler, iltica hakkı krizinin de etkilerinden ağır biçimde etkilenmektedir. İltica başvurularının değerlendirilme sürelerinin bir yılın üzerine çıkması, bazı ülke ve/veya eyaletlerde diğerlerine nazaran oturma izni başvurusu yapanlara, kağıtsızlara, iltica başvurusu sahiplerine daha sert uygulamaların olması nedeniyle bu akademisyenler bakımından statü ve/veya oturma izni almak zorlaşmaktadır.
Raporun sonuç bölümünde, “Barış için Akademisyenlere yönelik ihlaller, yaklaşık 5 yıldır sınırları aşarak devam etmektedir. Temmuz 2019 tarihli ve Bu Suça Ortak Olmayacağız! bildirisini imzalamış olmanın ifade özgürlüğü kapsamında olduğuna hükmeden AYM kararının ardından, hakların iade edilmesi ve adaletin yeniden tesis edilmesi, Türkiye’de yaşayan akademisyenler kadar diğer ülkelerde yaşayan akademisyenler için de kritik önemdedir” denilerek, şu çağrıyla son buluyor: TİHV olarak süreci izlemeye devam edeceğimizi hatırlatarak, gerek Türkiye’de gerekse yurt dışında yaşayan akademisyenlere yönelik ihlallerin son bulması ve hakların iadesi için gereken adımların ivedilikle atılması konusunda yetkilileri sorumlu davranmaya çağırıyoruz.
İSTANBUL