1995 seçimlerine HADEP çatısı altında, “Emek, Barış, Özgürlük Bloğu” ismiyle katıldığımızda 23 yaşında bir üniversite öğrencisiydim. Çok umutluyduk. Propaganda döneminde sokaklarda gördüğümüz ilgi de bu umudumuzu artırıyordu. İzmir’in varoş mahallelerinde zılgıtlar, halaylar, sloganlar birbirine karışıyor, “halkların kardeşliğine” bizzat tanıklık etmenin coşkusunu yaşıyorduk.
O zamanlar seçim sonucuna müdahale edileceğine dair bugünkü gibi derin bir güvensizlik yoktu. Yine de sandıkların başında müşahit olmaktan geri kalmadık. İşimizi yapıp bir evde toplandık. Heyecanla sonuçları beklemeye koyulduk. Hiç unutmam, Yalova’dan bir arkadaşımız telefon edip, açılan ilk sandıklarda HADEP’in yüzde 25’e yakın oy aldığını söyleyince heyecanımız doruğa çıktı. Yalovalının telefonuyla, ilk sonuçların televizyon ekranına yansıdığı o bir saatlik sürede, barajı aşacağımızdan hiç kuşkumuz yoktu. Keyifle yudumladık biralarımızı, altmış dakikalığına muhayyel zaferimizin mutluluğunu yaşadık. İlgilisine küçük bir not düşeyim: Cânım Didem Madak da aramızdaydı o gece. Çünkü biz onunla yoldaştık.
Efendim, işte, gecenin sonunda gerçekle yüzleştik: yüzde 4.17 civarı oy alabilmiştik. Moral bozukluğundan iki gün yataktan çıkmadığımı hatırlarım. Bir arkadaşımız kederinden içki faslını uzattıkça uzattı, oturduğu koltuktan 24 saat boyu kalkmadı, bir kasa bira içip sızdı. Bir başka arkadaşımız ise kendini edebiyata vurdu. Bir gün boyu kitaplıkta ne kadar şiir kitabı varsa hepsini okudu.
1999’da bu kez gözümüzün iki çiçeği katılıyordu seçime: HADEP ve ÖDP. Ben kısa süre önce İzmir’deki işsizliğe dayanamayıp İstanbul’a göçtüğümden şanslıydım, zira oy kullanamadım, böylece hangisine oy vereyim diye kara kara düşünmem gerekmedi. HADEP yüzde 4.5, ÖDP binde 8 civarı oy aldı. 1995’ten idmanlı olduğumuz için çok yıkılmadık bu defa.
2002’de ise umut tekrar kapımızı güm güm çalıyordu. Bu kez bir şeyler değişecekti, hissediyorduk. Evet, değişti, ama bizim istediğimiz istikamette değil. AKP tek başına iktidara gelirken, ismi artık DEHAP olan partimizin oyu yüzde 6.2’de kaldı. Sandık görevimizi ifa ettikten sonra Gümüşsuyu’nda bir evde toplanıp izlemiştik sonuçları. Bir arkadaşımız bu kez Cem Uzan’a takmıştı kafayı, hiç unutmam. “Genç Parti kadar bile oy alamadık, yazıklar olsun!” diye sinirli sinirli sayıklayıp durdu bütün gece.
Sonrasında bağımsız adaylar sürecini hepiniz biliyorsunuz. 7 Haziran 2015 günü, HDP çatısı altında girilen seçimde “umudu fazla dürtmemeye” bakıyorduk. Temkinli bir iyimserlik içindeydik. Sonuçlar belli olunca otuz kişi toplandığımız evde, “Keçe Kurdan” eşliğinde çektiğimiz halayı da hiç unutmam.
1 Kasım’da ve 24 Haziran’da halay çekmedik, buruktu sevincimiz, ama artık bir şeyi çok iyi biliyorduk: Bir arada durmak, dayanışmak, “halkların kardeşliğini” sabırla inşa etmekten başka yolumuz yoktu. Ve bu yolda yürüdüğümüz müddetçe barajlar bizi durduramazdı.