AİHM, insanlık tarihine ışık tutacak değerde görülen Hasankeyf’in yok edilmesini oy çokluğuyla kabul etti. Gazetemize konuşan başvurucular, ‘Hiçbir gerekçe 12 bin yıllık tarihi yok etmenin mazereti olamaz’ diyerek, AİHM’e tepki gösterdi.
Gülcan Dereli/İstanbul
Hasankeyf’in kültürel miras olarak korunması için yapılan şikayet başvurusunu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), oy çokluğu ile reddetti. AİHM, avukat Murat Cano, Prof. Dr. Zeynep Ahunbay, Prof. Dr. Oluş Arık, Prof. Dr. Metin Ahunbay ve Özcan Yüksek’in 22 Şubat 2006’da yaptığı başvuruyu, AİHM üyelerinin oy çokluğuyla aldığı kararla ret etmesi tepki çekti. Gerekçeli kararda başvurunun, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) hükümlerine uygun olmadığı belirtilirken, üye ülkeler arasında evrensel kültür mirasının korunmasının AİHS’nin hükümlerine dahil edilmesi konusunda şu ana kadar fikir birliği ve ortak eğilim olmadığı kaydedildi. 12 bin yıllık tarihe sahip Hasankeyf’in kale duvarları betonla kaplanıyor. Ilısu Barajı nedeniyle sular altında kalacak binlerce yıllık tarihi kıyım da sürüyor. Başvurucular arasında yer alan Avukat Murat Cano, Özcan Yüksek ve Doğa Derneği Genel Koordinatörü Dicle Tuba Kılıç AİHM’in kararını gazetemize değerlendirdi.
Proje yine de iptal edilmeli
Doğa Derneği Genel Koordinatörü Dicle Tuba Kılıç, “Hasankeyf’in içinde yer aldığı Dicle Vadisi, milyonlarca yıldır bölgeye yaşam veriyor. Vadi’de nesli tehlike altında olan ve dünyada sadece burada yaşayan pek çok canlı türü bulunuyor. Üstelik ekolojik açıdan bölgenin sadece yüzde beşi gibi çok küçük bir bölümü araştırılmış durumda. Bu değerli doğal alanda yapılması planlanan projesi, hem ulusal hem de uluslararası pek çok mevzuata aykırı” dedi. AİHM’in kararının kendi var oluş kaynağı olan İnsan Hakları Beyannamesi’yle çeliştiğini söyleyen Kılıç, “Bu karar göstermiştir ki hiçbir mahkeme, doğanın ve kültürün kaderinde söz sahibi olmamalıdır. Bu nedenle AİHM’in kararı ne olursa olsun Ilısu Barajı projesi iptal edilmeli” ifadelerini kullandı.
İnsan bedenden ibaret değil
Gazeteci Özcan Yüksek ise Türkiye’deki hukuk sürecinden sonuç alamadıkları için AİHM’e gittiklerini söyledi. Hasankeyf özelinde Dicle Nehri’nin de projeyle yok edilmeye çalışıldığını kaydeden Yüksek, “Dicle Nehri’nin çevresindeki insanlık, uygarlık tarihinin bütün mirasını da buna dahil ediliyor. Tümü barajla yok olacak. Bunun bir insan haklarının gaspı olduğunu düşünerek başvurduk. Çünkü insan sadece bedenden ibaret değil, düşüncesi, geçmişi, tarihi, yaşadığı yer, insanlığa ait değerlerde insanı oluşturuyor” diye konuştu. Başvurunun yıllar önce yapıldığını hatırlatan Yüksek, “Davanın reddedilmesinin oy birliği ile olmaması da önemli. Çünkü kavramın yani insan haklarına aykırı olması, bir barajın ve Hasankeyf’in sular altında kalacak olmasının yeni bir yaklaşım olduğu yönünde bir tartışma yaratmış. AİHM insan onurunu taçlandırılması yönünde bir karar alsaydı çok sevinecektik” diye kaydetti.
Paha biçilemez bir değer
Bölgede somut olarak binlerce insanın yeri değişecek olması gibi doğrudan fiziki insan hakları sorunlarının da oluştuğunu belirten Yüksek, “Ama bizim çerçevemiz çok daha büyük ve genişti” dedi. Önemli olan Türkiye ve dünya kamuoyunun bunu bilmesi ve öneminin farkına varması diye konuşan Yüksek, “En azından Hasankeyf’in yok edilmeye çalışıldığı bir zaman da burada yaşayan insanların bunun farkına varması önemli” diye vurguladı. Yüksek, “Elde edilecek hiçbir elektrik miktarı, Hasankeyf’in 12 bin yıl geriye giden Dicle Nehri’nin yarattığı uygarlığıyla kıyaslanamaz. Dicle nehrinin kıyısındaki eski uygarlık kalıntılarının yok edilmesine de gerekçe olamaz” dedi. Kamuoyunun kıyımın farkına varmasını istediklerini dile getiren Yüksek, “Enerjisi Türkiye’nin yüzde biri veya ikisini karşılayan bir durum. Yani mali değer olarak da bakılsa Hasankeyf paha biçilemez bir değerdir. Onbilerce yılda oluşan bir yer yok edilecek” dedi.
‘Memleketim, Avrupa ve dünya kaybetti’
Gazetemize görüşlerini bildiren avukat Murat Cano ise Türkiye ve dünya kamuoyuna seslenerek şu ifadelere yer verdi:
1. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Hasankeyf Davası’nda verdiği karar, oy çokluğuyla verilen bir karardır. Çoğunluk, böyle bir kararı mecburen verdiğini kararında açıklamıştır.
2. Çoğunluk kararında; kültürel mirasın korunması ve kültürel mirasa erişimle ilgili değer yargılarına dair kazanılan bir bilincin belirli bir uluslararası hukuk çerçevesi seviyesine ulaştığı; uluslararası hukuk hükümlerinin ortak paydaları dikkate alındığında, Mahkeme’nin, kültürel mirasa erişim hakkının korunması gereğine dair Avrupa’da ve uluslararasında paylaşılan bir görüş oluştuğunu dikkate almaya hazır olduğu; ancak uluslararası hukukun mevcut koşullarında, kültürel mirasın korunmasına dair dava dilekçesinde ileri sürüldüğü gibi evrensel düzeyde bireysel bir hakkın, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamında düzenlenmediği; ve halihazırda, bu konuda bir Avrupa konsensüsü veya Avrupa Konseyi’ne üye ülkeler arasında eğilim dahi oluşmadığı belirtilerek; yürürlükteki hukuki düzenlemeler uyarınca başvurunun konu itibariyle kabul edilemez olduğu sonucuna varıldığı açıklanmıştır. Çoğunluğun düşünüşünde dahi umut vardır. Çoğunluğun oyuna katılmayan üyeler, bu umudu şimdiden temsil etmekteler. Eminim ki, gelecekteki kararlar, bu umuda göre verilecektir. Eminim ki, uluslararası hukuki düzenlemeler de buna göre yapılacaktır… Mevcut uluslararası hukuki düzenlemelere göre verilen karar ile; Memleketim kaybetti, Avrupa kaybetti, Dünya kaybetti! Yerkürenin rezerv değerlerini yok ederek var olma oyunumuzun, bizi sadece kendimizle baş başa kalmaya mecbur bırakmayacağını umarım! O haldeki uygarlığın dünü olmayacaktır ki, yarını da olsun… O hale düşecek insan, ne perişan insandır…