Tahsilat şirketleri Deli Dumrul gibi Bankaların batık borçlarını devrettiği tahsilat şirketleri, ölçü ve sınır tanımıyor. Şirketler, yasaları zorlayan her türlü baskı biçimini mubah sayıyor
Bir gün bir akrabanız, mesala amcanız ya da teyzeniz, “Yeğeniniz A’ya söyleyin, borcunu ödesin, yoksa gelir sizden alırız” şeklinde bir telefon alsa ne düşünürsünüz? Muhtemelen ilk aklınıza gelen, tefecilerden vs. borç alan akrabanızın tahsilat mafyasıyla başının belaya girdiği olur. Eh, aşağı yukarı öyle zaten. Ama yasal mafya!
Yukarıda anlatılanlar, bir senaryo filan değil, gerçek. Bankaların tahsilinde zorlandıkları kredi alacaklarını büyük indirimlerle sattıkları “Varlık Yönetimi Şirketleri” uzun süredir aynen böyle çalışıyor. Örneğin İstanbul Üsküdar’dan K.H. olayında, kişinin kayınbabası doğru dürüst bir avukat ya da şirket ismi bile zikretmeksizin aranıyor, “damadınızın ödemediği borçtan siz de sorumlusunuz” denilebiliyor. Yine Anadolu yakasından ismini vermek istemediğimiz bir diğer örnekte, emekli bir öğretmen olan kişiyle yapılan telefon konuşması, “bir dahaki sefere başka türlü konuşuruz” şeklinde bitiriliyor. Bu tür ilişkilerin çoğunda da iletişim kuranlar, açık bir kimlik beyanında dahi bulunmuyorlar.
Ben alamadım sen al!
Meselenin başlangıcı 1 Kasım 2006’da Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) yayınladığı bir yönetmelikle Varlık Yönetim Şirketleri’nin kurulmasına dayanıyor. Bu tarihten sonra bankalar, tahsil etmekte zorlandıkları küçük ölçekli kredi borçlarını bu şirketlere yüzde 30, hatta yüzde 20’lere, 10’lara varan oranlarla satmaya başladılar. Yani, şirket, herhangi bir borcu tahsil ettiğinde, yüzde 30’unu bankaya veriyor, kalan yüzde 70’i (ya da ne kadarını kopardıysa onu) kendisi alıyor.
Örneğin Aralık 2017 itibarıyla, Finansbank 400 milyon lira alacağını 10,9 milyon liraya, Garanti Bankası 294 milyon lira alacağını 17,5 milyon liraya, Denizbank 142,8 milyon lira alacağını 11,6 milyon liraya, Şekerbank ise 138 milyon lira alacağını 7,3 milyon liraya varlık yönetim şirketlerine sattı.
Vahşi Batı yöntemleri
Aslında, uygulama yasal ya da öyle görünüyor, ancak son yıllarda şirketlerin kullandığı sert ve yasa dışı yöntemler yurttaşları isyan ettiriyor. Evdeki hesabını çarşıya uyduramadığı için kötü duruma düşen yurttaş, ciddi bir taciz altında kalıyor. Yasa gereği üçüncü kişilerle asla paylaşılamaz olan borçluluk bilgisi, kişinin yakınlarına, eşine veya yakın akrabalarına yansıtılarak sosyal çevresinde rencide ediliyor. Bu arada, konuşmalarda eş, dost ve akrabaların dahi haciz edilebileceği yalanı sık sık tekrarlanıyor, tehditler yağdırılıyor, düpedüz suç oluşturan bu konuşmalar ise kanıtlanamadığı için yurttaşların dava açması hayli zor oluyor. Böylece aileler birbirine giriyor, iş cinayet ve intiharlara kadar gidebiliyor. Öyle ki, geçen dönem sorun, Meclis’e soru önergeleri olarak bile yansıdı.
Avukatlar, işin iyice çığırından çıktığını belirterek, tahsilat uğruna şirketlerin, hukuka aykırı özel dinleme-izleme gibi teknik yöntemleri de kullandığını, iletişim gizliliğini ihlal ederek telefon ve mesajlarla borçluyu baskı ve taciz altına aldığını da belirtiyor ve yurttaşların iletişim bilgilerinin adeta pazarda satıldığının altını çiziyor.
Şikâyet yağıyor
Hatta bazı durumlarda, iş iyice karanlık bir dehlize girebiliyor. Bazı durumlarda varlık şirketlerinin tehditle hakaretle ödeme yapmaya ikna ettiği yurttaşlar, belki de tefeciden borçlanarak aldığı parayla ödeme yaptığında da bu ödeme yasal anlam ifade etmeyebiliyor. Yurttaş, şirketi arayarak, borcunun olmadığına dair yazı istediğinde, şirket çalışanları telefonlara bile çıkmıyor ve kalan borç aynı şekilde devam ediyor. Yine de yurttaşların en azından bir bölümü, son iki yılda tüketici derneklerine, BDDK’ya şikâyetler yağdırıyor; ancak ciddi bir sonuç alamıyorlar.
Bana niye önermiyorsun?
Borçlu yurttaşların en çok takıldığı konu ise bankaların varlık şirketine alacağını satarken borçluya da aynı teklifi neden yapmadığı… Bankalar, yurttaşlara aynı mantıkla “ver yüzde otuzunu, bana yeter” demiyor, çünkü bu durumda diğer kredi borçlusu müşterilerinin de aynı yolu izleyeceğini düşünüyor ve böylece müşteri kalitesinin düşeceğini hesaplıyor. Ama bu arada, işler çığırından çıkarken dar gelirli insanların feryadı duyulmaz oluyor.
Yöntemleri yasal değil, ödemeniz gerekmiyor
Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğumuz Avukat Several Ballıkaya, bankaların alacak devrinin yasal olabileceğini ama şirketlerin yöntemlerinin tümüyle yasa dışı olduğunu belirterek, bu tür durumlarda yurttaşların ödeme yapmaması gerektiğini söyledi.
Kişinin borcu için kızkardeşinin aranması gibi durumlara bizzat kendisinin de tanık olduğunu, hatta bu durumda şirket hakkında suç duyurusu yaptıklarını aktaran Ballıkaya, “her şeyden önce, herhangi bir borç için üçüncü kişilerin aranarak baskı yapılması tamamen yasa dışıdır ve yurttaşlar böyle baskılara boyun eğmemelidir” diye konuştu. Ballıkaya, özel alacaklarda, tazminat davası ya da icra takibi gibi yasal yöntemlerin belli olduğunu ve bu yöntemlerin sadece bankalar değil, tahsilat şirketleri için de bağlayıcı olduğunu ifade ederek, “Herhangi bir şirketin özel bir yetkisi, yöntemi filan olamaz” dedi.
Ballıkaya, ayrıca özel borçlarda 10 yıllık bir zaman aşımı süresi olduğunu hatırlatarak, şunları söyledi: “Pratikte bankalar zaman aşımına uğramış borçları da ‘ne kurtarırsam’ diyerek bu şirketlere devrediyor. Şirketler de yasadışı bir şekilde zaman aşımına uğramış borçlar üzerinden yurttaşları mektupla, telefonla, akrabalar yoluyla taciz ederek, onları sosyal ortamlarında rencide etme iması yaparak birçok olayda tahsilat gerçekleştiriyor. Oysa yasa çok net. Yurttaşların zaman aşımına uğramış borcu ödemesi gerekmediği gibi bu tür hukukdışı taciz durumlarında savcılığa başvurma hakkına sahiptir.”
M. Ender Öndeş/İSTANBUL