Hüseyin Deniz
Merkez Bankası bu yazı yazıldığında faiz oranlarını yeniden belirlemek üzere toplanacaktı. İşin uzmanları bile son dakikaya kadar ne olacağını tahmin edemiyordu. Üç ihtimali soru gibi; İndirmek, yükseltmek ya da pas geçmek… Beklenti artırma yönünde. İktidar ise indirmekten yana. Olmazsa, olduğu gibi bırakmak… Her şey artık bu minvalde yürüyor. Dün bir emlakçı ve bir SPK görevlisiyle karşılaştım. Emlak değerleme işini çok yakından takip eden iki farklı noktada bulunuyorlar. İkisinin de belirlemesi aynı; kimse önünü göremiyor. Her şey ateş pahası. Nasıl olmasın ki; geçen yıl İstanbul’un çeperinde 300-400 bin lira olan evler şimdiden 600-700 bin liraya yükselmiş. İnşaat işini yakından takip eden bir emlakçı, artık müteahhitlerin haftalık teklif verme noktasına geldiklerini belirtiyor. Evi, arsası kentsel dönüşüme girenlerin vay haline. Birçok kişi evinden olma riskiyle karşı karşıya. Çünkü müteahhitler, korkutucu maliyetler çıkarıyorlar. Gerekçe: Bugün alacağın bir malı bir sonraki gün aynı fiyata bulamıyorsun. Bir ton demirin, çimentonun fiyatını önüne sürüp elini kolunu bağlıyorlar. Devlet ise olan bitene seyirci. Çarşı pazarda bile fiyatlar artık haftalık değişime uğruyor. Öyle ki marketler bile malları tek tek satmaya başladı. Elazığ Misaş’ta sıvı yağ satışını bir adetle sınırlamaya giden uyarıcı ilan, bu hızlı fiyat değişiminin en somut güncel örneği. Oysa bu yağların elde edildiği ayçiçeği üreticisi ile zeytinyağı üreticisine tek bir fiyat verildi. Ama biz tüketiciler bu tek fiyat verilen yağı her gün daha pahalıya almakla karşı karşıyayız.
Bir çuval un geçen yıl yaz sonu 90 TL idi. Dün bir tanıdıkla görüştüm, almak istemiş, 240 lira demişler. Oysa daha Ekim başında 220 lira idi. Aynen böyle… Maske, galoş yapan bir küçük üretici, bu gidişle üretim yapmak mümkün olmayacak diyor. Çünkü girdilerin büyük kısmı ithal ve dolayısıyla her şey dolara bağlı.
Dolara bağlı olmayan tek şey, üreticinin malı ile çalışanın emeği.
Bir diğer Türkiye’ye özgü olay, dolara bağlı olan akaryakıtta yaşanıyor. Bir ay önce benzin litresi önce 44 krş. sonra 25 krş zam ile 8. 60’a kadar yükseldi. Bir süre sonra 33 krş. indirim yapıldı, ardından 8.18’e kadar geriledi. Peki neden? Dolar bu kadar artarken, akaryakıt fiyatı neye göre düşüyor. Eğer 8.18 ile işler dönüyorsa, 8.60’a nasıl çıkıldı. Bu arada 7.95’ten 8.60’a yükseldiği süreçte milletin cebinden litre başına 42 kuruş eksiltilmiş oldu.
İktidarın dolarla dansı, doların kimin cebinde olduğuna bağlı olarak değişiyor. Liradaki değer kaybının ihracat artışıyla karşılanması fikri, içerde yatırımı artırma, çarkları hızlandırma amacıyla yapılıyor ise, bunun için gerekli girdiler de yine ithalden geliyor!
Çocuk masalındaki gibi; “Ağaç nerede? Balta kesti. Balta nerede? Suya düştü…. Su nerede? İnek içti… O nerede? yandı bitti kül oldu”…
Mevcut tablo bunu andırıyor: Ev niye pahalı? Demirden, çimentodan. Onlar niye pahalı? Elektrik ve hammaddeden. O niye pahalı? Dolardan. Dolar niye pahalı? Ülke yangın yerine döndüğünden…