CHP’nin gerçek muhalefet yapamadığı, toplumun talepleri doğrultusunda gündem oluşturamayıp iktidarın oluşturduğu gündemlerin peşinden gittiği, sınırları belirlenmiş çerçevenin dışına çıkamayıp kendini ilelebet muhalefette kalmaya mahkum ettiği eleştirileri çokça yapılmaktadır. Bu tarz bir siyasetin, sahibine ülke yönetimi olmayı getirmeyeceği aşikardır. Nitekim CHP’nin başına gelen tam da budur. 31 Mart yerel seçiminden sonra CHP en çok oy alan parti olunca ve yakın geçmişin istatistikleri işlenince bu tespitlerin ne kadar yerinde olduğu daha iyi anlaşıldı. Gerçekten de CHP yönetimleri on yıllardır muhalefet yapmamışlardır. Muhalefette olup da muhalefet yapamayınca da doğal olarak iktidarlara yarayan bir rol oynamışlardır. Koşullar çok elverişli olmasına rağmen bu siyasetinden ötürü kendini iktidara taşıyamamıştır. Son kırk elli yıllık döneme bakıldığında bu fırsatın defalarca oluştuğu ancak her seferinde bunun adeta elinin tersiyle itildiği açıkça görülüyor. Böyle yaklaşmayıp gerçekten de etkili bir muhalefet yapsaydı, gelişmeler farklı olabilirdi ve bugün Türkiye bu kadar ağır sorunlar yaşayan, geleceği belirsiz bir ülke olmayabilirdi. Ama CHP’nin iktidarlara koltuk değneği olmasının sonucunda Türkiye şimdiki duruma gelmiş oldu. Ve aynı nedenden ötürü AKP-MHP iktidarı elinde tehlikelere sürüklenen bir konumda olmayı sürdürüyor.
Koltuk değneği
CHP, en çok da koltuk değnekliğini AKP’ye ve Tayyip Erdoğan’a yapmıştır. AKP’yi AKP yapan, Tayyip Erdoğan’ı Tayyip Erdoğan yapan bir bakıma CHP yönetimleri olmuştur. Bu yönüyle AKP başarısını gerçekte bir CHP başarısı olarak görmek hiç de yanlış olmayacaktır. CHP açısından düşündüğümüzde, tabi bu karşıtını başarılı kılan bir başarıdır. Yani büyük bir başarısızlık ve hatta talihsizliktir. Siyaset biliminde bundan daha ağır bir durum yoktur herhalde. Şimdi asıl sorun bugünün CHP yönetiminin bu durumu nasıl değerlendirdiği, bu durumdan çıkmak isteyip istemediğidir. Özgür Özel bu durumdan çıkmak istediklerini, hatta çıktıklarını sıklıkla belirtiyor. Fakat gerçekten böyle midir, bunu anlamak için CHP’yi bu duruma koyan nedenleri anlamak ve evvela bunun dışına çıkmak gerekir. Bu da ciddi bir zihniyet değişimini ve mücadelesini gerekli kılıyor. Özgür Özel ve CHP yönetimi bunu yaparsa o zaman talihsiz rol oynamaktan çıkabilir ve CHP’yi de başarılı kılabilir. O zaman bunun faydası bütün Türkiye toplumuna olur.
Sosyakl demokrat mı?
CHP’nin başarılı bir siyaset yapamaması, sınırları iktidarlar tarafından belirlenmiş muhalefetten çıkamayıp iktidara gelmeyi başaramaması CHP içerisindeki hizipçilik, grupçuluk, kavga, birbiri ile anlaşamamadan kaynaklı değildir. CHP’nin sorunu buymuş gibi sıklıkla dile getirilir ancak bu sebep değil sadece sonuçlardan biridir. Bunun bizzat CHP içinden söylenmesi de gerçeği gizleme ve var olanı sürdürme amaçlıdır. Eğer bu değil de başka sebeplerden dolayı bunu söyleyenler varsa, bu ya işin özünü kavrayamamanın ya da gerçeği ortaya koyma cesareti bulamamanın sonucudur. CHP’de hizipçilik, grupçuluk vb. kavramlarla dile getirilen siyaset yapamama durumu zihniyetle ilgilidir. Zihniyet değişmedikçe bu durumun aşılması mümkün değildir. Yani CHP’nin değişmesi, olumsuz rol oynamaktan çıkıp siyaset yapar duruma gelmesi, ülkeye ve topluma katkı yapan duruma gelmesi zihniyetin değişmesiyle olabilir. Bu yapılmazsa güçlü liderlikle ya da birbirini dinleyen ekiplerin iş başına getirilmesiyle veya daha başka yöntemlerle herhangi bir düzelme sağlanamaz. Başta hizipçilik, grupçuluk olmak üzere “CHP sorunu” olarak ifade edilen sorun kesinlikle bu şekilde aşılamaz. Bu, kendini tekrar etmekten öte bir sonuç vermez.
CHP sosyal demokrat çizgide olduğunu söylerken CHP’nin sosyal demokrat olmadığı, bunun asgari gereklerine göre hareket etmediği eleştirileri de hep yapılagelmiştir. Belki bu eleştiriyle bazı gerçekler ortaya konulmuş oluyor. Gerçekten de CHP yaygın anlamıyla sosyal demokrat çizginin gereklerine göre hareket eden ve siyaset yapan bir konuma girmemiştir. Fakat sosyal demokrat çizginin ilk gelişim evresiyle CHP’nin algıladığı ve uygulamak istediği sosyal demokrasi anlayışı arasında belli bir uyum vardır. Sosyal demokrasinin ilk gelişim evresi devrimden cayarak sağa ve sağ siyasete eklemlenmedir. Bu çizgiyi geliştirenler ulus-devlet bekası namına sosyalizm mücadelesinden vazgeçenlerdir. Bunun öncülüğünü de Alman sosyal demokratları yapmıştır. Ufukta Birinci Dünya Savaşı belirdiğinde Alman sosyal demokratları her şeyi kaybetmeme, devleti koruma namına savaş hükümetini ve savaş politikalarını destekleme tutumuna girdiler. Bu tutum, adına sosyal demokrasi dediğimiz çizginin ve siyasetin çıkış noktasıdır. Buradan bakıldığında CHP’nin de buna benzer bir anlayışa ve siyasete sahip olageldiğini görürüz. CHP’nin sosyal demokrasiden kastettiği ve anladığı özünde böyle bir siyaset anlayışıdır. Bu anlayış AKP-MHP iktidarını desteklemeye kadar varmıştır. Çünkü kendilerini CHP’nin geldiği geleneğe ait gören ve görünen CHP’den daha CHP’li gösterenlerin AKP-MHP ittifakının oluşumunda ve siyasetinde rolü ve desteği az değildir. AKP-MHP’yle ittifak içerisinde olan bu kesimler tam da bu anlayışa göre hareket etmiş oluyorlar ve bunun gereğini yaptığını düşünerek doğru yerde olduklarını düşünüyorlar. Çünkü çıkış noktası olarak devletin bekası esas alındığından ortada herhangi bir yanlışlık görülmüyor. Tam tersine yapılması gereken yapılmış oluyor. AKP-MHP iktidarının, siyasetini devletin bekası söylemi üzerinden geliştirmesi boşuna değildir. Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli tarafından sık sık CHP’ye yönelik özünden uzaklaştığı eleştirisinin yapılması da bu durumla ilgilidir ve son derece maksatlıdır. Şimdiye kadar CHP oluşturulan bu ittifaka ve siyasete dahil edilememiş veya dahil olmamış olsa da CHP yönetimlerinin bu siyasete koltuk değnekliği yaptığı çok açıktır. Bu olmasaydı böyle bir ittifakın gelişmesi ve bunca zamandır ülkeyi yönetmesi mümkün olur muydu, bu oldukça kuşkuludur. Birçok örnek verilebilir, sadece Deniz Baykal’ın yaptıkları bile tek başına birçok şeyi anlatmaya ve anlamaya yetiyor.
Devletçiliği sorgulama
Eğer bugünkü CHP yönetiminin ve Özgür Özel’in sosyal demokrasiden kastı CHP’nin anladığı sosyal demokrasi anlayışıysa bunun bir siyaset olamayacağı, bununla ne CHP’ye çıkış yaptırılacağı ne de toplumun beklentilerini karşılayacağı peşinen bellidir. Çünkü CHP’nin anladığı sosyal demokrasi anlayışı ve siyaseti sanıldığının aksine pozitif değil, negatif bir rol oynamıştır. Milliyetçi, devletçi zihniyetin etkisiyle egemenlerin dünyayı sömürme ve paylaşma savaşına taraf olmakla hem oluşan yıkımın sorumlusu oldu hem de halkların ve ezilen sınıfların eşitlik, özgürlük ve demokrasi mücadelesini zayıflattı. Fakat bu pratiklerden sonra sosyal demokrasi adına önemli bir sorgulama ve bunun sonucunda önemli bir dönüşüm de gelişti. Tümüyle düzen dışına çıkamamış olsa da milliyetçi, devletçi anlayış eleştiriye tabi tutuldu ve bu konuda belli bir mesafe kaydedildi. Bu süreçten sonra her yerde olmasa da birçok ülkede sosyal demokrat partilerin olumlu katkıları oldu. Avrupa’da milliyetçiliğin, tekçi ulus-devletçi anlayışın aşılmasında ve Avrupa Birliği gibi oluşumlara kadar varan birliklerin ortaya çıkmasında sosyal demokrasinin rolü belirleyici olmuştur. Dolayısıyla bugünkü sosyal demokrasinin bulunduğu yer ve oynadığı rol geçmişteki gibi değildir. Eğer CHP de sosyal demokrasinin geçirdiği dönüşümü asgari düzeyde özümser, bu temelde milliyetçi, devletçi zihniyeti aşarsa, özgürlük ve demokrasi esasına göre siyaset yaparsa değişmeyi başarabilir, var olan durumdan çıkabilir ve faydalı bir rol oynayabilir. CHP’nin milliyetçi, devletçi zihniyeti aşıp yeni bir bakış açısıyla siyaset yapması önemli başarıdır. Çünkü CHP adına eleştirilen her şeyin kaynağında bu vardır ve bugünün CHP yönetiminin yapacağını vaat ettiği şeyler bununla mümkündür. Milliyetçi, devletçi zihniyeti aşmak, asgari demokratik tutumu esas almak Türkiye’nin ihtiyacını en fazla duyduğu şeydir. Çünkü tek çıkış yolu budur. AKP-MHP iktidarı ve bu iktidarla anılan bütün kötülüklerin aşılması sadece bununla mümkündür.
Kürt gerçeğine yaklaşım
O halde CHP ve yönetiminin kendisini bundan alıkoyan, eleştirilen yerde tutan sebepler üzerinde durması gerekir. Bu sebeplerin başında hiç şüphesiz Kürt yaklaşımı vardır. CHP’yi milliyetçi, devletçi yapan ve dile getirdiğimiz bunca olumsuz rol oynamasına neden olan Kürt gerçeğine yanlış yaklaşımdır. Kürt gerçeğine yanlış yaklaşım sadece CHP’yi değil Türkiye’de herkesi yanlış yere sürüklemiştir. CHP ise Kürt gerçeğine en fazla yanlış yaklaşmanın sonucu, en çok zarar veren, olumsuz rol oynayan konumda olmuştur. Şimdi CHP olumlu rol oynayacaksa, Türkiye toplumunda oluşan beklentilere göre siyaset yapacaksa, Türkiye’nin ihtiyacı olan demokratikleşmeye katkı sağlayacaksa Kürt gerçeğine doğru yaklaşması gerekir. Bunu yaparsa başarılı olur, gelişme sağlar, ama yapmazsa hiçbir gelişmeye yol açamaz ve iktidarlara koltuk değneği olmayı sürdürür.
Peki şimdi CHP Kürt gerçeğine doğru yaklaşıyor mu, bu yolda adımlar atıyor veya atacak mı diye bakıldığında karşımızda ciddi engellerin, kuşkuların olduğunu görüyoruz. CHP yönetiminin hala iktidarın belirlediği gündemler peşinde koşması bu kuşkulara yol açıyor. Bunun son örneği Hüdapar üzerinden geliştirilen tartışmalardır. Kürtler ve Kürt hareketi halklı olarak Hüdapar ve Hizbullah ismini kullanmamaya dikkat ediyor. Çünkü adına Hüdapar veya Hizbullah denen yapı, Kürtlerin mücadelesinin zayıflatılması ve bastırılması amacıyla devletin oluşturduğu ve yürüttüğü bir yapılanmadır. Seksenlerde ve doksanlarda bu yapıya Kürt yurtseverleri katleden ölüm makinası olarak rol oynatıldı. Buna rağmen Kürtlerin mücadelesi bastırılamayınca bu sefer Kürt hareketine ve siyasetine alternatif bir yapı olma rolü verildi. Şimdi AKP-MHP iktidarının Hüdapar eliyle yapmaya çalıştığı budur. Süleyman Soylu bu gerçeği açıkça itiraf etti ve gizlenmesi gereken bir gerçeği ifşa ettiği için herhalde büyük pişmanlık duymuştur! Zaten Kürt halkı bunu iyi bildiğinden kontra bir yapılanma olarak değerlendiriyor ve bu isimle anıyor. Özetle bu yapının Kürtlükle ve Kürtlerin mücadelesiyle hiçbir alakası yoktur. Hizbullah ve Hüdapar, Özel Harp Dairesi’nin Kürt soykırımı amacıyla geliştirdiği özel kontra yapılanmalarından biridir. Ne var ki CHP ve CHP çevreleri sanki bunlar Kürt’müş ve Kürtler adına konuşuyor, iş yapıyor gibi yaklaşıyor ve muhalefet yapma adına gündemine alıp eleştiriler yapıyor. Güya bu şekilde AKP-MHP iktidarını teşhir edecek, zayıflatacak, aralarında çelişkiler çıkaracak. Oysa tam da AKP-MHP iktidarının isteğini yapmış oluyor. Hüdapar bir tuzaktır. CHP ise bu tuzağa balıklama atlıyor. En değme CHP’li aydınlar, yazarlar bile bu tuzağa düşmekten kurtulamıyorlar. Hüdapar’a ve Hüdapar üzerinden AKP-MHP’ye yapılacak tek eleştiri bu gerçeği ortaya koymak ve Türkiye toplumunu bu konuda aydınlatmak, bilgi sahibi kılmaktır. Bunun dışında eleştiri adına olsun ya da başka maksatla olsun yapılacak her şey bu plana hizmet etmekten başka bir anlama gelmez. Şimdi bu planın yürüdüğünü görüyoruz. Anayasa tartışması üzerinden Hüdapar’ın gündeme getirilmesi AKP-MHP’nin bir planıdır. Bununla amaçlanan Hüdapar’ın Kürt olarak ve Kürtler adına konuşan, siyaset yapan bir yapı olarak algılanmasıdır. Gerisi ise lafı güzaftır. Hüdapar’ın ne dediği ve ona ne dendiğinin hiçbir önemi yoktur. Bunun Narin’in katledilmesinin tartışıldığı bir döneme denk getirilmesi de son derece maksatlıdır. Çünkü Narin’in katledilmesiyle ilişkisinden dolayı Hüdapar oldukça teşhir oldu. Anayasa üzerinden gündem yaratılarak bu teşhirin önü kesilmek istendi. CHP de ziyadesiyle bu plana hizmet etmiş oldu.
CHP yönetiminin ve çevrelerinin bu yaklaşımları Kürt gerçeğini doğru anlama ve yaklaşma konusunda hala ciddi sorunlar olduğunu gösteriyor. Bu da her şeyin daha başlamadan bitmesine sebebiyet olacak bir faktördür. Gerçekten, eğer CHP Türkiye toplumunu, bizzat desteğini aldığı kitlelerin beklentileri temelinde rol oynayacak ve bunun için siyaset yapacaksa işe Kürt gerçeğine doğru yaklaşmakla başlamalı veya bunu en temel işlerin başına almalı. CHP açısından da başkaları açısından da siyaset yapmanın ve olumlu rol oynamanın yegane yolu budur.