Adalet Bakanlığı, İmralı’daki OHAL sonrası engellemeleri savunmak için hükümetin ‘Öcalan No.2’ kararındaki argümanları “AİHM’in tespitleri” olarak AYM’ye sundu. Avukatlar, bakanlığın tecridi meşrulaştırmak için AİHM kararını tahrif ettiğini belirtti
Uluslararası komplo sonucu 15 Şubat 1999 tarihinde Türkiye’ye getirilen PKK Lideri Abdullah Öcalan, 24 yıldır İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde ağır tecrit altında tutuluyor. Avukatlar, 8 yıl içinde çeşitli ihlallere ilişkin Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) çok sayıda başvuruda bulundu. Bu başvurulardan bir tanesi de darbe girişimi olarak nitelendirilen 15 Temmuz 2016 tarihinden sonra ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) kapsamında Abdullah Öcalan’ın avukat, aile ve vasisi ile görüştürülmemesi, dışarı ile tüm iletişimin kesilmesinin yanı sıra pek çok ihlali barındıran hususa ilişkin yapılan başvuru oldu. AYM, 8 yıl aradan sonra bu ve diğer 22 başvuruya dair Adalet Bakanlığı’ndan 23 Ocak’ta görüş istedi. Bakanlık ise, 24 Mart’ta AYM’ye görüş bildirdi.
İmralı’da ihlal yokmuş
Adalet Bakanlığı, OHAL kapsamında yaşanan ihlallere ilişkin verdiği görüşte, OHAL ilanından bir gün sonra Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Abdullah Öcalan’ın dışarı ile tüm iletişiminin kesilmesine dair talepte bulunduğunu, Bursa 1’inci İnfaz Hakimliği’nin ise aynı gün savcının talebini kabul ettiği ve yapılan itirazı değerlendiren Bursa 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nin 1 Ağustos’ta itirazı reddettiğini belirtti. Daha sonra avukatların 27 Ekim 2016’da AYM’ye bireysel “İşkence yasağı”, “Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı”, “Adil yargılanma hakkı” ile “Etkili başvuru hakkının” ihlal edildiğine dair başvuruda bulunduğunu kaydeden bakanlık, görüşünde ise kötü muamele ve hak ihlallerinin olmadığını savundu.
Tecrit görülmedi!
Bir muamelenin Anayasa’nın 17’nci maddesinin üçüncü fıkrası (kötü muamele) kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerektiğini ileri süren bakanlık, İmralı’daki mutlak tecrit koşullarına rağmen bu eşiğe ulaşmadığını savundu. Bu eşiğin aşılıp aşılmadığının somut olayın özellikleri dikkate alınarak, değerlendirilmesi gerektiğini öne süren bakanlık, başvurunun yapıldığı 2016 yılından 2023 yılına kadar geçen sürede sadece 5 istisnai avukat görüşmesinin olması dışında telefon, aile ve vasi görüşmesi önündeki engeller ile Abdullah Öcalan’dan hiçbir şekilde haber dahi alınamamasını görmezden geldi. Bakanlık, bu durumun “Özel hayata saygı” kapsamına girdiğini ancak AYM’nin “kötü muamele” yasağına dair inceleme yapabilme ihtimaline karşı da “kötü muamele” iddiasına yanıt verdi.
Mahkeme yerine karar verdi
Avukat ve müvekkil görüşmesini düzenleyen “Vekaletname ibraz eden avukat, hükümlü müvekkili ile çalışma gün ve saatlerine her zaman görüşebilir” şeklindeki yasaya atıfta bulunan bakanlık, ancak avukatların Abdullah Öcalan’ın görüşlerini dışarıya taşıdığı ve bu konuda yargılandıklarını belirterek, yasada yer almayan gerekçelerle bunu gerekçelendirmeye çalıştı. Ayrıca ileri sürülen bu iddiadan yargılanan avukatların davasında henüz aleyhte bir karar çıkmaması ve kesinleşmiş bir hüküm olmamasına rağmen tecride gerekçe olarak göstermeye çalıştı.
Yıl aralığı çarpıtıldı
Adalet Bakanlığı, başvurunun yapıldığı tarihten itibaren engellenen tüm haklara dair yanıt vermek yerine 2013-2014 yıllarında Abdullah Öcalan’ın aile ve vasisi ile yaptığı görüşmeleri öne sürdü. Başvuru kapsamı OHAL sonrası kapsamlı engellemeler olmasına rağmen başvuruyu çarpıtan bakanlık, “Başvurucu anılan süreçte aile fertleriyle ‘birçok’ kez görüşmüştür” diyerek, yukarıdaki yıl aralığında yapılan görüşmeleri sundu.
Görüş engeline ‘makul’ yanıtı
Bakanlık, 2011 ve 2016 arasında yapılan başvuruların “Gemi bozuk” şeklindeki gerekçelerle engellenmesini “elde olmayan aksaklıklar” şeklinde değerlendirerek, bu gerekçe ile görüşlerin engellenmesini “makul” olarak savundu. Bakanlık, avukatların verilen disiplin cezaları ve diğer kararların zamanında kendilerine tebliğ edilmediği veya hiçbir şekilde tebliğ edilmemesi nedeniyle itirazda bulunamadıkları bu nedenle “Adil yargılama hakkı ve etkili başvuru hakkının” ihlal edildiğine dair beyanına ise kararların başvuruculara (Abdullah Öcalan ve diğerleri) iletildiğini ileri sürmekle yetindi. Ancak bu kararların avukatlara iletilip iletilmediğine dair görüş bildirmeyi ise es geçti.
Avukatlar yanıt verdi
Bakanlık görüşleri ardından AYM, 30 Mart’ta Asrın Hukuk Bürosu’ndan da OHAL kapsamında yapılan başvuru ve diğer 22 başvuruya ilişkin görüş istedi. Avukatlar da, 14 Nisan’da OHAL ile başlayan engellemeler ve sonuçlarına ilişkin AYM’e görüş iletti. Avukatlar, bu kapsamdaki yanıtlarında bakanlığın başvuruyu salt “Kötü muamele” ve “Özel hayatta saygı hakkı” kapsamıyla ele aldığı ve sınırlandırdığına işaret etti. “Adil yargılama hakkı” ve diğer anayasal hükümlerinin de ihlal edildiğinin tespit edilmesi yönünde başvuru yaptıklarını belirten avukatlar, “Adil yargılanma hakkının ihlal talebinin özel ve aile hayatına saygı hakkı kapsamında eritilmek istendiği anlaşılmaktadır. Bakanlığın çıkarsadığı türden bir tespit yerinde değildir” diye belirtti.
Bakanlığı örneklerle yalanladılar
Bakanlığın yasal düzenlemeleri dikkate almadığına ve uymadığına dikkat çeken avukatlar, buna örnek olarak müvekkilleri ile her gün görüşme hakları olmasına rağmen bu haklarının 2011 yıllana kadar haftada bir kez ve bir saat ile fiilen sınırlandırıldığını paylaştı. Avukatlar, savcılığın ve idarenin bu fiili duruma dahi riayet etmediklerini belirterek, “Sayın Abdullah Öcalan, 27 Temmuz 2011’den itibaren sadece 5 avukat görüşmesi gerçekleştirmiştir. Yine 2014’den itibaren sadece 5 aile görüşü gerçekleştirebilmiştir. Arkadaşlarıyla görüştürülmesi hakkı ise ne yasal ne de fiili olarak tanınmıştır. Sayın Abdullah Öcalan 24 yılı aşkın süre boyunca yalnızca 2 telefon görüşmesi gerçekleştirmiştir. Bu görüşmeler de olağan dışı nedenlerden ötürü yaşanmıştır. En son telefon görüşmesi olan 25 Mart 2021’den itibaren ise kendisinden hiçbir şekilde haber dahi alınamıyor” ifadelerine yer verdi.
AİHM işkence diyor
Abdullah Öcalan’ın 12 yıl boyunca en az 23 bin saat boyunca avukatları ile görüşme hakkının olduğunu ancak bu hakkın sadece 7-8 saatini kullanılabildiğini ayrıca 200’den fazla aile görüş hakkından ise sadece 5’nin gerçekleştiğine dikkat çeken avukatlar, Abdullah Öcalan’ın “ömür boyu” cezaevinde tutulmasına dair Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 18 Mart 2014’te verdiği karara da değindi. AİHM’in bu durumu işkence olarak tespit ettiğini belirten avukatlar, bu tespitin, kararın yürürlüğe girdiği 2002’den beri geçerli olduğunu, yani müvekkillerinin 20 yıldır resmen hükme bağlanmış işkence koşullarında tutulduğuna işaret etti.
Varsayım üzerine karar
Avukat ve aile görüşlerinin ile haberleşme hakkının engellemesine dikkat çeken avukatlar, mevcut koşulların “Özel hayata saygı” hakkı kapsamını aştığını, söz konusu ihlallerin ağırlık boyutunun işkence olduğunu bu nedenle bakanlığın görüşlerinin dikkate alınmaması gerektiğini belirtti. Avukatlar, “Bakanlık, İnfaz Hakimliği’nin kısıtlama kabul kararını, ‘dışarıyı olumsuz etkileyeceği’ varsayımları üzerine verdiğini ifade etmiştir. Oysaki bakanlık da bilmektedir ki mevzuatın herhangi bir yerinde veya yasa maddesinde bir varsayım üzerine kısıtlama kararının verilebileceği düzenlenmemiştir. Hiçbir yasal düzenleme, infaz hakimliği kararında olduğu gibi avukat, aile ziyaretleri ve her türlü haberleşme yollarının tamamen yasaklanması ve dış dünya ile tüm bağlarının koparılmasını mümkün kılmamaktadır. Böylesi süresiz, belirsiz ve toplu bir yasağı hiçbir mahkeme de kendiliğinden alamaz” diye belirtti.
Hakimlik yasayı ihlal ediyor
İnfaz Hakimliği kararının anayasal hükümleri ihlal ettiğini vurgulayan avukatlar, engellemenin salt OHAL gerekçesine dayandırılamayacağı ve aynı zamanda Anayasa’nın 13, 15 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 15 ve 18’inci maddesine uygun davranılmadığına dikkat çekti. Avukatlar, şu ifadelerin de altını çizdi: “Bütün hakların süresiz ve belirsiz yasaklanamayacağı, 667 sayılı KHK’nin ise infaz hakimliği kararından bir gün sonra yürürlüğe girdiği, bu nedenle konu ve yürürlük tarihi açısından da başvurucu için geçerli olmadığı izah edilmiştir. İnfaz Hakimliği kararı esnasında yürürlükte olmayan bir KHK’ye itiraz mercii olan Ağır Ceza Mahkemesince sonradan dayanılmasının da hukuki öngörülebilirliği yoktur.”
Düzenleme yok
Avukatlar, hakimlik kararının 5275 sayılı yasanın 59’uncu maddesine dayandırıldığını ancak engellemeye konu edinen bu maddenin sonradan değiştiğini belirterek, değerlendirmenin mevcut hali yerine hakimliğin karar aldığı tarihteki hali ile değerlendirmesi gerektiğini ancak Bakanlığın şu anki halini esas alarak AYM’yi yanıltmaya çalıştığına dikkat çekti. Avukatlar, “Bakanlık, değerlendirmeyi Şubat 2018 tarihinde torba yasa ile yasalara yerleştirilen KHK düzenlemesine göre yapmaya çalışmaktadır. Ki bu durumun kendisi OHAL hukukuna aykırıdır. Bir KHK ancak OHAL ile ilgili ve OHAL süresi boyunca geçerli olabilir. OHAL bittikten sonra hükümsüz kalacak olan düzenlemelerin yasal hale getirilmesi Anayasa ve AİHS hükümlerine, sınırlama ölçütlerine aykırıdır. OHAL süresi boyunca, yani avukat görüşünün süresiz yasaklanması mümkün değildir. Zaten gerekçe yapılan 5275 sayılı yasanın 59/4. fıkrası avukat yasağını dair herhangi bir düzenleme barındırmamaktadır” diyerek, duruma açıklık getirdi.
Yine avukatlar, bir hükümlünün avukatları ile görüşmelerini yasaklayan herhangi bir düzenlemenin olmadığını, söz konusu maddenin yalnızca ziyaret esnasındaki belgelerin hakimlikçe incelenmesi veya görüş esnasında bir görevlinin bulunması hususunu düzenlendiğini belirtti. Bu sınırlı düzenleme ile ilgili olarak da avukatlar, “Ve elbette bunların mümkün olabilmesi için de öncelikle bir avukat görüşünün olması gerekmektedir. Yasal düzenleme, avukat yasağını düzenlememesine rağmen infaz hakimi yasanın hilafına süresiz bir avukat yasağı kararı vermiştir. Fakat bakanlık görüşünde; müdahalenin bu öngörülememe hallerine, kanuni olmama, orantılı ve ölçülü olmama durumlarına yönelik hiçbir cevaba veya açıklayıcı görüşe rastlanılmamıştır. Bundan dolayı da diğer görüşlerinin dikkate alınması kanunen mümkün değildir” ifadelerine yer verdi.
Tecride gerekçe
İşkence yasağına dair Anayasa ve AİHS’te yer alan hususlara dikkat çeken avukatlar, “Dolayısıyla özellikle darbe girişimi bahanesi ile orantılılık ve ölçülülük ilkelerine uymadan Sayın Abdullah Öcalan’ın dış dünyadan tüm bağlarının koparılması ve bunun aslında hiçbir hukuki öngörülebilirliğe, kanunilik ilkesine dayanmadan karara bağlanması sosyal ve duyusal izolasyona yol açmıştır” diye belirtti.
Tüm yasal ve anayasal düzenlemelerin ihlal edildiğinin altını çizen avukatlar, bu kararın siyasi olduğunu vurgulayarak, Abdullah Öcalan’a yönelik bu tutum nedeniyle yıllardır toplumun ekonomik, siyasal ve sosyal bir buhran ile karşı karşıya kaldığına da işaret etti.
AİHM kararı tahrip edildi
Avukatlar başvurusunda, bakanlığın tecrit ve işkenceyi meşrulaştırmaya çalıştığını ve bu doğrultuda “AİHM’in tespitleri” şeklinde yer verdiği tespitlerin Türkiye’nin “Öcalan No.2” kararındaki argümanlar olduğunu ve bu argümanların AİHM’in tespitleri gibi sunmaya çalışıldığına dikkat çekerek, bakanlığı teşhir etti. AİHM’in verdiği Abdullah Öcalan (No.2) kararı ile bakanlığın sunduğu kısımların birbiriyle uyuşmadığını belirten avukatlar, “İlgili karara yapılan atıflar orijinal kararla uyuşmamakta olup ileri sürülen argümanlara geçerlilik kazandırmak üzere kısaltılmış ya da tahrif edilmiştir” diyerek, bakanlığın referans aldığı argümanlar ile AİHM’in asıl tespitlerine yer verdi.
Aile de cezalandırılıyor
Hakimliğin OHAL’in hemen akabinde 21 Temmuz 2016’da aldığı kararın Şubat 2018 dönemine kadar sürdüğünü, ardından Abdullah Öcalan ile avukat ve aile görüş yasaklarının İnfaz Hakimliği kararı ile 6 aylık sürelerle alınmaya başlandığını aktaran avukatlar, 14 Eylül 2018 itibariyle de aile görüşlerinin disiplin cezalarıyla periyodik bir şekilde yasaklandığını ve bu disiplin cezalarının içeriğinin ise gizli tutulduğunu ve paylaşılmadığını başvuruda dikkat çekti.
Avukatlar, İnfaz Hakimliğince alınan avukat yasakları ile disiplin kurulunca alınan aile disiplin cezalarının ayrı bir cezalandırma yöntemi olarak ele alındığını kaydetti. Bu durumun sistematik bir “eziyet” ve “kötü muamele” aracına dönüştüğüne dikkat çeken avukatlar, görüşmelere engel olarak “Elde olmayan aksaklıklar” ile “Gemi bozuk” gerekçesinin öne sürülmesine tepki gösterdi. Avukatlar bu durumun hem Abdullah Öcalan’a hem de aile fertlerine yönelik bir cezalandırma yöntemi olduğuna işaret etti.
Her açıdan işkence
Avukatlar, devamında ise şunlara yer verdi: “Başvuruya konu karar neticesinde süresiz bir sosyal ve duyusal tecride yol açılmıştır. Bu mutlak iletişimsizliğin ve yasakların süresi, saiki, şiddeti, başvurucunun öznel tutulma koşulları, yaşı, sağlık durumları da mevcut koşulları ağırlaştıran unsurlardır. Dolayısıyla her açıdan işkence yasağının ihlali için aranan asgari şiddet eşiği uzun bir süredir aşılmıştır. Mevcut koşullar insanlık dışı bir muamele ile işkence arasında seyretmektedir.”
Avukatlar, istemleri doğrultusunda karar verilmesini talep etti.
Haber: Mehmet Aslan /MA