Abdullah Öcalan’ın aile ve avukat görüşlerinin engellenmesine dair Adalet Bakanlığından AYM bildirilen görüş İmralı’da ‘kötü muamele yok’, elde olmayan sebebler denilerek durumun makul olduğu ileri sürüldü
Uluslararası komployla 15 Şubat 1999 tarihinde Türkiye’ye getirilen PKK Lideri Abdullah Öcalan, Bursa’nın Mudanya ilçesineki İmralı Adası’nda bulunan F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde 24 yıldır ağır tecrit altında tutuluyor. Abdullah Öcalan, en son kardeşi Mehmet Öcalan ile 25 Mart 2021 tarihinde kısa bir telefon görüşmesi yapabildi. Kesintili telefon görüşmesinden bu yana Abdullah Öcalan ile aynı cezaevinde tutulan Hamili Yıldırım, Veysi Aktaş ve Ömer Hayri Konar’dan bilgi alınamıyor.
Ziyaretçi engelli
Cezaevi idaresi, Abdullah Öcalan ve diğer tutuklulara dair 7 Mayıs 2021 tarihinde aldığı kararla ziyaretçi kabulünü engelledi. Kararla ilgili avukatlar bilgilendirilmedi. Böylece avukatlara itiraz hakkı tanınmadı. Tutuklulardan Veysi Aktaş, Bursa 1’inci İnfaz Hakimliği’ne başvuruda bulundu. Ancak itiraz başvurusu hakimlik tarafından 1 Haziran 2021’de reddedildi. Aktaş, daha sonra hakimliğin kararını Bursa 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’ne taşıdı. Mahkeme, 18 Haziran’da itirazı reddetti ve böylece karar kesinleşti.
‘Avukatlarla iletişimi kesildi’
Cezaevi idaresi, 18 Ağustos ve 23 Kasım 2021 tarihlerinde iki ayrı karar daha alarak, toplamda 6 ay ziyaretçi görüşünü engelledi. Bunun yanı sıra Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı da, Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla iletişimini kesmek için 12 Ekim 2021’de talepte bulundu. Talebi değerlendiren Bursa 4’üncü İnfaz Hakimliği, aynı gün savcının talebi yönünde karar vererek, Abdullah Öcalan’ın avukatları ile görüştürülmesini 6 ay boyunca engelleme kararı aldı ve karar aynı yılın 22 Ekim’inde kesinleşti. Avukatlar, 22 Kasım 2021’de Abdullah Öcalan ve cezaevindeki diğer müvekkilleriyle görüşme başvurusu yaptı. Bursa 4’üncü İnfaz Hakimliği, 6 aylık engelleme kararını ileri sürerek, başvuruyu reddetti. Ret kararı Bursa 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından gerekçelendirilmeden 1 Aralık 2021’de kesinleşti. Avukatlar, bunun üzerine 24 Aralık 2021’de ağırlaştırılmış tecrit ve engellemeler nedeniyle müvekkillerinin kötü muameleye maruz kaldığını belirterek, Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvuruda bulundu.
Bakanlık : Kötü muamele yok
8 yıl içerisinde Asrın Hukuk Bürosu tarafından AYM’ye onlarca başvuru yapıldı. AYM’nin bu başvurulardan 23’üne dair Adalet Bakanlığı’ndan görüş istediği öğrenildi. Mezopotamya Ajansı (MA), Bakanlığın avukat ve aile görüşlerinin engellenmesine dair yapılan başvuruya dair 24 Mart’ta AYM’ye sunduğu görüşe ulaştı. Bakanlık, mahkeme kararlarına işaret ederek, İmralı’daki teciridin “kötü muamele” olmadığını savundu. Kötü muamelenin “göreceli” olduğunu ileri süren Bakanlık, engellemelere dair kararları anımsatarak, tecridi “hafif” buldu ve İmralı’da “kötü muamele” olmadığını kaydetti. Bakanlık, yanıtında Abdullah Öcalan ile diğer tutukluların aile, avukat, telefon, mektup alma ve gönderme haklarının mevzuata göre uygulandığını ileri sürdü. Söz konusu durumu ise, 2011 yıllından itibaren sadece 5 kez “istisna” bir şekilde gerçekleşen avukat görüşleri ile Abdullah Öcalan’ın İmralı’ya getirildikten sonra ilk defa 27 Nisan 2020’de ailesi ile yaptığı telefon görüşmesi üzerinden savundu. Bakanlık yanıtında, ayrıca Abdullah Öcalan ve diğer tutuklulara verilen ceza infazına dair, “benzer durumdaki diğer hükümlülerin cezasına göre nazaran daha fazla zorluğu içerisinde barındırmaktadır” denildi. Böylece Abdullah Öcalan ve diğer 3 tutuklunun infazlarında “ayrımcılık” yaptığını itiraf etti.
‘Elde olmayan sebebler’
Bakanlık, aile ve avukat görüşlerinin yaptırılmamasına dair, “Abdullah Öcalan ve onunla aynı ceza infaz kurumunda kalan diğer başvurucuların aileleri ve avukatları ile görüşmelerinde elde olmayan sebeplerden aksaklıkların yaşanmasının ve sıkı güvenlik tedbirlerinin alınmasının makul bir durum olduğu ve açıkça dayanaktan yoksun (…)” değerlendirmesi yapması dikkat çekti. Ancak söz konusu “elde olmayan sebeplerin” ne olduğuna dair herhangi bir bilgi sunulmadı.
‘Engellemeler keyfi değil’
Bakanlık, Öcalan’ın 12 Ocak, 5 Haziran ve 12 Ağustos 2019 tarihlerinde kardeşinin yaptığı telefon görüşmelerini hatırlatarak engellemelerin “keyfi” olmadığını savundu. Bakanlık, Abdullah Öcalan’a 2021 yıllında 162, 2022’de ise 77 mektup verildiğini iddia etti. Bakanlık, diğer tutuklara da mektupların verildiğini kaydetti. Bakanlık, mektuplara dair başka bir ayrıntı vermekten kaçındı. Ayrıca Abdullah Öcalan ve diğer tutukluların dışarıya herhangi bir mektup gönderememelerine dair görüş belirtmekten de kaçındı.
Avukatlar: İncommunicado koşularında tutuluyor
AYM, Bakanlığın görüş bildirmesinin ardından 3 Nisan’da Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından görüş istedi. 18 Nisan’a kadar 23 dosya hakkında görüş bildiren avukatlar, aile ve avukat görüşlerinin engellemesine dair Bakanlığın ileri sürdüğü argümanların gerçeği yansıtmadığını vurguladı. Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Komitesi’nin Benali-Libya kararına işaret eden avukatlar, aile ve avukat görüşlerinin engellenmesiyle BM’nin işkence yasağının ihlal edildiğini ve durumun “incommunicado (mutlak iletişimsizlik)” olarak nitelendirildiğini hatırlattı. Abdullah Öcalan ve diğer müvekkillerinin 25 Mart 2021 tarihinden itibaren “incommunicado (mutlak iletişimsizlik)” koşullarında tutulduğunu belirttiler.
‘Mektuplar engellenmiştir’
Abdullah Öcalan’dan son 25 aydır hiç haber alınmadığına dikkat çeken avukatlar, Bakanlığın “mektup” verildiğine dair iddiasının da “spekülasyon” olduğunu ve teyit edilmesi gerektiğini aktardı. Avukatlar, AYM’ye yaptığı bildirimde, “20 Temmuz 2016 tarihinden sonra başvurucuların mektup yazması engellenmiştir. Avukatları tarafından birçok mektup yazılmasına rağmen bunların başvuruculara teslim edilip, edilmediği bilinmemekle beraber bu hususu denetleyecek şeffaf ve aleni bir mekanizma da mevcut değildir. Bu hususa dair Bakanlığın başvurucuya gelen toplam mektup ile verilmeyen ve sansürlenen mektup sayısı; başvurucunun göndermek istediği ancak gönderilenlerin yanı sıra el konulan mektup sayısına ilişkin evrakların sunulması önemli olacaktır” ifadelerine yer verdi.
‘Haklar gasp ediliyor, ceza içinde ceza’
Uluslararası ve ulusal mevzuata işaret eden avukatlar, bu kapsamda Abdullah Öcalan ve diğer müvekkillerinin haklarının gasp edildiğini belirtti. İmralı Adası’nın Türkiye’de tek ada cezaevi olduğu ve askeri yasak bölge kapsamında olduğu, olağanüstü bir rejimle yönetildiğini hatırlatan avukatlar, bunun tecrit olduğunu, üzerine bir de avukat, aile, telefon ve mektup hakkının engellemesinin ayrı bir “ceza” sistemi halini aldığını ve bunun müvekkillerine dayatıldığını belirtti. Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi’nin (CPT) 5 Ağustos 2020’de hazırladığı ve İmralı’da uygulanan tecridi “kabul edilmez” olarak gördüğü raporuna dikkat çeken avukatlar, CPT’nin raporda aile görüşlerinin engellenmesinin “resmi gerekçesinin” aldatıcı bulduğunu anımsattı.
‘Özel bir uygulama rejimi söz konusu’
Kişinin fiziksel ve moral direncini kırabilecek nitelikteki şartlar ve muamelelerin “kötü muamele” yasağı ile bağlantılı olduğunu vurgulayan avukatlar, “Temiz havaya çıkma imkanlarından birbirleriyle görüşme periyodu, basılı, görsel ve işitsel yayınlara ulaşma imkanları bilinmemektedir. Dış dünyadan tam bir izolasyon halinde tutuluyor olmaları, hiçbir haber alınamıyor oluşu ve bu koşulların denetlenemiyor oluşu her türlü ihlal açısından potansiyel risk barındırmaktadır. Mevcut ağırlaştırılmış infaz rejiminin uygulama biçimi ile haber alamama hali başvuruculara özgü bir muameledir. Özellikle askeri yasak bölgesindeki ada hapishanesinde tutulmaları ve başvuru formunda anlatılan ayrıntılı hapishane koşulları başvuruculara özgüdür. Genel bir yaklaşımı aşan özel bir uygulama rejimi söz konusudur. Bu nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesi ihlal edilmiştir” diye kaydetti.
‘Demokrasi için muhataplık vurgusu’
Avukatlar, Abdullah Öcalan’ın Kürt toplumundaki önemine ve rolüne işaret ederek, Türkiye’de demokratik bir işleyişin hakim kılınabilmesi için tek muhatap olduğuna dikkat çekti. Ayrıca “Diyalog süreci”ne değinen avukatlar, Abdullah Öcalan’ın sessinin dışarıya yansıması durumunda oluşan havaya dikkat çekerek, aile, avukat görüşlerinin engellenmesinin son bulması gerektiğini ifade etti.
Yıllarca avukatların başvurularını yanıtsız bırakan AYM’nin, söz konusu son başvuruları ne zaman karara bağlayacağı ise belirsizliğini koruyor.
Kaynak: Mehmet Aslan / MA