Devlet Bahçeli’nin ikinci defa tekrar ettiği “Öcalan tecritten çıkarılsın, DEM Parti grubuna gelsin, örgütü dağıttığını, PKK’yi lağvettiğini açıklasın, umut hakkı kapısı ardına kadar açılsın” sözleri ulusalcı medyada kayyım darbesiyle sokaklar karıştığı halde hala konu edilmekte. Neden acaba?
Ulusalcılar örgütün dağıtılmasına ve PKK’nin lağvedilmesine mi karşı çıkıyorlar? MHP’liler de zaten bu soruyu sormakta.
Karşılıklı atışma her iki tarafın kafalarını karma karışık ediyor.
Ama şunu söylemeliyim: Devlet savaşta sonuç alamadı, Kürt halkını PKK’ye karşı düşmanlaştıramadı. Bahçeli işte bu objektif gerçeği ifade ediyor. “Biz bitiremedik, özgürlüğü karşılığında o bitirsin” demiş oluyor. “O bitirsin” demek Öcalan’ın muhataplığını ilan etmek anlamına geliyor. Tuşa gelmek üzere olan pehlivanın rakibine ‘tuş olacaksın pes et” demesi gibi bir şey.
Şu da var: Kandil yıllardan beri, özellikle geçen yıl Ekim ayında başlatılan hamleyle Öcalan’a özgürlük hedefini uluslararası bir düzeye yükseltti. Bahçeli bu hamlenin birçok devletin içinde yankılandığını herkes gibi görüyor. Türkiye için Öcalan’ı esarette ve tecritte tutmak her geçen gün zorlaşıyor. “Kürt halkının ve Batının zoruyla olacağına biz Öcalan’ı tecritten çıkaralım” diye, maçovari “erkeklik bizde kalsın” gibi bir şey.
Anlaşılır şekilde yazarsam şöyle: Bahçeli, Öcalan’dan yardım istiyor. Çünkü Türk devleti zorda. Kendisi de bunu “dört tarafımızda savaş var” diyerek durumu özetliyor. Söylemese de NATO zoruyla, muhtemelen İran’a karşı savaşa sürükleneceğinden korkuyor. Halkın başına geleceklerden değil, devletin başına geleceklerden dolayı telaşlı. Haklı bir telaş. Böyle bir durumda Öcalan’ın Türk ve Kürt halklarının çıkarlarını düşüneceğinden ve o nedenle her türlü fedakarlığı yapacağından emin. Yani siz onun “terörist başı” laflarına boş verin, Bahçeli Öcalan’ın sorumluluk duygusuna güvendiğini dile getiriyor. Özgür Özel’e “hakaretlerimden alınma, bunları siyaseten söylüyorum” demişti ya, onun gibi bir şey.
Kendi hedefini PKK’lilerin teslim olması ve PKK’nin lağvedilmesi gibi yüksek perdeden dile getirse bile, bu, “siyaseten” yapılmış bir pazarlık. Bahçeli Öcalan’ın 2013 Newrozu’nda yaptığı konuşmada dile getirdiği “gerillanın Türkiye dışına çekilmesi” ve “silahın yerini siyasete bırakması” yönündeki çözüme çoktan razı. Çünkü Öcalan’ın çözüm planı ekstrem hedefler içermiyor: Kürt sorununda çözüme bir defada değil, siyasi müzakereler sürecinde adım adım ilerlenmesini hedefliyor ve şu “kırmızı çizgi”yi ön şart olarak görüyor: Rojava’yla dostluk. Bu yolu da kendisinin özgürlüğünü önşart gibi ileri sürerek yapmıyor. “Öcalan’a özgürlük” ön şartı Kandil’in, Kürt halkının, uluslararası demokratik kamuoyunun “ön şartı.”
Demek ki Bahçeli’nin “umut hakkının kapıları ardına kadar açılsın” sözleri de, başta Avrupa Konseyi’nin olmak üzere bu “önşart” sahiplerinin talebine zorunlu bir cevap oluyor. “Terörün bitmesi” dediği de “barış” anlamına geliyor. Dedim ya, kullandığı hakaretamiz üslup “siyaseten” yapılıyor.
Sonuç; Bahçeli Öcalan’ın ünlü Newroz konuşmasında çizdiği çizgiye gelmiş bulunuyor. Elbette amacı Kürt sorununu çözmek değil. İsmiyle müsemma Devletinin ali menfaatleri. Çünkü dünya savaşı şartlarında içeride savaşı sürdürmek, dünya savaşında yenilmeyi peşinen kabul etmektir.
Buradan ne çıkıyor? Şu çıkıyor: “İç cephede sulh, dünyada savaş”.
Kürt özgürlük hareketi ise “iç cephede barışı” kabul ediyor, “dünyada savaşa” karşı çıkıyor. Somut olarak Kandil Bahçeli’nin “gelsin gerillayı dağıtsın, PKK’yi lağvetsin, özgür olsun” sözünün ilk iki hedefine gülüyor ve son “özgürlük” hedefine odaklanıyor. Çünkü Öcalan’ın özgürlüğü demek, yalnız Türkiye’nin değil, Suriye’nin, Irak ve İran’ın savaş belasından kurtulması için son çare. Öcalan’ın fiili liderliğinde elli milyonluk Kürt halkı ve dostları, birkaç yüzbinlik özsavunma güçleri, bu dört devletin savaşa bulaşmasını önleyecek olan belirleyici barış faktörü olacaktır. Öcalan savaşta harap olmuş ülkelerde Kürt halkı için çözüm değil ölüm-kalım meselesinin can alıcı mesele olacağını biliyor. Bahçeli işte buna güvenerek, bölge barışı için ya da halklar adına değil, devletinin bekası adına son çare olarak Öcalan’dan “yardım” istiyor.
Herkes Öcalan’ın devlet için değil, ama halklar için bu yardımı yapacağını bilir. O nedenledir ki, Öcalan aile görüşmesinde “tecridin devam ettiğini ve rolünü oynaması için şartların yerine getirilmediğini” söylemiştir.
Bu açıklama ve ardından Kürt özgürlük hareketinin bütün bileşenleri Öcalan’ın önderliğinde birleştiklerini ve onun çizdiği yolda yürüyeceklerini ilan ederek,
Bahçeli’nin “teslim olun” çağrısına meydan okumuştur.
Ve bu da İmralı ile Kandil’i karşı karşıya getirip zayıflatma ve zayıf muhataplara devletin planlarını dayatma art düşüncesini boşa çıkarmıştır.
Şimdi Saray ikilisi, rotayı “erken seçim baskınına” çevirmekte, CHP’yi ayrıştırma ve DEM Parti’yi kapatma yolunda kayyım darbesi yapmakta, daha beteri tüm muhalefeti tasfiye etmek amacıyla, onları “etki ajanlığı” yasasını çıkartarak “muhalefetsiz faşizme” kapıyı açmaya çalışmaktadır. Bu aynı zamanda NATO’nun zoruyla muhtemelen İran’a karşı savaşa “içeride savaş cephesini” güçlendirme hazırlığıdır. Bu hazırlık şu anda Türk kamuoyunda Trump “aşkı” yaratılarak yapılmaktadır.
O halde bırakalım Bahçeli’nin niyetiyle uğraşmayı. Şimdi yapılması gereken, Saray herkesi “casuslukla” avlamaya kalkmadan ve savaş hazırlığını tamamlamadan, onu “hemen şimdi erken seçim, Erdoğan istifa, geçici seçim hükümeti ve TBMM’den çekilme ültimatomu” ile karşı karşıya bırakmaktır.