Bu yazı seçim öncesi son yazım. 31 Mart’a şu anda sadece dört gün var. Açlık grevindeki Leyla Güven’in, zindanlardaki 7 bin tutsağın, Strasburg ve dünyanın bir çok yerindeki açlık grevcilerinin ölüme karşı dört gün daha direneceğini umuyorum.
Tecrit’i protesto etmek ve açlık grevcileriyle dayanışmayı büyütmek için canına kıyanlara bu dört gün boyunca tek bir kadın ya da erkek tutsağın eklenmemesini de temenni ediyorum. Bizzat Leyla Güven ve PKK Yürütme Kurulu üyesi Duran Kalkan “direnmek için yaşamak” gerektiğini büyük harflerle ilan ettiler. Bu bilginin tüm zindandaki tutsaklara ulaştığını düşünmek istiyorum. HDP seçmenlerine gelince…
Partiniz her biriniz için çok zor bir karar aldı. Selahattin Demirtaş’ın dediği gibi “ancak bağrınıza taş basarak” oy vereceğiniz parti ve adaylara oy vermeye çağırdı. HDP seçmenleriyle ilgili havuz medyasında abuk sabuk nice tahminler öne sürüldü; kamuoyu yoklamaları yapan şirketler anketörlerini HDP seçmenlerinin ayağına gönderdi. Aradıkları yanıt, “acaba HDP’nin çağrısına HDP seçmeni hangi oranda yanıt verecek?” sorusunun yanıtıydı.
Seçmen sayısı milyonları bulduğunda onların seçimlerdeki eğilimini kestirmek hiç kuşkusuz bir hayli zor olur. O nedenle kamuoyu yoklamaları neredeyse her hafta yapılır. Seçmendeki eğilim değişiklikleri dikkatle analiz edilir. Neden böyle yapılır? Çünkü genel olarak milyonları bulan seçmen kitlesi seçim kampanyalarından etkilenir. Dün desteklediğinden bugün vazgeçebilir. Nefret ettiğine bir anda kayabilir.
Sonuçta sosyolojik bir varlık olan seçmenin eğilimi ekonomik gidişe, tehditlere, hakaretlere, medyanın tek yanlı bombardımanına, evet en çok da bu bombardımana göre ters yüz olabilir. Ama toprakları her gün hakiki bombalarla bombardıman edilen HDP kitlesine bunların hiç biri sökmez.
Bu seçmen kitlesi ile HDP’nin bir kaç yüz kişilik yönetimi arasında hemen hemen hiç bir fark yoktur. Hatta diyebiliriz ki, kimi durumlarda ezici çoğunluğu sağlam dursa da bu yöneticilerin arasından kafası karışan, gönlü bulanan, ayağı sürçen kimileri çıkabilir, ama HDP seçmen kitlesinden, iddia ediyorum en ağır medya bombardımanı, Erdoğan’ın fırlattığı “kazan bombaları” da dahil, tek bir taşı bile yerinden oynatamaz.
Örgütlü ve bilinçli bir topluluktur HDP kitlesi. Sezai Temelli ve Pervin Buldan, şimdiki HDP seçim taktiğini karar altına almasaydılar, bu seçmen kitlesi HDP’yi böyle bir karar almaya zorlardı. Neden? Çünkü bu seçmen kitlesi, en yaman strateji uzmanından daha fazla uzmandır.
Günahı kadar sevmediği CHP ve İyi Parti ittifakına oy vermenin Saray rejimini 7 büyüklüğünde bir depremle sarsacağını, Kürt halkının önüne çekilen faşizm barajını 50 metre yüksekliğindeki dalgalar halinde patlayacak tsunami ile yıkacağını kendi tecrübesiyle bilir. Bu faşist baraj bir kere çatlaya görsün, onu yeniden onarıp, sıvayıp, pekiştirmek için geçecek bir kaç ay içinde, halkın yeniden örgütlülüğünü tamamlayacağını ve geçmişten alınan derslerle çok daha sonuç alıcı bir direnişi örgütleyeceğini HDP seçmeni, ekonomistlerden, politologlardan, biz köşe yazarlarından ve siyaset erbabından yüz kere daha kesin bir sezgiyle görür.
O nedenle HDP seçmeninin bu seçimde metropollerde, İstanbul’da, İzmir’de, Ankara’da, Adana’da, Mersin’de v.s. ne yapacağını sormanın hiç bir anlamı yoktur. Bu seçmen Kürdistan’da kayyımları silip süpürecek, metropollerde AKP-MHP-Kontrgerilla ittifakını ya da Erdoğan-Bahçeli-Çiller- Ağar ortaklığını geriletecektir. Şimdi HDP seçmeninin karşısında duran soru “ne için oy vermek” sorusu değil.
Bu soru çoktan yanıtlandı. HDP seçmeninin ve bütün demokratik güçlerin, hatta demokratik olmayan Saray rejimi muhaliflerinin karşısında duran soru, 31 Mart gecesi, 1 Nisan günü ve onu izleyen krizlerle ve zorbalıklarla alt üst olacak sonraki günlerde “neyi, nasıl, kimlerle yapmalı” sorusudur. Türkiye’nin en tutarlı ve birikimli liberallerinin başında gelen Prof. Cengiz Aktar, geçenlerde Ahval’de yazdığı yazıda “hiç bir şey yokmuş gibi” yapıp etmeye karşı sert eleştirilerde bulunmuş, “artık faşizme karşı şiddeti dışlayan sivil itaatsizlik” eylemlerini düşünme zamanı geldiğini anlatmıştı.
Dört gün sonrası için oy vermeye ve sandıkları korumaya yoğunlaşırken, beş gün sonrayı da düşünmek gereklidir. HDP’nin seçmen kitlesi acaba beş gün sonra ne yapacağını biliyor mu? Bildiği o kadar açık ki, HDP örgütleri tutuklamalarla akıl almaz bir şekilde felce uğratılırken, bu seçmen kitlesi olaya el koymuş, 6 milyonluk bir “örgüt” gibi seçim kampanyasını bizzat yürütmüştür. Yani HDP halktır ve halk ne yapmak gerektiğini bilmektedir. Manevi taşları bağrımıza basalım, seçimden sonra da cebimizde saklayalım. Çünkü umulmadık taş, yarar baş…