İstanbul Kürt Film Festivali’nde birçok yapım ilk kez seyirci karşısına çıkıyor. Sinema üzerine yapılan panelde konuşan senarist Hüseyin Kuzu, bağımsız sinemadaki dönüşümü eleştirdi
İstanbul Kürt Film Festivali film, belgesel ve kısa film gösterimlerinin yanı sıra tiyatro oyunları ve panellerle devam ediyor. Mezopotamya Sinema tarafından organize edilen festivalin ikinci gününde Beyoğlu’ndaki Mezopotamya Sahne’de, Kürt Sineması’nın Tarihsel Gelişimi üzerine yapılan bir panelle başladı. Nalin Acar’ın moderatör olduğu panelin konukları ise senarist Hüseyin Kuzu ve yönetmen Haşim Aydemir oldu. Panele çok sayıda sinema takipçisi ve sinema okuyucusu katıldı. Panelde konuşan senarist Hüseyin Kuzu, Türkiye’de sinema salonlarının gittikçe azaldığına dikkat çekerek, 1980 yılının başlarında yaklaşık 2 bin 500 sinema salonu olduğunu şimdi ise bu salonların 300’e kadar gerilediğini aktardı. Kuzu, teknolojik gelişmelerin film sayısında artışı noktasında etkili olduğunu ancak filmlerin içerik olarak kalitelerinin düştüğünü belirtti.
Bağımsız sinema kavramının da tam olarak anlaşılmadığını söyleyen Kuzu, şöyle devam etti: “Bağımsız sinema dövüşür, burada bir sermaye vardır, onun kapattığı alana karşı sinema yapmaya çalışırlar. Burada her şey rahat, bakanlıktan para alıyorsun, kendine film çekiyorsun, seyirci umrunda değil sonra da kalkıp bağımsız sinemacıyım diyorsun. Bunu diyen sinemacı bağımsız olabilir mi? Ama dediler, hatta dijital aletler yokken dediler bunu. Bir yandan olumlu olan bir şey festivaller falan diyoruz, ama şöyle bir cümle dememeli bağımsız sinemacılar ‘Madem seyirci filmimi seyretmez, ben de alıp bobinlerimi Avrupa Festivallerine giderim’ diyor. Bu ne demek. Ciddi ayıplanması gereken bir durum. ‘Film bobinleri’ diyor bir de dijital değil.
‘Buradan alacağım kimlik bana yeter, kimse seyretmese de olur’ diyor. Bağımsız sinemacı öyle demez. Köye giden o bağımsız sinemacı nerde? Kendisine seyirci bulmak için, dağa, köye gidiyor. Buradaki de ‘seyretmezlerse seyretmesinler’ diyor. Ters dönmüş durumda.” Gezi Parkı eylemleri üzerinden kendini bağımsız sinemacı olarak gören sinemacıları da eleştiren Kuzu, “Gezi Parkı eylemleri oldu, kaç milyon insan katıldı eylemlere. Bir tane Gezi filmi çeken var mı? Bir tane film yapılamadı Gezi’yle ilgili. Öyle toplama belgeseller falan bahsetmiyorum film film. Anlatabildim mi? İşte bunu yapacak adama ben bağımsız sinemacı derim. Her şeyi göze alacak. Bu kadar da toplumsal olay ile de ilgilenmemek olmaz. Hani bağımsızdı bunlar?” dedi.
Yılmaz Güney’in etkisi
Kürt sinemasının tarihini anlatan yönetmen Haşim Aydemir ise konuşmasında, Yılmaz Güney’in yaptığı filmler ile Kürt sinemasına önemli bir katkı sağladığını dile getirerek, “Yılmaz Güney’in, Kürdistan’da referans gösterilmesi bunun kanıtıdır. Sınırlar yalnızca sinema alanında değil, yazarların ve şairlerin de ilgilendiği bir alan olmuştur. Kürtler aslında 5 bin yıl boyunca bu topraklarda özgür yaşadılar bunu en iyi Ahmed Arif’in 33 kurşun şiirindeki ‘Pasaporta ısınmamış içimiz, budur katlimize sebep suçumuz’ mısralarında görebiliriz. Kürt sineması da bu çerçevede gelişim gösteriyor. Bahman Ghobadi ‘Sarhoş Atlar Zamanı’ ve ‘Kaplumbağalar da Uçar’ filmlerinde yurtsuzluğu çok iyi işler. Halil Dağ, filmlerinde özgürlüğü ve sınırları çok işler. Özellikle ‘Kadınlar Sevdiği Zaman’ filminde bunu çok iyi bir görselliğe döker. Yurtsuzluk, özgürlük ve sınır ekseninde gelişen bu filmleri Yılmaz Güney’in filmlerinde de görebiliyoruz” dedi.
Festivalde neler izlendi?
Festivalin ikinci gününde çok sayıda gösterim yapıldı. İstanbul’da yaşayan sanatseverler gösterimlere yoğun ilgi gösterdi. Sahim Omer Kalîfa’nın ‘Acemi Avcı.’ Halis Sarıtag’ın ‘Eksik’, Ferdi Taşkır’ın ‘Sis’ isimli kısa filmleri izleyiciyle buluştu. Yine Diyarbakır’da KHK ile kapatılan Ferzad Kemanger Okulu’nda Kürtçe eğitim gören çocukları anlatan, “Yasaklı bir dil, mühürlenen bir okul, evlerde ana dillerinde eğitim gören çocuklar ve evlerini okula çeviren aileler… Her Ev Bir Okul, yasaklı bir dili tekrar diriltmeye çalışan insanların öyküsü” olan Ardîn Dîren’in yönettiği ‘Her Ev Bir Okul’ belgeseli gösterildi. Hüseyin Tabak’ın, Yılmaz Güney’in yaşamını konu olan ‘Çirkin Kral Efsanesi’ belgeseli de izleyicilerden yoğun ilgi gördü.
Têne Ez ayakta alkışlandı
Kürtçe tiyatro alanında önemli oyunlar sergileyen Teatra Jiyana Nû da festivalde sahne aldı. Charlie Chaplin’in 1940’da yazıp yönettiği ve oynadığı Büyük Diktatör filminin Kürtçe tiyatroya uyarlanan Têne Ez (Sadece Ben) sahnelendi.
Festivalde bugün ne var?
Saat 13.00’da
Haşim Aydemir’in “14 Temmuz” filmi gösterilecek.
Sinopsis
“Kendi topraklarında varlıkları, kimlikleri, dilleri ve kültürleri yasaklanan Kürtler, devlete karşı Diyarbakır Cezaevi’ndeki 5 no’lu zindanda, amansız bir mücadele başlattı. Kürt halkının direnişini betona gömmek için zindanda, Auschwitz’i aratmayan zulüm ve işkenceler uygulandı. Buna karşı bir grup devrimci, 14 Temmuz 1982’de büyük bir direniş başlattılar.’’
Saat 15.00’da
Hebun Polat’ın “Bir Ülke Vardır” isimli kısa filmi gösterilecek.
Sinopsis
Film, savaştan sonra hayata tutunmaya çalışan yaşlı bir kadın ve torununun hikayesine odaklanır Düzgün Akdeniz’in ‘Madun’, isimli kısa filmi gösterilecek.
Sinopsis
Film, toplumun “erkeklik” dayatmalarıyla yaşamını sürdürmekte olan trans bir kadının yaşamından bir gününü konu almaktadır. Rojava Sinema Komünü “12×1” kısa belgesel gösterilecek.
Sinopsis
Belgesel: Rojava’da çekilen filmlerin kamera arkasına odaklanan ve filmlerin çekim aşamasını ele alan bir çalışmadır. Amir Gholami’nin “12 Buıldıng no” kısa filmi gösterilecek.
Sinopsis
Sinopsis Film, kanalizasyon sistemlerinde yaşayan insanların sosyal çevrelerinin üst katta bulunan insanlar tarafından kirletilmesini konu almaktadır.
Saat 17.00’da
Kaveh Moeinfar’ın “Jina bê jiyan” isimli uzun metraj filmi gösterilecek.
Sinopsis
Kansere yakalanan Erdeşêr’in 6 aylık ömrü kalmıştır. Satiyar, Erdeşêr’in müzisyen oğludur ve babasının parasını borçlulardan alışılmadık bir şekilde alacaktır.
Saat 19.30’da
Sahim Omer Kalîfa’nın “Zagros” isimli uzun metraj filmi gösterilecek.
Sinopsis
Zagros adında Kürt bir çoban ile evli olan Havin, bir nedenden dolayı kayınbabasının suçlamasına maruz kalır. Havin 9 yaşındaki kızı ile Belçika’ya kaçar. Zagros, karısının suçsuz olduğuna inanır ve bu şüpheyi ortadan kaldırmak için babasını reddederek Batıya doğru yolculuğa çıkar.
KÜLTÜR SERVİSİ