Bizim buralarda pek duyulmasa iyi olur gerçi ama hadi söyleyeyim: 30 Nisan 1961 günü Cumhurbaşkanı François Duvalier’in altı yıl daha göreve devam edip etmeyeceğini belirlemek için Haiti’de yapılan referandum sonuçları çok ama çok tatlıydı! Duvalier, tam 1 milyon 320 bin 748 oy almıştı ve aleyhine verilmiş tek bir oy bile yoktu! Müthiş bir sonuçtu bu ve New York Times şöyle yazmıştı: “Latin Amerika, tarihi boyunca birçok hileli seçime tanıklık etti, ancak hiçbiri Haiti’de gerçekleşenden daha rezil değildi!”
Aslında hile sayılmazdı ki bu. Çünkü Duvalier, karşı oy verenleri çoktan temizlemişti!
Aile her şeydir!
François Duvalier (Papa Doc) ve oğlu Jean-Claude Duvalier’in (Baby Doc) hikâyesi çok tanıdık bir hikâyedir aslında. Toplam 29 yıl boyunca Haiti’nin kanını emen bu iki düzenbaz, diktatörlük sisteminin nasıl işlediğini gösteren çok somut bir örnektir. 1907 doğumlu olan Baba Duvalier, bildiğin doktordu aslında. ‘Papa-Doc’ adı da oradan geliyordu. 1934’te mezun oldu, 1943’e kadar da doktorluk yaptı. Bu arada Haiti’de yaygın olan ‘vudu’ kültürüne bulaştı. 1949’de Sağlık Bakanı oldu, sonra da halkçı reformları ve siyah milliyetçiliğini temel alan bir seçim kampanyasıyla 1957’de başkan seçildi. İlk yaptığı iş, asker sayısını azaltıp kendisine bağlı gizli polis gücü Tonton Macoute’ları kurup büyütmekti. Milis-polis karışımı bir aile çetesi olan Tonton Macoute, ordunun gücünün iki katından fazlasına sahipti. 1961’de ‘Başkanlık Sistemi’ni icat etti ve seçimde bütün oyların yüzde yüzünü aldı! Arada, kendi yardımcısı dâhil bütün siyasi rakiplerini katletti. Ülke cehenneme dönerken Duvalier ailesi, Haiti’nin son kuruşunu bile cebe indiriyordu.
1964’te daha iyisini yaptı!
Yine yüzde yüz oy aldığı bir ‘referandum’la kendisini ‘ömür boyu başkan’ ilan etti! Afişlerde İsa olarak resmediliyordu artık. Ardından orduyu neredeyse tümden dağıtıp, tek görevi kendisini korumak olan Tonton Macoute’yi büyüttü. İtiraz edenlerin çoğu ülkeden kaçtı, Haiti Devrimci Silahlı Güçleri (FARH) mücadeleye başlasa da çok zayıftılar ve ezildiler. 1957’den 1971’e kadar 26 bin insanı katletti bu arada. Fort Dimanche zindanı, Auschwitz Haitian olarak biliniyordu; daha da beterdi hatta. Bu arada, ABD yönetimi Küba felaketine karşı bu sahtekârı tabii ki destekliyordu!
Babam sağ olsun!
1971 tarihinde ölümünden kısa bir süre önce 19 yaşındaki oğlu Jean Claude’u kendisinden sonraki ‘ömür boyu başkan’ ilan etti. Onu da oylamayla yaptı ama. Demokrasi her şeyin başı! 2 milyon 391 bin 916 ‘evet’ oyu çıktı o gün. Fakat lanet olsun! Bu kez sandıkta 1 adet hayır, 2 adet de çekimser oy vardı!
Küçük oğlan aslında serserinin tekiydi ve siyaset umurunda değildi. Yatlar, hızlı arabalar, kadınlar… Ama kısa sürede paranın kokusunu aldı ve işe sarıldı. Doktor filan değildi ama ‘Bebe Doc’ adını sevdi sonradan.
İyice batırdı ülkeyi ama kendisini epey kalkındırdı. Tütün acentesinden emeklilik fonuna kadar düzinelerce devlet kurumundan 300 ile 800 milyon dolar arası bir miktarı ülke dışında, İsviçre’de istifledi.
Kokainde iyi para var!
Yoksulluk ve sokaklardaki AİDS korkunçtu ve ‘Bebe Doc’ bu arada gelen uluslararası yardımların yüzde seksenini cebe indirmişti. Yaptığı düğün üç milyon dolara mal olmuştu. Sadece havai fişekler yüz bin dolardı. Bebe Doc bütün sokakların viskiyle yıkanmasını emrettiğinde Haiti’de açlık kol geziyordu. Sonra da kokain işine girdiler ailecek. Arada, hayırlı bir evlat olarak, annesini bile ülkeden attırdı!
Sonunda, 1985’te isyan başladı. 1986’ya kadar bütün şehirlere yayıldı. Baskı yetmedi bu kez. Ocak 1986’da Reagan yönetimi, Duvalier’e Haiti’den ayrılması için baskı yapmaya başladı. Sonunda 7 Şubat 1986’da ABD Hava Kuvvetleri tarafından Fransa’ya götürüldü.
Fransa’da, Alpler ve Riviera arasında önce lüks bir hayat yaşadı. Sonra boşandığı eşine yüklü bir para verince biraz ‘yoksullaştı.’ Sonunda dönüp dolaşıp Ocak 2011’de yeniden Haiti’ye döndü. Kendisi büyük depremde 200 bin insanını kaybeden ülkesine ‘yardım’ için gelmişti ama aslında ABD bankalarında bloke edilmiş 4 milyon dolarının peşindeydi. Gözaltına alındı ama bir şey çıkmadı. Başkentin lüks villalarında güzel bir ‘ev hapsi’ yaşadıktan sonra 2014’te öldüğünde, Küresel Yolsuzluk Raporu’nda en kötüler arasında 6. sıradaydı. Babaoğul 29 yılda toplam 50 bin kişiyi katletmişti; açlıktan ölenler hariç! Baba-oğul, yediler ve bitirdiler Haiti’yi. Geriye kalan, açlık, yoksulluk ve salgın hastalıklar oldu. Küba’nın üç adım ötesinde Küba olmaktan korundular ama Haiti diye bir şey kalmadı sonunda.
Hani bizde yaygındır ya, ‘yiye yiye bitiremediler’ denir. Yok, öyle değil! Haiti kanıtladı: Bir ülkeyi yiye yiye bitirmek mümkündür!