Güneş araladı göz kapaklarını. Etraf ışıldadı. Renkler dans etmeye başladı. Arılar ve diğer börtü böcek sevinç çığlıklarıyla yeryüzüne yayıldı. Kentlerin sokakları bomboş; (h)in ile cin tek kale maç oynuyor. Her yerde kasvet var; kasvet bahara hiç yakışmıyor.
Malum corona
Her şey iyi olmazsa da, hayat kısmen rutinindeydi. Corona çıktı, baharımızı güz eyledi; tadını kaçırdı her şeyin. Bahardan ayrı kaldığımız yetmiyormuş gibi, bir de, içimize ‘açlık korkusu yayan kurdu’ saldı. Ehh bahar güzel, ama neylersin ki bir yanımızla da gamlıyız. “Duvarı nem, yiğidi, gam yıkar” misali.
Hükümetler, tarımda “serbest piyasa iyidir” dediler. Küçük köylü ailelerine; “bir kısmınız şehire gidin” politikası uyguladılar. Önce bu gerçek dışı-hile yollu politikalarla küçük aile çiftçiliği yapanların aile yapısını dağıttılar; bölüp, parçaladılar. Ardından köy okullarını kapatarak, kentlere gidenlerin geri dönüş umut köprülerini yaktılar. Parçalanan ailelerden, toprağında kalanlar, kırsal emekçilik konusunda işlerine yetmez konuma gerilediler. Aileler dağı(tı)lmamışken birbirine -en çok da emek konusunda- destek olmak için var ettikleri kadim imece kültürü de yıkıldı. Tarımsal üretim emek kısmını mevsimlik -sezonluk işçilerin üzerine inşaa ettiler.
Yalnız
Geçmişte de bugün de, hükümetler, “mevsimlik-gezici geçici işçi ailelerinin ve çocuklarının iş, barınma, eğitim, beslenme, sağlık, ulaşım sorunları, sosyal hakları ne olacak”, diyen olmadı. Düşünmediler, sorun olarak görmediler. Gören toplumsal muhalefet örgütleri ve bazı muhalif siyasi partiler oldu. Ancak onların sorunu dile getirmelerine de gözlerini kapatıp, kulaklarını tıkadılar. İktidar partisi için; karınlar doysun, raflar boş kalmasın yeter(di).
Ama corona musibeti çıktı, bin nasihatten daha fazla işlev gördü. Mevsimlik- sezonluk tarım işçileri olmadan karınların doymayacağı, rafların boş kalacağını görünür kıldı. Gel gör ki, hala ne hakların verilmesinde bir çaba, ne çalışma ve ne de yaşam koşullarında bir iyileştirme yapılmış değil. Bu konularda hükümet hala duymamazlıktan gelmek için kulağının üzerine yatma, görmemezlikten gelmek için de, o tarafa bakmama halini sürdürüyor.
Türkiye ve diğer
Bilindiği gibi gelişmiş ülkelerde çiftçilik yapanların nüfusu yüzde 10’nun altında. Hoş biz gelişmiş ülke değiliz ama bizde de öyle. Gelişmiş ülkeler ve Türkiye’de tarımsal üretimin yükü mevsimlik-gezici sezonluk işçilerin omuzunda. Gelişmiş ülkeler, mevsimlik işçi sorununu göçmen işçi emeğiyle çözüyorlar(dı). Türkiye’ye her yıl yaklaşık 40 bin göçmen işçi geliyor(du). Bu yıl malum nedenden gelemiyor; bu yüzden çay üreticileri sıkıntılı, fındık üreticileri endişeli. Of nenem of!
Diğer ürünler için Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden. Mevsimlik işçi sayısının 600-800 bin arasında olduğu söyleniyor. Söyleniyor diyorum, çünkü sayılarını tam olarak bilen bile yok. Şimdi Covid-19 nedeniyle sınırlar kapandı, seyahatler kısıtlandı. Gelişmiş ülkeler tarımda işleri nasıl yürüteceklerini kara kara düşünüyorlar.
“Aç kalacağız, kıtlık olacak” ya da “çiftçiler batacak” diyor, karalar bağlıyorlar. Ancak hala onlar da göçmen emekçiler için kayda değer bir şey yaptıkları yok. Yapmadıkları şey çok. Buyrun size kapitalizmin çözümsüzlükten çözüm arama halinden bir örnek; Amerika bir yandan Meksikalı emekçileri nasıl getireceği için çare arıyor, diğer yandan Meksika sınırına duvar çekmeye devam ediyor.
Türkiye’de durum benzer; tarım üvey evlat, mevsimlik işçiler ise gittikleri yerlerde bile istenmeyenler oluyor!
Köylerdeki aile parçalanmasının önüne geçecek politikalar üretmek ve uygulamak, her zaman olduğundan çok daha gerekli!