Bugün Bir’i tahliye edip Tuğluk’u tutan ve savunmaya zorlayan da buydu. Çünkü Tuğluk’un kişisel öyküsü ve mücadelesi politik bir meselede tezahür ediyor, Kürt halkının kolektif isyan hafızasıyla örtüşüyordu.
Müge Yamanyılmaz*
Aysel Tuğluk 26 Aralık 2016’da HDP Hukuk ve İnsan Haklarından Sorumlu Eşbaşkan Yardımcısı iken tutuklandı ve 5 yılı aşkın süredir Kandıra Cezaevinde tutuluyor. 15 Mart 2021’de Kocaeli Üniversitesi Hastanesi’nde demans tanısı konsa da Adli Tıp Kurumu (ATK) 3 Eylül 2021’de Tuğluk’un hayatını yalnız idame edebileceği, tedavisinin düzenli poliklinik kontrolleriyle sağlanabileceği, bu yüzden cezaevi şartlarında infazına devam edebileceği yönünde görüş bildirdi. Yapılan itirazlardan sonra ikinci ve üçüncü raporlarını da sunan ATK ısrarla “Tuğluk, cezaevinde kalabilir” dedi.
Geçtiğimiz pazartesi günü, Kobanê Davası’nın 15. duruşmasında mahkeme heyetinin Tuğluk’u ifade vermeye zorladığı sıralarda, 28 Şubat Davası’nda müebbet hapis cezası verilen ve 3 Eylül 2021’de demans teşhisi konan emekli Orgeneral Çevik Bir için tahliye kararı hazırlanmıştı. Tuğluk’un avukatları ve insan hakları savunucularının da dediği gibi Çevik Bir’in sağlık ve yaşam hakkı temelinde tahliyesi hukuka uygundur, elbette tahliye edilmelidir. Öte yandan Aysel Tuğluk için verilmeyen o tahliye kararı da bir o kadar hukuksuzdur, “kanun önünde eşitlik” ilkesinin ihlalidir, Kürtlere ve tüm muhaliflere yönelik düşmanca bir hukukun, işkencenin sürdürülmesidir. Mahkeme, Tuğluk’u 1 Ağustos’ta ifade vermeye zorlarken ATK’nin raporunda yer alan “Kısmen savunma yapabilir” cümlesini dayanak gösterdi. Biliyoruz ki bir insan ya savunma yapabilir ya da yapamaz, yani savunma gibi bir bilişsel süreci başlatmak ve tamamlamak “kısmen” yapılabilecek bir eylem olmadığından hukukta da tıp biliminde de yeri yok.
‘Hiçbir şeyi değiştirmemek için her şeyi değiştirmek’
Bu ikili hukukun elbette bir bagajı olmalı. Gelin o bagaja Aysel Tuğluk’un hafızasından bakalım. Tuğluk bundan 12 yıl önce Radikal 2’de yazdığı bir yazıda 2000’li yılların başında devlet adına konuşan birinden, Çevik Bir’den bahsediyordu. Bir’in “açılım” denen şeyin bir “devlet projesi” olduğunu her fırsatta dile getirdiğini, Kürt halkını özne olarak görmediğini, “çözüm” için samimi olmadığını söylüyor, devletin ve onun adına konuşanların hiçbir şeyi değiştirmemek için her şeyi değiştirmeye hazır olduğunu ifade ediyordu. Bugün Bir’i tahliye edip Tuğluk’u tutan ve savunmaya zorlayan da buydu. Çünkü Tuğluk’un kişisel öyküsü ve mücadelesi politik bir meselede tezahür ediyor, Kürt halkının kolektif isyan hafızasıyla örtüşüyordu.
Tuğluk, Gültan Kışanak’ın hazırladığı Kürt Siyasetinin Mor Rengi kitabında 70’li yıllarda abisinin işkence gördüğü sıralarda annesiyle birlikte gidip geldiği işkencehanenin kapısında beklediği yılları çok iyi hatırladığını, bunun ileriki dönemlerde onun için belirleyici olduğunu söylüyor. Abisi cezaevindeyken faşistlerce öldürülüyor. Tuğluk, sonrasında muhalif, solcu ve isyankâr olmak dışında pek bir seçeneğinin kalmadığını da ekliyor. Anlaşılan devlet o yıllarda da bazı mahpusların yaşam hakkını korumuyor, yani dünden bugüne veya bugünden düne bakmak fark etmiyor, buralarda iktidar hiçbir şeyin değişmemesi için çabalıyor.
Aysel Tuğluk, Toplum ve Hukuk Araştırma Vakfı (TOHAV) ve Yurtsever Kadınlar Derneği’nin kurucularından, İnsan Hakları Derneği üyesi. Yıllarca insan hakları, kadın hakları, eşitlik, özgürlük ve barış için mücadele etmiş bir arkadaşımız, kadın özgürlük mücadelesinin bir emektarı. Türkiye siyasi partiler tarihinde ilk kadın kurucu eş genel başkan. 22 Temmuz 2007 seçimleri öncesinde yani Diyarbakır bağımsız milletvekili seçilmeden 3 gün önce yazdığı “Yeni Mecliste Yeni Bir Yaşam İçin…” yazısında heyecanını ve direncini hissetmek mümkün: “Çözümü hep birlikte, tam demokraside arayacağız. (…) Biz bir el uzatıyoruz, yeni bir yaşam için. (…) İnanıyorum, sizler de inanın!” diyor. Öyle ki seçilmeden 2 yıl kadar önce, DTP kurulurken kadın kotasına karşı erkeklerin sırasıyla “O kadar kadını nereden bulacaksınız?” ve “Nitelikli o kadar kadını nereden bulacaksınız?” gibi soru görünümlü engellemelerini kadın arkadaşlarıyla birlikte karşılıyor, onlarla mücadele ediyor; “‘kadınlar yapamaz’ algısını pratiğimizle ortadan kaldırdık” diyordu. DTP’nin kapatılmasıyla siyaset yasağı getirilen tek kadın milletvekili de o oldu. Bir kez daha devlet, hiçbir şeyi değiştirmemek için her şeyi değiştirmeye hazırdı. Belki de Tuğluk bunu çoktan bildiğinden 2012’de BDP milletvekillerine yönelik dokunulmazlıkların kaldırılması henüz tartışılmaya başlandığında doğrudan “Bizim dokunulmazlığımız zaten yok” demişti.
Yas, bellek, dayanışma
Aysel Tuğluk’un 13 Eylül 2017’de hayatını kaybeden 78 yaşındaki annesinin cenazesine Ankara’da ırkçılar saldırdı. Bu nedenle cenaze mezardan çıkarılıp Dersim’de toprağa verildi. Ankara Valisi ve Erdoğan, ayrıştırıcı bir tonda cenazenin defni için Ankara dışında başka yerler gösterirken(!) İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ise ırkçı saldırganlardan biriyle karakolda güler yüzlü bir fotoğraf çektiriyordu. Nihayetinde naaş iki kez gömüldü ve ikinci törene Tuğluk katılamadı. Daha sonra, bu saldırıyla ilgili “Beni ikinci kez yaktılar, ikinci kez acıya boğdular. İkinci Madımak gibiydi…” dediğini duyacaktık. Avukatları ve cezaevi arkadaşları bu ırkçı saldırıdan sonra Tuğluk’ta bir değişim gözlemlediklerini, çok az konuştuğunu, durgun ve dalgın olduğunu ve bir süre sonra da bellek kaybının başladığını ifade ediyorlar.
Mart 2020’de başlayan pandemi bahane edilerek hapishanelerde siyasi tutukluların tecrit koşulları daha da ağırlaştırıldı. Hapishaneler hak ihlallerinin, işkence ve kötü muamelelerin, cinsel saldırıların, keyfi yasakların, infaz yakmaların iyice merkezi oldu. Aysel Tuğluk ve tüm siyasi mahpuslar bu baskı ve şiddete maruz bırakıldı, cezaevlerinden cenazeler çıktı. Garibe Gezer de bunlardan biriydi.Aysel Tuğluk’un hastalığının kronik ilerleyici
olduğu Kocaeli Üniversitesi Hastanesi raporlarınca sabit ve hastaneye her gidişinde ilaç dozu arttırılıyor. Ancak tedavisi engelleniyor, tahliye edilmiyor. Son olarak da Kobanê Davası’nın mahkeme heyetince savunma vermeye zorlanarak büyük bir hukuksuzluğa imza atıldı. Tüm bunlara rağmen 56 ülkeden 6 bini aşkın kadın, “Aysel Tuğluk ve tüm hasta mahpuslar için özgürlük istiyoruz” demekten vazgeçmiyor. Kadınlar, eşitlik ve özgürlük mücadelelerinde de kız kardeşleri Aysel Tuğluk için adalet talebinde de ısrar ediyor.
*HDK Kadın Koordinasyonu Üyesi