Hayatta iken, “yaşamaktan en çok korktuğum şey”, cezaevinde kalırken, yakınlarımı kaybetmek!
1995 yılında, Bayrampaşa cezaevindeydim. Ben oradayken, annem ölümcül bir hastalığa yakalandı;
O’nu görememek, yanında olamamak o kadar zordu ki…
Hep O’nu düşünmek… Havalandırmada volta atarken, önüne çıkan o koca duvarı patlatmak arzusu…
İmkânsızlık, çaresizlik yaşanabilecek en kötü duygu…
Örneğin, Aysel Tuğluk…
Aysel benim çok eski arkadaşım. 90’ların acılarına, birlikte tanık olduğumuz Lice saldırısından sonra, Lice’li kadınların direncine, birlikte tanık olduğumuz, acı, tatlı, komik birçok hatırayı birlikte yaşadığımız bir arkadaşım.
Ancak, Aysel, cezaevinde iken, çok sevdiği annesini kaybettikten ve annesinin cenazesine yapılan ırkçı saldırıyı cezaevi duvarları arasında acı ile izledikten sonra, benim için artık, ‘başka bir yerde!’
Aysel ve onun gibiler, adeta ‘bilge insan’ olurlar. Çünkü bu hayatta, ‘acı’ kadar öğretici bir duygu yoktur.
İşte bugün acının ve direncin ‘bilgeleştirdiği’, başka bir kadın var hayatımızda…
LEYLA GÜVEN!
Leyla çok direngen ve değerli bir kadın. Cezaevinde bedenini ‘ölüme yatırdı.’
Ve kendisi için değil talebi, Kürt halkını ilgilendiren, Kürt halkının özgürlük ve eşitlik taleplerini ‘tecritte’ tabi tutan, İmralı cezaevinde uygulanan yasadışı bir işleme karşı talepte bulunuyor.
Talebinin karşılığı ise, kendi bedeni, kendi canı…
Ve ısrarla bu talebi dile getirirken, günden güne bedeni erirken, ‘canını’ yitirmenin acısı…
Annesini kaybetmek! En son yolculuğunda, annesinin yanında olamamak!
Bu nasıl bir acı… Bunu ancak yaşayan anlatır. Bu nedenle, ben O’nun satırlarına, O’nun annesine yazdığı mektuba bırakıyorum sözü;
‘Canım annem, zor zamanlarında acılarla kıvranırken, yanında olamadım. Elini tutup, başucunda oturup, sesini son bir kez dinleyemedim. Böylesi, yarım ayrılıklar çok zor. Belki bir evlat için, bunlar en son yapılması gereken görevlerdir. Ama bana nasip olmadı. Ne acı ki, Babamın vefatını da Amed zindanlarındayken öğrenmiş, onun da son demlerinde olamamıştım.’
Leyla Güven büyük acısını böyle büyük bir bilgelik ile anlatıyor.
Leyla Güven, hala bir milletvekilli… Ve ne yazık ki, her Kürt gibi O’da, ‘çifte standart’lar dan nasibini alıyor.
CHP milletvekili iken, cezaevine konulan ve haklı olarak tüm ‘muhalif’ kesimlerin sesini yükselttiği Enis Berberoğlu’na gösterilen ilginin yarısı bile, Leyla Güven için gösterilmiyor.
Çünkü Leyla Güven, bir Kürt milletvekili…
Ey ‘muhalif’ler, ey demokrasi sınavında hep sınıfta kalmış meclisin milletvekilleri, orada bir kadın ölüyor, farkında mısınız?