Vesta Yayınları’ndan çıkan kitabın kapak resminin dışında, kitap içindeki görselleri usta karikatürist titrlerinden öte özgür yaşam sevdalısının emekçisi, özge can Turabi Kişin’in yakın zamanda “Sır Olup Gitmek” romanı da Vesta’dan çıktı
Dr. Ayhan Kavak*
Yeni okuduğum bir kitaptan oldukça etkilendim. Turabi Kişin’in bir bölümünü içeride diğerini dışarıda yazdığı “… ayrıyeten ona da selam ederim…” anı-öykü kitabını okurken beni başka iklim ve diyarlara götüren anılarım sökün eyledi. Anlatılagelen hikâyeler yekûnunun geçtiği mekanları çok iyi biliyorum. Bundan dolayı eser beni bir başka zamandaki yaşanmışlıklarımı ihtiva eden Cafran’a götürdü. Dallıtepe’nin asıl adı Cafran’dır. İlk kez 1997’nin Ağustos’unda görmüştüm. A. Hicri İzgören’in, “Elbet bir bildiği var dağların/ Varsın aman vermez, yol vermez olsun/ Yaşamaya başladın mı öğrenirsin/ Dağlar hep dosttur” şiirindeki gibi yaşamaya adım atarken, öğrendiğim dağların dostluğu demlerinde yolum Cafran’a düşmüştü. O yıllarda başka alanlardan yola revan eyleyip oraya gelmiştik. Köye hakim bir yükseklikte çevresi ağaçlarla kamufle edilmiş koca bir kayanın üstünden karşı yamaçtaki arasında adeta sırlarını saklamış Cafran’ın büyülü güzelliğine hayran kalarak iki saat boyunca seyre dalmıştım. Tabii sonradan o bölge ve köylerin her karışını, farklı mevsimlerde tanıma-bilme şansım oldu. O köyün manevi değeri de yüreğimde büyük yer kaplar. Orman ve dağların arasında yitmiş gibi görünen, cennet köşesi Cafran’ın ve yörenin güzel insanlarının yaşanmışlıkları, değerli dostum, can hevalim Turabi Kişin’in kaleminden dökülen anılardan oluşan bir seçkiye dönüşen eserinin her satırını okurken bir başka tat aldım.
Toplamda sekiz öyküden mürekkep kitapta, yazar, çocukluğundaki tanıklıklarını, ona aktarılan efsaneye dönüştürülmüş alıntıları, yaşlı anaların hayat gailelerinden geride kalmış anları, cinleri, ozan ve dengbêjlerin ahde vefa sergilenerek hikâyelerde ete kemiğe bürünmesi hususlarını, nisyanı reddeden saikleri barındırmaktadır. Cafran’ı da kapsayan dokuz köyden oluşan Karer bölgesi Bingöl’de bir büyük adayı çağrıştırır. O bölgenin kimlik, kültür ve toplumsal dokusunun yarınlara da taşırılmasına mihenk taşı olacak bir kitap var elimizde. Bu yüzden önem arz eden konulara parmak bastığından, okurken daha bir kutlandım…
“Bir yerlerde okumuştum, insanlar ölmeden az önce çocukluklarına döner ve anları yaşarmış. Bu çok ilginç ve özel durumu ruhun özgürlük arayışı olarak değerlendiriyorum”, diyor Kişin, ilk hikayesindeki Çocukluğumun Doğası’nda.
Sosın’ın kendini ceviz ağacına asmasından birkaç yıl sonra o ağacın kurumasına anlam yükleyen köy sakinlerinin yaşamı çarpıcı imgelerle anlatıya dökülür.
Üçüncü öyküde de dengbêj Cemoyê Demo’yla tanışırız. Cemoyê Demo’nun, İstanbul’da iş kazası nedeniyle aylarca hastanede bir başına kalması, biçareliği, köye hasretini dile dökülen kilamıyla yürekleri dağlar.
Dördüncü öyküde Zelixan belirir. Ölüm döşeğindeki Emin’in Zelixan’a “öğrendim ki acı hayat suyunu içen tek güç aşktır” itirafı sıcacık bir insan öyküsü olarak okuyanı hüzünlendirir.
Beş bölümden oluşan Cinler Kayası öyküsündeki bir pasaj da şöyle; “Savaşlar sadece insanlar için yıkım getirmiyor. İnsanlara olduğu kadar doğaya; doğaya olduğu kadar geçmişimize; geçmişimize olduğu kadar geleceğimize de zarar veriyor. Ağır, onarılması mümkün olmayan yıkımlara neden oluyor.”
Novella oylumundaki Cinler Kayası, bir romana dönüştürülecek malzemeyi barındırmakta. Keşke bunu romanlaştırsa dedim içimden.
Altıncı öykü kitaba adını veren ‘Ayrıyeten Ona da Selam Ederim’dir. Yolsuz, elektriksiz, dilsiz zamanlarda sıladan yollanan hasret mektuplarında adı anılmaktan kaçınılan sevdalıya değinilen keyifli bir öykü çatımı mevcut.
Yedinci öyküde de Ezo var. Ozan Rençber Ezîz’in sanatsal üretimleri ekserindeki tanışıklığına değinilmiş. Hikâyede geçen, “Bedenimizin ışığı dilimiz, gırtlağımıza sıkışmış öylece duruyordu. Bir toplumun belleği dilidir derler, buruş buruştu belleğimiz artık. Işığımız dilimizle birlikte yok oluyordu. O milyonlarca sağır kulağı ve görme yeteneği kaybetmiş gözleri tepesinde taşıyan bizlerdir. Zulüm kol geziyor, sözcükler içimizde puç oluyordu” anekdotu çarpıyor insanı.
En son öykü de 28 Aralık 2011. Siyamo üzerinden Roboski trajedisi hikâyeleştirilmekte. Özellikle Cinler Kayası’nda olduğu gibi, Siyamo’da da büyülü gerçekliğe göz kırpan bir anlatı tekniğini başarıyla kullanmış.
Yazar Turabi Kişin, eseri hakkında, “Hayatımın değişik aşamalarında bende iz bırakan yaşanmışlıkların bir sonucu olarak dışa vuran bu öykülerin önemli bir bölümü Kocaeli Cezaevi’nde yazıldı. Bir dakikası bile ağır bir zulmü ifade eden cezaevlerinde okumak ve yazmak benim için en önemli nefes borularından biri oldu…” demektedir.
Dışa vurulan anıların unutulmaması için kaleme sarılırken adeta “Öyle şeyler vardır ki unutmamak gerekir. Özellikle acılar” diyen Lermontov’u doğrular.
Akıcı bir dil ve biçem uygulayan yazar sözcük kurulumlarıyla baharı muştular. Öykülerin bütünü anılardan damıtılmış iksiri çağrıştırır. İşte o iksirin içimi de burcu baharda atan yürek gibidir. Kişin’in kaleminden, hayata çöreklenmiş ölüme de tanıklık ederiz. Tüm bunlardan dolayı vermiş olduğu edebi doygunluk hissiyle, beni bu kuşatılmış karanlık mekandan alıp götürdü bir başka diyara.
Thomas Bernhard, “Gerçeklik öyle kötüdür ki tarifi imkansızdır, hiçbir yazar onu gerçekten olduğu haliyle tarif edemedi, korkunç olan da bu” der. Oysa Kişin, eseriyle o gerçekliği çok iyi tarif etmesini bilmiştir. Yanıltıyor Bernhard’ı.
Yazar kanatlandırdığı düşlerinden üstümüze sahici öyküler dökmeyi başarmakta. Okunan metinler, okuyucuda iz bırakmanın yanında, sanki öyküler halen devam ediyormuş hissiyatını doğurmakta. Okur kendini öykünün öznesine dönüştürüyorsa, o metnin değeri tartışma götürmez. Nitekim, “… ayrıyeten ona da selam ederim…” eseri de bu kapsamda değerlendirileceğinden paha biçilmezdir. Sizlerin de okumasını salık veririm.
Vesta Yayınları’ndan çıkan kitabın kapak resminin dışında, kitap içindeki görselleri usta karikatürist titrlerinden öte özgür yaşam sevdalısının emekçisi, özge can Turabi Kişin’in yakın zamanda “Sır Olup Gitmek” romanı da Vesta’dan çıktı.
Değerli dostum, can yoldaşım Turabi Kişin’i tebrik eder, yoğun iş mesaisinden nice edebi verimlere imza atmasını umut eder, başarılar dilerim…
KÜNYE
Kitabın Adı: “Ayrıyeten ona da selam ederim…”
Turabi Kişin, Vesta Yayınları, 1. Basım, İstanbul/2016
*2 Nolu T Tipi Hapishanesi A-17 -Tarsus/MERSİN