Yasaların önceden bilinmesi gereken, hukuk önünde olma, sandıkla gelip sandıkla gitme gibi, demokrasinin en temel kriterlerinin yerinde yeller esiyor. Hele bir de KHK meselesi var ki, hukuki keyfiyetin son kertesi.
KHK demek, Anayasa’nın ve uluslararası hukuk kurallarının üstünde, adeta bir ferman gibidir. Üstelik bu fermanın etki alanını genişletmek de iktidar gücünü elinde bulundurana aittir. Öyle ki; bir sabah KHK listesinde adını görür, işinden olursun.
KHK’nın Anayasa’ya, genel hukuk ilkelerine aykırı olup olmadığına karar verebilecek bir yargı makamı bulamazsınız. Yargı kararı ile verilen kısıtlılık kararının bir süresi vardır. Bu sürenin bitiminde yeniden memnu haklarına kavuşursun. Ama KHK’lıysan, kısıtlılık süresi iktidarın keyfine kalmış. İsterse sadece seçilme hakkını, isterse hem seçme hem de seçilme hakkını ömür boyu elinden alır. İsterse YSK’ya adaylık başvuruları yapıldığında “bir kısıtlılık yok, aday olabilirsin” der.
Seçimden sonra da “Halk seni seçti ama sen KHK’lısın, başkan olamazsın” diyerek başkanlığı senden alır, seçimi kaybedene verir. İsterse seçmen kütükleri askıya çıktığında sesini çıkarmaz. Seçim biter, kaybettiğini görünce “KHK ile işten attığım kişiler bir de gidip oy kullanmış.
Tez elden bu seçim iptal edile” deyip işin içinden çıkıverir.
Keyif onun değil mi? Kime ne?
Bitmedi bir de KHK’lıların yakınları var. Seçimi kaybedersen, dön bak, sağda solda KHK’lılarla akrabalık bağı olan birileri vardır belki. Artık ne duruyorsun, seçim iptali için yeterli kanıt elindedir.
“Hukuk karşısında şahsi sorumluluk mu?” O da ne ola ki? Varsa gıcık kaptığın biri, yedi sülalesi artık fişlenmiştir. Fişleme hukuk devletinde olmaz mı? Bal gibi olur.
Beka için kimin kim olduğunu bilmek gerekir. Bu da yetmez, hangi soyadı taşıyan aile, hangi partiye oy veriyor, hepsini bir kenara yazman gerekir. Artık bilişim çağındayız, dijital nüfus kütük kayıtları var. KHK’lının adını bilgisayara girdin mi iki saniyede şeceresini ortaya çıkartır.
Nereden nereye geldik. Dijital fişleme çağındayız artık. Bütün bunları sorgulamak önemli de, asıl mesele “hukuk herkese lazım” sözüne sahip çıkarak, hukuksuzluğa uğrayan kim olursa yanında durma cesareti gösterip gösterememekte. Bunu başarabilirsek, tüm sorunlarımızı çözebiliriz. Yok, ayrımcılığa bir kez yol verdin mi, o yolun nereye varacağını bilemezsin.
Ayrımcılık, hukukun kurdudur, içten içe kemirir. Bir kez ayrımcılığa, şu ya da bu gerekçeyle ses çıkarmadın mı, yarın hukuk kırıntısını mumla ararsın. Keşke binlerce insan KHK ile görevden alındığında güçlü bir itiraz yükselseydi. Keşke iktidar KHK ile 94 belediyeyi ele geçirdiğinde “sandıkla gelen sandıkla gider” diye güçlü bir ses çıksaydı. Keşke, keşke… Artık “keşke” ile kaybedecek zaman yok.
Dün Hatun Tuğluk’un cenazesine o iğrenç saldırıyı yapanlar bugün CHP Genel Başkanı’nı linç etmek istediler. Dün HDP binalarına saldıranlar, gün geldi Akşener’in kapısına dayandılar. Hepsi aynı zihniyet, aynı zorbalık, aynı provokasyon.
Bunun farkına varılır, her türlü hukuksuzluğun ve zorbalığın karşısında cesaretle durulabilirse, hiçbir şey için geç değil. Provokatif saldırıyı kınıyor, sayın Kılıçdaroğlu’na geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Yarın “keşke” dememek umuduyla…