Geçtiğimiz hafta, toplumun tüm kesimlerinin yaşamını doğrudan etkileyecek iki önemli yasa teklifi gündeme getirildi. Bunlardan biri AKP’li 48 milletvekili tarafından TBMM Başkanlığı’na sunulan “İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun Teklifi”, diğeri ise Cumhurbaşkanlığı tarafından hazırlanmış olan “ 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi” idi.
Milletvekillerinin teklifi, AKP’nin çokça başvurduğu “torba yasa” formunda; yani çıfıt çarşısı gibi içinde her şey var. Siyasi iktidarın ve sermayenin çıkarları doğrultusunda elbette. Teklifin gerekçesine bakarsanız, amaçlanan Covit-19’un neden olduğu sorunları çözmek(miş)! Ama içeriğine baktığınızda teklif, esnek ve güvencesiz çalışmayı yaygınlaştırarak emek sömürüsünü arttırmak; işsizlik rakamlarını gizleyerek hükümetin bu konudaki beceriksizliklerini örtmek ve İşsizlik Sigortası Fonu’ndan yani emekçilerin cebinden patronlara kaynak aktaracak yeni kanalları meşrulaştırmaktan ibaret. Daha önce gündeme getirilen pek çok torba yasada yapıldığıyla aynı biçimde ‘teşvik’ adı altında patronlara vergi kıyağı yapılması da ihmal edilmemiş.
2021’de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin gelir-gider tercihlerini belirleyecek Bütçe Kanun Teklifi de torba halinde getirilen yasa teklifinden çok farklı değil; AKP’nin grev ertelemeleri ve diğer tüm işçi eylemlerine karşı tahammülsüzlüğünün de gösterdiği gibi “bütçe” de sınıfsal tercihlerini ayan beyan ortaya koyuyor! 2021’de bütçe gelirlerin büyük kısmı -önceki yıllarda olduğu gibi- tüketimden yani ekmekten, sütten, elektrikten, akaryakıttan, iletişimden vb. alınan dolaylı vergilerden oluşuyor. Sermayenin ödediği vergiler, özellikle de kurumlar vergisinin toplam içindeki payı daha da düşüyor.
Bütçe teklifinin ‘giderler’ kalemine baktığımızda ise iktidarın esas derdinin ne pandemi ne de halkın bu süreçte içine düştüğü işsizlik, yoksulluk olduğu, çok net biçimde ortaya çıkıyor. Pandeminin toplumsal etkilerini kendisine dert edinen bir iktidarın önceliğinin, hiç kuşkusuz, sağlık ve yanı sıra pandemiden olumsuz etkilenen kesimlerin eğitim başta olmak üzere, ‘sosyal ihtiyaçlarını karşılama’ olması gerekir. Oysa AKP Hükümeti, iğneden ipliğe toplumun en temel ihtiyaçları üzerinden toplanan vergilerden oluşan bütçeden en büyük harcama payını “güvenlik”e ayırmış. Yani bütçe, başta AKP’nin bekâsını korumak üzere güvenliğe, savaş harcamalarına ve sermayeye kaynak aktarmak üzerine yoğunlaştırılmış.
Birbirini tamamlar nitelikte olan torba yasa ve bütçe yasa tekliflerinin tek kalemden değilse bile tek çatı altından, saraydan, çıktığı çok belli. Altında imzası olan 48 milletvekilinin çoğunun ise bu torba yasa teklifini bir kez dahi okumadıklarına, içeriğinden bihaber olduklarına adım gibi eminim. Aynı yasa tekliflerinin AKP ve MHP milletvekillerinin hemen hiçbir tarafından okunmadan genel kurulda kaldıracakları elle kabul edileceğinden de şüphem yok.
Evet, on milyonlarca işçi, emekçi, esnaf, zanaatkar, çiftçinin belki de tüm yaşamını belirleyecek olan kararlar, bu kesimlerinin temsilcilerine sorulması bir tarafa, saray medyasının yalan yanlış verdiği birkaç haber dışında doğru dürüst bilgi dahi verilmeden, robotlaşmış vekillerin onaylayan elleriyle uygulamaya konulacak. Sonrasında ne mi olacak?
Ekonomik kriz ve pandeminin neden olduğu çöküntünün üzerine, bir de kendi iktidarının devamından ve sermayenin çıkarından başka şey düşünmeyen siyasi iktidarın getirdiği bu yasalarla vergiler için halkın cebinden daha fazla para çıkarken; eve ekmek getirmenin bedeli daha da ağırlaşacak. Daha düşük paraya, daha yoğun ve güvencesiz çalışmak zorunda kalan işçiler, sadece yoksullaşmayacak, karınlarını doyurmak uğruna iş cinayetlerinde daha çok ölecek. Borcunu dahi ödeyemeyen esnaf, zanaatkar, çiftçi daha da borçlanacak; birçoğu bu borçları ödeyemediği için işinin yanı sıra, sahip olduğu malı, mülkü de kaybedecek. Sermayenin kâr alanı haline gelen sağlık, eğitim, sosyal güvenlik; hak olmaktan daha da uzaklaşacak. Yaşam kaynağı dağlar, ovalar, dereler, denizler bir avuç sermayedar daha çok kâr etsin diye daha çok tahrip edilecek.
Ama öte taraftan bunca sefaletin reva görüldüğü halk; gerçekleri görmesin, hakkını aramasın diye bir taraftan milliyetçiliği yükseltecek savaş rüzgarları estirilirken diğer taraftan da yoksulluğuna şükretmesi için inanç istismarı daha da artacak. Zaten geçinemeyen halkın cebinden öncekinden fazla alınan vergilerin önemli kısmı da silahlanma ile Diyanet bütçesine aktarılacak. Milliyetçilik ve din istismarının; yoksulluğun, talanın üzerini örtemediği zamanlarda ve hak aramak için seslerin yükseldiği durumlarda da bu sesleri kısmak amacıyla ‘daha fazla kolluk gücü, daha fazla silah, daha fazla cezaevi’ için daha fazla harcama yapılacak.
Siyasi iktidar, bekâsını korumak için elinden geleni yapacak kuşkusuz. Ama geleceği belirleyecek olan; halkın, hakları ve daha iyi bir yaşam için buna karşı vereceği demokratik mücadele olacak!