Tutsak TİP Milletvekili Can Atalay hakkında AYM’nin ikinci kez ‘hak ihlali’ kararı vermesine ilişkin gerekçeli karar mahkeme kalemine ulaştı. Atalay’ın avukatları, ‘tahliye kararı verilmeli’ yorumunu yaptı
Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) hakkında ikinci defa hak ihlali kararı almasına rağmen tahliye edilmeyen Can Atalay hakkında, gerekçeli karar mahkeme kalemine ulaştı. Konuya ilişkin açıklama yapan Atalay’ın avukatı Özgür Urfa mahkemenin gerekçeli kararı beklediğini aktardı. Mahkemenin bir takdir yetkisi olmadığını belirten Urfa “AYM’nin gerekçeli kararı doğrultusunda tahliye kararı verilmeli” dedi.
Mahkemenin AYM’nin gerekçeli kararının aksine bir karar vermesi durumunda bunun anayasal düzene başkaldırmak olacağını belirten Urfa, , “Hukuki bir izahı yok. Kesin ve net şekilde tartışmalar bir kere daha sona erdi. Türkiye’de yaşadığımız için her gün başka bir hukuksuzluğa uyanıyoruz. Biz şu an İstanbul Adliyesi’ndeyiz. Gerekçeli karar yarım saat önce sisteme düştü, heyet de adliyeye geldi” ifadelerini kullandı.
Karar Resmi Gazetede yayınlandı
AYM’nin Türkiye İşçi Partisi (TİP) Milletvekili Can Atalay’ın bireysel başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin verdiği ikinci kararı Resmi Gazetede yayımlandı. AYM Can Atalay’a ilişkin yaptığı açıklamada kararlarının bağlayıcı olduğunu ve Yargıtay’ın Anayasa hükümlerini göz ardı ettiğini belirtti.
AYM’nin Atalay hakkında hak ihlali kararı verip tahliyesine hükmetmesi karşın Yargıtay’ın karara uymaması üzerine Atalay’ın avukatları dosyayı yeniden AYM’ye taşıdı. Başvuruyu genel kurul gündeminde ele alan AYM, oy çokluğu ile hak ihlali kararı vermesine rağmen Can Atalay henüz tahliye edilmedi
Gerekçeli karar
Duruma ilişkin AYM yeni bir açıklama yayınlandı. Yargıtay kararının hukuk dışı olduğu vurgulanan açıklamanın tamamı şu şekilde:
“Anayasa Mahkemesi’nin ihlal kararının gereği yerine getirilmemiştir. Anayasa Mahkemesi kararlarının yerine getirilmemesi, Anayasa’nın 153’üncü maddesinin altıncı fıkrasında Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı hükmüyle çatışan bir durumdur.
Öte yandan yeniden yargılama dosyası görevi ve yetkisi olmayan bir mahkemece görülerek Anayasa’nın 142’nci maddesinin amir hükmüne ve Anayasa’nın 37’nci maddesinde yer alan tabii hakim ilkesine açıkça aykırı hareket edilmiştir.
Bireysel başvuru kararlarının uygulanmaması Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunmayı anlamsız hale getirecektir. Nitekim tam da bu sebeplerle Anayasa’nın 153’üncü maddesinin son fıkrasında Anayasa Mahkemesi kararlarına uyma ve bu kararları değiştirmeksizin yerine getirme hususunda yasama, yürütme ve yargı organları ile idare makamlarına herhangi bir takdir yetkisi tanınmamış veya bu konuda bir istisnaya da yer verilmemiştir.
Öte yandan somut başvuruya konu yargılamada Anayasa Mahkemesi, ilk derece mahkemesini ilgili mahkeme olarak belirlediği için Yargıtayın 6216 sayılı Kanun kapsamında yeniden yargılama yetki ve görevi bulunmamaktadır. İhlal kararının gönderildiği ilk derece mahkemesi ise Anayasa Mahkemesi’nin kararı uyarınca önüne gelen dosyada yeniden yargılamayla ilgili görevini yerine getirmemiş; başvurucunun anayasal haklarını da gözeten bir yargılama yapmamıştır.
Kamu gücünün eylem, işlem ve ihmallerinin Anayasa’ya uygunluğunu kesin ve bağlayıcı olarak karara bağlama yetkisi münhasıran Anayasa Mahkemesine aittir. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru yoluyla bir temel hak ve özgürlüğün ihlal edildiğine karar verdiğinde herhangi bir merciin bu kararın Anayasa’ya veya kanuna uygun olup olmadığını inceleme ve denetleme yetkisi bulunmamaktadır.
Anayasa ve kanunlar Anayasa Mahkemesi kararını yerine getirme yükümlülüğü altında olan kamu makamlarına ve somut olayda ilk derece mahkemesine dosyayı farklı bir yargı merciine gönderme yetkisi vermediği gibi herhangi bir yargısal makamı da Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığını tartışma konusunda yetkilendirmemiştir.
İlk derece mahkemesinin yetkisi dahilindeki bir dosyayı Yargıtay’a göndermesiyle başlayan, Yargıtay’ın da Anayasa hükümlerini gözardı ederek verdiği bir kararla şekillenen süreç Anayasa’nın sözüne açıkça aykırılık oluşturmuş ve neticede başvurucunun bireysel başvuru hakkı, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlaline yol açmıştır.”
HABER MERKEZİ