HDP eski Eşbaşkanı Figen Yüksekdağ’ın 3 yıl 1 ay boyunca devam eden tutukluluk tedbirinin ‘ölçülü’ olduğunu savunan AYM, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar verdi
Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eşbaşkanı Figen Yüksekdağ hakkında Anayasa Mahkemesi’ne 26 Şubat 2021 tarihinde yapılan başvuruda karar çıktı. Yüksekdağ’ın “Tutuklama tedbirinin hukuki olmaması”, “Tutukluluğun makul süreyi aşması”, “Tutukluluk incelemelerinin yapılmaması, tahliye talepleri ile tutukluluğa yönelik itirazların kısa sürede karara bağlanmaması” ve “Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması”na dair kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin yapılan başvuruda, AYM’e ihlal görmedi.
AYM, Yüksekdağ’ın 4 Kasım 2016 tarihinden bu yana yargılandığı dava dosyasındaki tutukluluk kararının devamına yönelik ihlal başvurusunu incelemesinde, daha önce “açıkça dayanaktan yoksun” diyerek reddettiği başvuruyu da hatırlattı. AYM, tutuklama tedbirinin hukuka aykırılık konusunu da incelemeyerek mükerrer başvuru olduğunu belirtti.
Yetkisizlik öne sürüldü
Yüksekdağ’ın ilk tutuklanmasının ardından 1 Şubat 2017 ile 28 Nisan 2017 tarihleri arasında resen tutukluluk incelemesi yapılmadığı için kişi hürriyeti ve güvenlik hakkı ihlal edildiğine dair başvuruya ilişkin AYM, Anayasa 19. maddenin kapsamına girmediğini öne sürerek, yetkisizlik kararı verdi. Yüksekdağ’ın “Tahliye talepleri ile tutukluluğa yönelik itirazlarının kısa sürede karara bağlanmaması” ihlaline dair de AYM, kendilerine belge gönderilmediğini ve genel ifadeler kullanıldığını öne sürdü. AYM, buna dair başvuruyu da “dayanaktan yoksun” diyerek, kabul etmedi.
Siyasi faaliyetler suçmuş!
Tutukluluğun makul süreyi aşmasına dair de AYM, Yüksekdağ’ın aldığı cezaların infaz edilmesiyle tutuklulukta geçen sürelere yer verdi. AYM, Yüksekdağ’ın 4 Kasım 2016-27 Temmuz 2017 tarihlerinde 8 ay 23 gün ve 16 Aralık 2018-23 Ocak 2019 tarihlerinde 1 ay 7 gün tarihleri arasında ve yine 25 Eylül 2019 tarihinden itibaren tutuklu olduğunu belirterek, “Tutukluluğunun devamına dair sulh ceza hâkimlikleri ve ağır ceza mahkemeleri tarafından verilen kararlarda atıf yapılan ve soruşturma/kovuşturma dosyasında bulunduğu belirtilen delillerin içeriği ile bu delillerin kuvvetli belirti açısından Anayasa Mahkemesi tarafından tespit edilen olgusal değerini tutuklama tarihinden sonraki süreçte de koruduğu dikkate alındığında başvurucunun tutukluluğunun devamı kararlarının suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunması hususu yönünden ilgili ve yeterli olduğu değerlendirilmiştir” yorumunda bulundu.
Tutukluluk süresini ölçülü buldu
Tutukluluk devam kararlarını “ölçü” yönünden de inceleyen AYM, Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nin görülen Kobanê Davası’nda verdiği tutuklama devam gerekçesini esas aldı. AYM, ayrıca daha önce verdiği Mustafa Balbay, Gülser Yıldırım, Selahattin Demirtaş kararlarına atıfta bulunarak, Yüksekdağ’ın milletvekiliyken tutuklu kaldığı sürenin kısa olmasını gerekçe göstererek içtihat olarak kabul edilmeyeceğini savundu.
AYM, Yüksekdağ’ın 4 Kasım 2016 tarihinden sonra tutuklanması ardından 21 Şubat 2017 tarihinde milletvekilliğinin, 9 Mart 2017 tarihinde de parti üyeliğinin düşürüldüğünü hatırlatarak, “Başvurucunun milletvekili ve bir siyasi partinin genel başkanı sıfatını taşıdığı dönemde geçen tutukluluk süresi 4 ay 5 gündür. Tutuklanmasına karar verilen kişinin milletvekili olmasının bu tedbiri otomatik olarak ölçüsüz kılmayacağı ve başvurucunun milletvekili/bir siyasi partinin genel başkanı sıfatıyla tutulmasının uzunca bir süre devam etmediği de gözetildiğinde 4 ay 5 günlük sürenin yaklaşık 3 yıl 1 ay boyunca devam eden tedbirin ölçülülüğü açısından bir sorun oluşturmadığı değerlendirilmiştir.”
Hürriyeti ihlal edilmemiş!
AYM tarafından verilen kararın sonuç kısmında şu ifadeler yer aldı: “Sonuç olarak tutukluluğun ön şartı olan suç işlendiğine dair kuvvetli belirti ile hürriyetten yoksun bırakılmanın meşru nedenlerinin ve tedbirin ölçülülüğünün belirtilmesi bakımından başvurucu hakkındaki tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçelerinin ilgili ve yeterli olması ve soruşturma/kovuşturma süreçlerinin yürütülmesinde bir özensizliğin bulunmaması hususları bir bütün olarak dikkate alındığında yaklaşık 3 yıl 1 aylık tutukluluk süresinin makul olduğu sonucuna varılmıştır. Tutukluluk hâlinin siyasi bir amaçla sürdürüldüğü ve devam eden süreç nedeniyle ifade hürriyetinin ihlal edildiği iddiasının incelenmesi gerekli görülmemiştir. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası kapsamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.”
ANKARA