Kobanê eylemlerinin yıldönümüne ilişkin süreci değerlendiren Ayla Akat Ata, ‘IŞİD zulmü halkın tepkisini sokağa taşırmışken, birileri de kendi planlarını devreye koymuştu’ dedi
Kobanê’ye yönelik IŞİD saldırısını durdurmak için yapılan eylem ve etkinliklerin üzerinden 6 yıl geçti.
Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden Kobanê Davası’ndan tutuklu Özgür Kadın Haraketi (Tevgera Jinên Azad -TJA) üyesi Ayla Akat Ata, o dönemde yaşananları MA’dan Berivan Altan ve Fırat Can Arslan’a değerlendirdi.
Ata “IŞİD zulmünün dünyanın gözü önünde vardığı ya da vardırıldığı nokta, gelen her cenaze ve yaralı -partimizin çağrısına dahi gerek olmadan- halkın tepkisini sokağa taşırmışken, birileri de kendi planlarını devreye koymuştu” ifadelerini kullandı.
‘6-8 Ekim’den 2 ay öncesine bakmak gerek’
Kobanê soruşturması kapsamında gözaltına alınmalarında kendilerine “Kobanê nasıl gündeminize geldi?” diye sorulduğunu hatırlatan Ayla Akat Ata, “Cevap basitti. ‘IŞİD’in saldırılarıyla’ şeklinde cevaplamıştım. Tıpkı Halepçe’nin Saddam’ın insanlık dışı zulmü ve politikasıyla gündeme gelmesi gibi. IŞİD’in 3 Ağustos 2014’de Şengal’e saldırısıyla başlayan bir süreçti” dedi. 6-8 Ekim 2014’te yaşananların anlaşılması için iki ay öncesinden süreci ele almak gerektiğinin altını çizen Akat Ata, “Şengal saldırısı ardından Êzidî halkı sınırı geçerek, Türkiye’ye geldi. ihtiyaçlarının karşılanması aşamasında yaşanan dayanışmanın hafızalarımıza kazındığını ifade etmek gerekiyor” diye belirtti.
IŞİD zulmüne karşı sokağa çıkıldı
IŞİD Emiri’nin “Kürtlerin toprağı, malı ve kadınları” üzerine verdiği fetva ardından Eylül ayında Kobanê’ye yönelik saldırıların başladığını anımsatan Akat Ata, “Bu saldırılar halkımızın ve dostlarının öfkesini arttırmış ve bu öfke doğal olarak sokağa taşmıştı. Birçok ilden farklı mesleklerden ve yaştan insanların sınırı geçerek, Kobanê’de IŞİD zulmüne karşı direnişe destek verdiği bir gerçek” diye konuştu.
Daha derin hesaplar yapıldı
O dönemde Suruç’ta yaşananlar ve kamu görevlileri ile ilgili gerçekleştirdikleri koordinasyonu da anlatan Akat Ata, “Sınır hattında Kobanê’ye destek amacıyla nöbet tutan vatandaşlara yönelik ortaya konulan sert tutum halkın ısrarıyla kırılmıştır. Ve tabi ki çözüm sürecini de hatırlamak ve değerlendirmek gerekiyor. Masanın taraflarının ‘kırmızıçizgi’ yorumları ve yaşanan gerginlik doğal olarak sınıra yansıyordu. Ama çözüm sürecini de hesaba katarak, daha derin hesaplar yapıldığına 6-8 Ekim’de yaşanan ve hala aydınlatılmamış olan olaylara tanıklık ettik. IŞİD zulmünün dünyanın gözü önünde vardığı ya da vardırıldığı nokta, gelen her cenaze ve yaralı -partimizin çağrısına dahi gerek olmadan- halkın tepkisini sokağa taşırmışken, birileri de kendi planlarını devreye koymuştu” diye belirtti.
Aydınlatılmaya muhtaç
Akat Ata, şöyle devam etti: “2014 yazında Meclis tatile girmeden önce çıkartılan çerçeve ve çözüm yasasını ve 4 Ekim 2014’de çözüm sürecine dair çıkartılan Başbakanlık Genelgesi’ni göz önünde bulundurmadan yani sürecin geldiği aşama değerlendirilmeden yapılan bu planları anlamak da mümkün olmayacaktır. Bunun için gerek yasa maddelerine gerekse de genelge içeriğine bakmak yeterlidir. Demokratik çözümün kapsamlı bir şekilde tartışıldığı ve sonuç olarak toplumsal barışın sağlanmasında önemli mesafe kaydedilen günlerde sınırın ötesinde yaşananlar bir takım güç odaklarının da gündeminde olmuş ve beraberinde 6-8 Ekim’de yaşanan ve aydınlatılmaya muhtaç ölümlü olayları da getirmiştir.”
Kobanê davası
2018 yılında soruşturma dosyası hakkında gizlilik kararının verilmesiyle hukuksuzlukların başladığını dile getiren Akat Ata, 3 bin 500 küsur sayfalık iddianameyi hukuken ele almanın mümkün olmadığına değindi. Akat Ata, sözlerini şöyle sürdürdü; “Adil bir yargılanmanın söz konusu olamayacağı yönünde ısrarlı itirazlarımızın olduğu biliniyor ancak bir mesafe kat etmek bir yana mahkemenin özellikle savunma hakkını bir günle sınırlama kararı ve gizli tanıklardan üçünün biz yargılananlar ve müdafilerin yokluğunda dinlenmiş olması ile makasın daha da açıldığı söylenebilir. Mahkeme tutanaklarının bir sonraki duruşma periyodunun başlamasına iki gün kala yahut başladıktan sonra elimize ulaştığı bu yargılamanın, gizli tanık bayanları üzerine kurulu olması dahi hukuksuzluğu ortaya koymak için yeterli. Kaldı ki, birbirini tamamlayan bir beyan da söz konusu değil. Çünkü ortada gerçek değil bir kurgu var.”
Siyasi yargılama
Hukuki değil siyasi bir yargılamanın söz konusu olduğu bir kumpasla karşı karşıya olduklarını vurgulayan Akat Ata, Kürt sorununun demokratik çözümünü merkeze alan siyasetin her zaman bir yargı tacizine maruz bırakıldığını ifade etti. Akat Ata, devamla şunları ifade etti:
“Gözaltına alınan ve tutuklanan parti yöneticilerimiz ile kapatılan partilerimiz bunu bir gerçek olarak ortaya koyar. Siyasi iktidarlar değişse de çözümsüzlük siyasetinin bir parçası olarak mevcut hukuk mevzuatı ve yargı kurumunun katı yorumu, Kürt sorununun demokratik çözümü için düşünme ve ifade etmeyi, örgütlenme ve siyaset yapmayı ‘suç işlemeden’ imkansız kılmaktadır. Bunu bir hukukçu olarak bu ülkeye yapılan en büyük kötülüklerden biri olarak görüyorum.”
İran’da kadın direnişi
Ortadoğu’da yükselen kadın mücadelesini “heyecan ve umut verici” olarak ifade eden Akat Ata, İran’daki kadın direnişinin ilk olmadığına dikkati çekti. Akat Ata, konuya dair şöyle konuştu: “43’üncü yılında olan İran Devrimi sonrası kadınların ilk direnişi, kâküllerini dışarıda bırakarak gelişmiş ama bugün saç yoksa günah da yok diyerek saçlarını kesen, sokaklarda dans ederek başörtüsünü yakan İranlı kadınların çığlığı bölgesel ve küresel kadın hareketi tarafından da duyuluyor ve sahiplenilerek yükseliyor. Jîna Amini’nin katledilmesi İran da katı yönetime karşı halkın itirazının gelişmesinde bir sembol oldu. Eylemlerin katı ve onlarca ölümü beraberinde getiren sert müdahalelere rağmen yayılarak davam ediyor olması ise, iktidarı elinde tutan Molla rejimi için bugün olmasa bile yarın zamanın dolduğunu gösteriyor. Demokrasinin kurumsallaştığı ve içselleştirildiği bir alanda sokağa taşan ve ölümlerin yaşandığı, protestoların olmadığı bir gerçek. Çözüm için tam da buradan bakmak ve yola çıkmak gerekiyorken İran’daki rejimin olayları yatıştırmak bir yana, aldığı sert kararlarla körüklemesi bu süreci kısaltıyor.”
ANKARA