‘AKP-MHP Kürt sorununu çözmek istemiyor’ diyen siyasetçi Nursel Aydoğan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük ‘mutlak tecride’ karşı mücadele örülmediği takdirde tecridin daha fazla derinleşeceğini belirtti
Uluslararası komplo ile Türkiye’ye getirilen PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük kesintisiz mutlak tecrit hali devam ediyor. 27 aydır yapılan tüm başvurular yanıtsız bırakılırken, Abdullah Öcalan’ın sağlık durumuna ilişkin endişeler ise giderek artıyor. 27 ay içerisinde yüzlerce avukat İmralı’ya gitmek için başvuruda bulundu. Müvekkillerine dönük endişelerini sürekli dile getiren Asrın Hukuk Bürosu ise 2021 yılında 4, 2022 yılında 3 kez olmak üzere CPT’ye İmralı’ya dair gelişmeleri ve koşulları içeren toplam 7 bildirim gerçekleştirdi. 2021 yılında Türkiye’ye gelen CPT heyeti Türkiye’de bulunan birçok cezaevini ziyaret ederken, kesintisiz devam eden tecrit halini görmeyerek İmralı cezaevine ziyaret gerçekleştirmedi.
Başvurular yanıtsız bırakılıyor
CPT’nin bu yaklaşımı tepkilere neden olurken, uluslararası hukuk örgütleri CPT’nin İmralı cezaevini ziyaret etmesi için başvuruda bulundu. Uluslararası örgütler ve Türkiye’de bulunan hukuk örgütlerinin çağrıları ve harekete geçmesiyle beraber, Asrın Hukuk Bürosu avukatları, tecrit altında tutulan ve hiçbir haber alınmayan müvekkilleri Abdullah Öcalan’ın durumuna ilişkin BM İşkence Özel Raportörü’ne başvuruda bulunarak, “Acil eylem” çağrısında bulundu. 2022 yılında Türkiye’ye gelen CPT heyeti ziyaret edecekleri cezaevlerinin içerisinde İmralı cezaevinin olduğunu da belirtti. CPT’nin İmralı cezaevi ziyaretinin ardından Asrın Hukuk Bürosu, Abdullah Öcalan’ın ziyarete çıkmadığı duyumunu aldıklarını aktarırken, avukat ve ailelerin yaptığı tüm başvurular ise sonuçsuz bırakılmaya devam ediliyor.
Siyasetçi Nursel Aydoğan, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük tecride ilişkin JİNNEWS’ten Dilan Babat’a değerlendirmelerde bulundu.
‘Çözümsüzlük politikası’
Dünya’da insanlık tarihinde örneği olmayan bir durumla karşı karşıya olduklarını söyleyen Aydoğan, İmralı cezaevindeki tecrit sisteminin “Aparteit” rejiminin cezaevlerinde 27 yıl kalan Nelson Mandela’nın koşullarından bile daha ağır olduğunu kaydetti. Aydoğan, “6 ayda bir avukatı ve eşiyle görüşme hakkı vardı. Tabi ki İmralı’daki durumun ağırlığı; Kürt sorunun ağırlığı ile ilgili bir durum olduğu gibi, aynı zamanda Kürt halkının, ezilenlerin sürdürdüğü direniş ve mücadeleden başarı ile çıkmayı hedeflemesi ile de ilgili bir durumdur. Öncelikle Devlet ki bugün devleti temsil eden AKP ve MHP İktidarı, Kürt sorununu barışçıl ve diyalog yöntemleri ile çözmek istemiyor. Çünkü bu yöntemin kendilerine yaramadığını 2013-2015 arasında deneyimlediler. Çözüm sürecinde biraz demokrasinin gelişmesi tek başlarına iktidar olamamalarını getirdi. İktidarı, ülkenin huzuru, güveni ve barışının üstünde gören AKP-MHP için artık çözüm yerine çözümsüzlük politikası vardır. Yapmak istedikleri şey; tasfiye ve imha politikasını tamamlamak, zorunluluktan atılması gereken bir kaç adımı atarak bu işi ‘muhatapsız çözdük’ demek istemeleridir. Çünkü egemenler, hiç bir zaman ezilen halkların ‘mücadele ve direniş ile kazandık’ demelerini ve bu durumun dünya ezilen halklarına umut olmasını istemezler. Yapılmak istenilen tam da budur. Bunun için 25 yıldan beri devam eden tecridin son iki yılı mutlak iletişimsizlik durumuna dönüştü” dedi.
‘Bundan sonra da mücadele belirleyecek’
İnsanlık suçu olarak gördükleri tecridin kaldırılması için toplumun pek çok kesiminin demokratik mücadelesinin sürdüğüne dikkat çeken Aydoğan, parlamentoda bulunan Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) bir mücadelesi olduğuna vurgu yaptı. Aydoğan, “Koşulları zorlamaya çalışıyor. Fakat sonuç alınamıyor. Çok büyük bir tecrit karşıtı mücadele örgütlenemezse durumun devam edeceği görülüyor. AKP ve MHP İktidarı Kürt halkına, ‘öncelikle bu mücadeleden vazgeçeceksiniz çünkü sonuç alamazsınız’ mesajı vermek, duyarlılığı ve refleksleri azaltmak, İmralı’yı unutturmak, çözüm ve muhataplık konusunu gündem dışına itmek istiyor. Başarabilir mi? 2015 yılından beri devam eden tasfiye operasyonlarına rağmen Kürt halkının, çözüm ve barış isteyenlerin gündeminden düşürmeyi başaramadı. Bundan sonra da mücadele belirleyecek. Ama sonuç alamayacakları ortadadır. Dünyadaki bütün İnsan Hakları Kurumları tarafından son 27 aydır tecrit altında tutulan Sayın Öcalan’ın durumu mutlak iletişimsizlik hali olarak tanımlanıyor” diye belirtti.
‘CPT bağımsızlığını koruyamadı’
Kürt sorunun aynı zamanda Ortadoğu ve Avrupa Birliği sorunu haline geldiğini de ifade eden Aydoğan, Avrupa Komisyonuna bağlı olan Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi’nin (CPT) verdiği kararlarının bağımsızlığını koruyamadığını dile getirdi. Aydoğan, “ Örneğin CPT daha etkili olabilir, Avrupa Konseyi (AK) kararlarının uygulanması için Türkiye’ye yaptırım uygulama gücünü kullanarak tecridi ortadan kaldırtabilir. Ama pratikte AK’de bulunan ve Kürt halkının dostları olan partilerinde çabalarına rağmen istenilen sonucun alınamadığını hep birlikte yaşayarak öğrendik. Ama buna rağmen mücadele kesintisiz sürdürülmelidir. Çünkü hiç bir politika mutlak ve değişmez değildir. Avrupa Birliği de, Kürt halkının kesintisiz sürdürdüğü mücadelesi sonucu, mevcut politikasını gözden geçirecektir” sözlerini kullandı.
‘Çözüm için tecritin son bulması gerek’
AKP ve MHP iktidarının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Avrupa Konseyi (AK) ve Birleşmiş Milletler (BM) gibi uluslararası kurumların kararlarını uygulamadığını anımsatan Aydoğan, “Ama ne üyesi olunan BM ne de AK, uygulanmayan kararlar için yaptırım uygulamadığından ve iktidar da bunu bildiğinden tecridi uygulamaya devam ediyor. Bu sonuç aslında yukarıda anlatmaya çalıştığım nedenlerden kaynaklı bir uzlaşmanın olduğunu gösteriyor. Tabi ki Kürt sorunu gibi 100 yıldan beri devam eden ve Lozan Anlaşması ile Türkiye, İran, Irak ve Suriye’de kendi yarattıkları bir sorun var. Ve 100 yıldır devam eden Kürt sorununun çözümsüz kalmaması için sorunu yaratan güçlere de çağrı yaparak, bu yıl daha fazla çözümü zorlamalıyız. Savaş politikaları ile Kürt sorununun bitirilemeyeceği, 8 yıldır sürdürülen imha politikasıyla sonuç alınamadığı ortadadır. Yapılması gereken, İmralı’da Sayın Öcalan’a uygulanan mutlak tecride son verilerek diyalog ve müzakere ile çözüme giden kapının açılmasıdır. Başka çözüm yolları arayışları da vardır ama en kısa en gerçekçi yol budur diye düşünüyorum” ifadelerini kullandı.
ANKARA